Türkiye, Batı’nın tatlı tatlı salladığı salıncakta mışıl mışıl uyumaktan sıkılmıştı. Gözlerini açtı ve etrafına bakmaya başladı. Sahte cennette aklını, kimliğini, varlıklarını yitiriyordu. Hasan Sabbah’ın haşhaşileri gibi gerçeklerden kopmuş bir kaderi kabul edemezdi. Kral Oidipusoldu ve tanrıların biçtiği yazgıyı elinin tersiyle itti! Tarihinin derinliklerinden aldığı güçle, kendisine yakışır şekilde mücadele etmeye başladı. Mahmur gözleri ile çevresine baktı. Yalan, dolan, hile, hurdadan kopuk yepyeni bir dünya kendisini bekliyordu. Tanrılar ürkmeye başladı ve onu hedef tahtasına oturttu. Onlar için yeni bir tehdit doğmuştu. Bunu ilahi kitaplarına şöyle kaydettiler: “Yeniden uyanan Türkiye! (ReawakeningTurkey!)”
TRUVA ATINDAKİ HAİNLER!
Oysaki ne kadar mesut ve mutluydular… Şeytanla işbirliği yaparak Türk Silahlı Kuvvetlerini kafese koymuşlardı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Bir dev uyanmaya başladı. Silkindikçe üzerindeki safraları atıyordu. Tanrıların attığı her sinsi adım hüsranla sonuçlandı. Ellerinde sadece bir koz kaldı. Truva atı ile içimize soktukları silahlı hainleri üstümüze salmak! Bizim silahımızla bizi vuracaklardı. Demek ki tanrılar dünyasında da hayal perileri vardı. Türk Silahlı Kuvvetlerini kendi ordularıyla karıştırıyorlardı.
Türk ordusunun içinde öylesine güçlü bir milli damar vardı ki en olumsuz koşullarda bile Marmara’nın lodosu gibi kabarıyordu. Albaylıktan Tuğgeneralliğe değil, Haingeneralliğe terfi eden bir uşak peşindeki 20 kadar şerefsiz ile Özel Kuvvetler Komutanımızın odasını bastı: “Komutayı devralıyorum!”
Orada tek başına duran aslan yürekli bir yiğit vardı. Mete Han’dan günümüze kadar ulaşan Türk’ün yüce değerlerini temsil ediyordu. O bir kahramandı. Hem devletine hem milletine hem de Komutanına sadıktı. Bir an bile tereddüt etmedi. Hasan Tahsin nasıl İzmir’de Yunan sancaktarı tek kurşun ile yere serdiyse, o da Haingenerali alnının ortasında vurarak cehenneme gönderdi. Tıpkı Hasan Tahsin gibi şehit oldu. İşte Tanrıların kaybettiği an o andı!
İŞTE TÜRK GENERALİ!
Bu esnada Gazi Orduevi’nde bir destanın ilk perdesi sahneleniyordu. Özel Kuvvetler Komutanımız Zekai Sakallı Paşa, kendisini tutuklamaya gelenleri sille tokat etkisiz hale getirdi. Eşi yaralanmıştı ama Zekai Paşa harekât planını kafasında çoktan yapmıştı. Güvendiği cesur yürekleri topladı; sağdan soldan bulduğu silahlarla çatışa çatışa Özel Kuvvetlere girdi. Ve hainleri temizleyerek Karargâhını geri aldı. Televizyonlara çıktı ve kendinden emim şekilde kükredi: “Bu hainler korkak ve kaypak; köklerini kazıyacağız!” Önce kendi işini halletti, sonra Ankara’nın her yerine koştu…
EMİR KOMUTA BİRLİĞİ YENİDEN SAĞLANIYOR!
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu, “komuta makamlarının devlete ve millete sadık olduğunu ve darbeci sülüklerin başarı şansı olmadığını” söyledi. Atatürk’ün Amirali bembeyaz üniformaya leke bulaştıran hainlerle hesaplaşmaya kararlıydı.
Bir komutan İstanbul’un semalarında güneş gibi parladı. Kendi karargâhının kalbinde bile ihanete bulaşmış generaller vardı. Üstün komutanlık nitelikleri ile kısa süre içinde inisiyatifi eline aldı. Durumdan vazife çıkardı. Sadece Birinci Ordu’nun değil, tüm TSK unsurlarının ve hatta bütün Türkiye’nin kafa karışıklığına son verdi: “TSK dimdik ayaktadır!”
İşte o an darbe marbe kalmamıştı! Bundan sonraki süreç sadece hainlerin kafasının ezilmesine yönelik olacaktı.Ya teslim olacak ya da imha edileceklerdi. Çok yerinde bir kararla TSK’nın emir ve komutası geçici bir süre için bu yiğit komutana, Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar’a devredildi. Org. Dündar ismini Türk tarihine altın harflerle çoktan yazdırmıştı. Çünkü yenilen sadece bir avuç darbeci değildi; ABD’nin Türk ordusunu karıştırma geleneğine de kesin bir son veriliyordu.
Kafasına silah dayanan, boğazı kemerle sıkılan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Hulusi Akar, darbeci hainlerin hazırladığı yazıya imza atmamıştı. Bu topraklarda Mustafa Kemal’in ordusunu yenmek kimsenin harcı değildi…
TSK’yı kafesleyeceklerdi! Şimdi Türkiye ve TSK, dış güçlere satılmış 6000 haini kafesleyerek layık oldukları yere koydu. TSK göz bebeğimizdir. Daha yapacak çok işi var. Suriye’de kafese girmek için can atanları bundan mahrum bırakmaz! Devam edeceğiz…
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr