Çin’de gerçekleşen G20’de dünyanın ekonomik sıkıntılarına çare bulunup bulunamayacağı konuşuldu. İşin açıkçası, dünya ekonomisinin yıllarca yarattığı türev piyasalar nedeniyle derdine derman olacak bir formül yok.
Bu tip toplantılar ise, bugünkü haliyle, ülkelerin birbirlerini aldatıp, biraz gaza getirip, önlem almalarını engellemek adına yapılan lobi faaliyetlerinden öteye geçmez. Şüphesiz gerçek toplantılar da ikili görüşmelerde cereyan eder.
O nedenle genel bir çözüm bekleyenlerin umutlanmamasını öneririm. Dünya, tıpkı bizim gibi 15 yılı aşkın bir süre eder ile değeri birbirine karıştırıp, kumarhane ekonomisi yaratmanın bedelini ödeyecek.
Gelirsek bize… Çok fazla söylenebilecek şey var, hatalarımızın dünyanınkinden farklı olmadığını biliyoruz. Aksine fazlamız var, eksiğimiz yok. Fakat yine de en azından ne söylediğimizin bu toplantılarda farkında olmamız gerekiyor. En azından komik duruma düşmemek için.
İnsan deplasmandayken kendi insanını eleştirmek istemiyor ama, o insanın da biraz burada bıraktıklarını düşünmesi gerekiyor. Çünkü sarf ettiğiniz bir laf, koca bir Millet’e herkesin gülmesine neden olunca kızıyorsunuz.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’ten bahsediyorum. Bütün finans sektörü büyüklüğü, birkaç Avrupa’nın orta bankasına denk gelen, döviz pozisyon açığı bulunan, ihtiyacı olan dövizi bulamayan bir ülkeyi finans merkezi yapacağı masalını zaten yıllardır dinliyoruz. Hadi bunun olmayacağını çok kişi anlamaz, siz de emlak satarsınız.
Ama mesele reel sektör boyutuna gelince ne konuştuğunuzu bileceksiniz. Tabi önce reel sektörün, reel ekonominin ne olduğunu kavramış, dinamiklerini biliyor olmanız lazım. Mehmet Şimşek’i profesyonel olarak çalıştığı yıllardan tanırım. Reel ekonomiyle pek tanışıklığı olduğu söylenemez. Ekonomiye finans piyasaları odaklı, rakamlar ve istatistikler üzerinden bakan bir yapısı vardır.
Ayıp mı değil? Bu ihtisas meselesi… Ama dünyanın üretim merkezine giderken, üretim ekonomisine, piyasasına, dünyadaki yapıya yönelik biraz ders çalışmak gerekiyor. Dış ticarette ikili bazda çok açık verdiğimizi belirten Şimşek, çözüm için Çin’e bir öneride bulundu: “Çin Türkiye’yi yatırım üssü olarak kullanmalı.”
Şimdi eğer bundan kastınız, ‘Çin kazandığı parayı bize getirsin’ ise İpek Yolu’na atıfta bulunmanıza gerek yok. ‘Gelin en çok faizi biz verelim’ deyin, onlar da düşünsün. Ama kast ettiğiniz yatırımlarını Türkiye’ye kaydırmaksa, kusura bakmayın ama bütün dünya size güler.
Birincisi birim maliyet ve ölçek ekonomisi konusunda Çin’deki maliyetlerle bugünün dünyasında kimse baş edemiyor. Herkes üretimlerini bu nedenle buralara kaydırıyor. Ne yazık ki bizim üreticilerimiz dahil…
Biz de baş edemiyoruz ve Ekonomi Bakanlığı’nın öncülüğünde doğru da bir politika uyguluyoruz. Bazı ürünlere ek gümrük koyuyoruz. Bu sayede önemli ölçüde küçük üreticilerin nefes aldığını biliyorum.
Şimdi Mehmet Şimşek’in teklifi ne? Kendi üreticisine vermediği olanakları Çinli’ye verecek? Onlar da çok saf olduğu için koşa koşa gelecek. Çinli’nin zannedildiği gibi bir kalite problemi yok. Kaç paran varsa, Çinli sana o kadar mal üretiyor.
Yani ülkeye giren kalitesiz Çin malları Çin’in değil, burada her önüne gelenin ithalatçı olması nedeniyle kendi tüccarımızın eseri. 1 dolara alıp 5 dolara satmak isteyen bizimkiler. Doğal olarak da ne kadar köfte o kadar ekmek kalite geliyor.
Diyelim ki ortak olduk. Şartlar eşit değil. Karşımızdaki firmaların hepsi, daha doğrusu Çin devleti tek bir şirket gibi çalışıyor. Bizdeki durum ne? Bununla ilgili projeler üretilebilir. Ama çaresi ‘gel bizde yatırım yap’ daveti değil. Çünkü buna Çinli nezaketen yapmasa da, bütün dünya güler. Kendi üreticiniz dahil…
Türkiye ikili ticarette bazı şeyleri tartışmaya açacaksa maden ürünlerini ham yollamaktan, kendi üreticisine burada ne yaptığına kadar başka başlıklar altında bu konuyu açmalıdır. Yoksa çıkıp, ‘ikili ticarette açık veriyoruz. Gelin Türkiye’yi yatırım üssü yapın’ derseniz; buna lisedeki çocuklar bile güler. Buna da hakkınız yok.
Çetin Ünsalan