Tahran’da 7 Eylül 2018 günü yapılan Türkiye-Rusya-İran zirvesi televizyondan izlenen tartışmaları ile şaşkınlık yarattı. Çünkü olağan koşullarda kapalı kapılar ardında olması gereken müzakereler bütün dünyanın gözü önünde yapıldı. Böyle bir kararın ardındaki gerekçe ne olursa olsun, ortaya çıkan durum her türlü müzakere stratejisine aykırıdır.
CANLI YAYINDA HAYATİ ZİRVE
Her şeyden önce liderler kendi kamuoylarının baskısından çekinerek, bulundukları pozisyonu koruma eğilimi içine girer. Bu da müzakerelerde esneklik ve ortak bir noktada buluşma olasılığını en aza indirir. Ayrıca eğer ortaya bir polemik konusu çıkar ve tartışma uzarsa, bütün dünya Astana ortaklarının ortak iradesinden kuşku duyar! Böyle de oldu. Türkiye’nin beklenmeyen “ateşkes” teklifi ortamı gerdi. Diplomasi geleneği zayıf olan Türkiye ve Rusya katı bir tutum içine girdi. Allah’tan ince, derin ve köklü bir diplomasi geleneğine sahip olan İran, ustalık içeren manevralarla havayı yumuşattı. Rusya ve Türkiye’nin temel hassasiyetlerini çok iyi bildiği için her iki ülkeyi de tatmin edecek önerilerle ortaya çıktı. Görüşmelerin raydan çıkmasını engelledi. Mükemmel bir ev sahipliği yaptı.
AVRASYA GÜCÜNÜN FARKINDA MI?
Üçlü zirvenin televizyondan yayınlanması yükselen Avrasya’nın henüz gücünün farkında olmadığını gösteriyor. Aslında hem Suriye özelinde hem de küresel düzeyde inisiyatif Avrasya’dadır. ABD, Suriye’de durumu kurtarmaya çalışmakta, küresel düzeyde hızla aşağıya inmektedir. Gücünü bilmeyenler strateji kurgulayamaz! ABD, İngiltere ve Fransa böyle bir zirve düzenlese, televizyon kameralarını çağırır mıydı? Muhtemelen Batı’ya, “Biziyi niyetliyiz; gizli kapaklı iş yapmıyoruz!” mesajı vermek istediler.
Ancak uluslararası meseleler güç dengeleri içinde çözülür. Elinizdeki bütün kozları hem de kameralar önünde açarsanız, rakipleriniz istihbarat toplama gayretine ihtiyaç duymadan karşı tedbirleri en etkili şekilde alır. Aranızdaki ihtilaf sahalarına öyle bir girerler ki ne olduğunu bile anlayamazsınız. Rakiplerinizi yanıltmak, başka yönlere çekmek de stratejinin içinde vardır. Suriye’de tiyatro oynanmıyor. Emperyalizm ve İsrail’in körüklediği kanlı bir iç savaş yaşanıyor. Avrasya açısından bu savaş iyi niyetle değil, ortak bir irade ve ortaya caydırıcı bir silahlı güç konularak kazanılır. Cenevre ve BM koridorlarında çare arayanların duvara toslayacağından emin olabilirsiniz.
ZİRVEDEN ÖNEMLİ NOTLAR
İran, ABD’yi de hedef alarak Türkiye’ye destek verdi:“ABD'yi Fırat'ın doğusundan çıkmaya zorlayalım; çünkü krizin devam etmesindeki en büyük etken ABD'dir. Kanunsuzca Suriye'de bulunan ABD hükümetinden olumlu ve yapıcı bir adım beklenemez.”Putin’in gündeminde ABD ve PYD yoktu! Şu sözleri Türkiye için keskin bir mesaj oldu: “Türkiye Cumhurbaşkanı'nın teklifi ile bütün taraflara silah bırakma çağrısında bulunduk ama sivil halkın korunması bahanesiyle teröristleri korumak ve Suriye hükümetine zarar vermek kabul edilemez!" Bu sözler ortaklar arasında derin bir güven bunalımı olduğunu açık seçik gösteriyor…
TÜRKİYE’NİN BİR STRATEJİSİ VAR MI?
Savaş siyasetin başka vasıtalarla devamıdır. Esas olan siyasettir. Türkiye’nin siyasi hedefi, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak değil mi?Resmi açıklama bu! O zaman Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun şu sözlerini nereye koyacağız: “Kimse kimseyi kandırmasın. Suriye, İdlib’i ele geçirmek istiyor!” İdlib, Kanada toprağı mı? Sözcü Kalın’ın 8 Eylül 2018 günü Daily Sabah gazetesindeki makalesi açıkça Astana inisiyatifine dinamit koymaktadır. Bu makale her türlü diplomatik incelikten ve sağduyudan yoksun, kaba saba bir metindir. Yapıcı değil, yıkıcıdır:
“Rusya ve İran, yeni bir harita çizmek için IŞİD’i kullanmakla, Rusya sivil katliamına duyarsız kalmakla suçlanmaktadır. Uluslararası toplum (Emperyalist Batı ülkeleri olarak anlayınız!) ve hatta Donald Trump bile İdlib’e müdahaleye davet edilmektedir. ‘Suriye’nin kimyasal silah kullandığı ve ABD’nin buna karşı müdahalesinin yetersiz olduğu’ ileri sürülmektedir. Türkiye, başarı ile devam eden Astana sürecini karalamaktadır.” Eğer bu makale kasten ve Rusya ile İran’a mesaj vermek için yazılmışsa, Türkiye bu ülkeler için “oynak ve güvenilmez” bir ülke olur.Sürecin sonundaistesek de, istemesek de emperyalist, kötü niyetli ülkelerin insafına mahkûm oluruz. Terör koridoru çalışmaları kaldığı yerden devam eder.
Suriye konusunda köşeleri olan, içi dolu, belirgin bir strateji yoktur. Strateji yoksa akıl ve muhakemeden ziyade talihiniz kaderinize yön verir. Bir ülkenin geleceğini feleğin çarkına bağlamak, ne kadar doğru olur?Umarım, Türkiye yeniden Ahmet Davutoğlu’nun “değerli yalnızlığı” ile baş başa kalmaz!
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr