Türkiye de tüm dünyada olduğu gibi çarşamba günkü FED toplantısına kilitlendi. Faiz artışı olacak mı ya da bilanço küçültmesi başlayacak mı? Herkesin gözü bu toplantıda. Çünkü dünya ekonomisindeki hasarın boyutu, meseleyi finans piyasalarının konusu olmaktan çıkardı.
Örneğin dolar kurundaki aşağı ya da yukarı yönlü her hareketlenme, maliyetlendirmeye etki ettiği gibi, reel sektörün de fiyat vermesini ya da alım yapmasını olanaksız hale getiriyor.
Şüphesiz buna bizim başı çektiğimiz kırılgan ekonomilerin oluşacak hasar karşısındaki korumasız fotoğrafını da eklemek gerekir. Yani ABD’deki bir kurumun kararına bağlı kalacak hale gelmek, biz de dahil dünya için dramdır ve 2 binli yılların globalleşme kisvesine bürünmüş kumar ekonomisinin bir sonucudur.
Bu nedenle FED’in ne yapacağından çok, senaryonun bize ne getireceğine bakmak lazım. Fakat o kadar kırılgan ve ‘bugünü de atlattık’ çizgisindeyiz ki, mesela arttırılmayan bir faize sevinebiliyoruz.
Muhtemelen FED, yıl içinde bir kere daha artış beklense de, bu toplantısında da faiz arttırmayacak. Ama bilanço küçültmeyle ilgili takvim açıklaması bekleniyor. Faiz arttırırsa ne olur? Birkaç ay sonra yaşamamızın kaçınılmaz olduğu sıkıntılarla erken yüzleşiriz. Sabit kalırsa da birkaç ay kazanırız.
Zaten ekonominiz bu hale geldiyse ve halen bu kısır döngüden çıkacak gerçekçi projeler üretmiyorsanız; yaşanacak son kaçınılmazdır. Fakat faiz artışı gelmezse, yine finansçı jargonuyla bir iyimserlik havası pompalanacak ve eldeki riskleri satacak birilerini bulma ihtimali canlı tutulacak.
Hatta bilanço küçültme belki de hiç konuşulmayacak. Oysa faiz arttışıyla ortaya çıkan risklerle, bilanço küçültmeye başlanmasıyla ortaya çıkan riskler açısından bizim adımıza bir fark yok.
Yani tarlanızın sulanma ihtiyacı varsa, birilerinin musluğu kapatmasıyla, musluğa inceltici takıp, suyun miktarını azaltması arasında, yüksek oranda suya acil ihtiyaç duyan kişi açısından bir fark yoktur.
Her ikisinde de tarlayı sulama sorunu yaşar ve ektiğinin ürün vermesi olanaksızlaşır. Siz tarlanızdaki kuyulara beton döküp, dışarıdan su almayı ekonomi politikası zannettiyseniz, sonra da kuruyan kuyulardan su alma telaşına düştüyseniz sorun çözemezsiniz.
Önce yaptığınız yanlışı görmeniz, sonra yeni su kaynakları için belki yeni kuyular açmanız, o süreçte tarladaki ürünü kurtarmak adına alternatifler üretmeniz ve kendi tarlanızı kurtarmaya niyetli olmanız lazım.
Aksi takdirde örnekten yola çıkarsak yiyeceğinizi ithal eder ya da esas konuya dönersek krizinizle yüzleşmemek için, FED’in ters hareket yapmamasına dua edersiniz.
Sonuç mu? Onun yanıtını da Mustafa Kemal Atatürk veriyor: “Çalışmadan, üretmeden, yorulmadan rahat yaşamak isteyen toplumlar, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra da istiklâl ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.”
Çetin Ünsalan