Türkiye’nin en önemli sorunlarından birini oluşturan işsizliğin çaresi de sebebi de, eğitimde gizlidir. Bir tarafta işsiz üniversite mezunları, diğer tarafta düz vasıfsız insanlar yetiştiriyoruz. Sanayi ise ara personel açığı nedeniyle hem istihdam sağlayamıyor; hem de çalıştıracak doğru insanı bulamıyor.
Bu sorunu aşmanın yolu da mesleki eğitimden geçiyor. Yakın zamana kadar öne çıkan 3308 sayılı çıraklık kanunu ne yazık ki ihtiyaca cevap veremedi. Aslında problem kanundan çok uygulama biçiminde ve bizim eğitime yaklaşımımızda gizliydi.
İşte bu hassasiyetlerin yükseldiği bir süreçte, Türkiye’ye ‘hap’ bir çözüm getirdiler. 2006 yılında Meclis’ten gizli oturumla geçen ve 7 Ekim 2006 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yasayla kurulan Mesleki Yeterlilik Kurumu’ndan bahsediyorum.
5544 sayılı bu kanunla sertifikalı kurslar ve sınav şirketlerine eğitim piyasasının açılmasına ağırlık verildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu gibi gözükse de, ülkede gerek bağlı bulunduğu bakanlığın, gerekse de Milli Eğitim Bakanlığı’nın üzerinde bir statüde yer alıyor.
Yani yabancı danışmanların ön planda olduğu bu kurumda, Türk eğitim sistemi piyasalaşırken, diplomaların rafa kalktığı, paran kadar sertifikaya sahip olunan bir yapı ortaya koyuluyor.
Danışmanlar demişken, o tarihte yaptığım yayınlardan sonra kurum, bünyelerinde böyle bir kadro olmadığını belirtmiş, fakat bir iki yıl sonra da kendi internet sitesinden yabancı danışman sayısını azalttığını duyurmuştu.
Gariptir kimsenin tam anlamıyla üzerine eğilmek istemediği, duyanın hemen üç maymun oynamaya başladığı bu yapı, aslında Türkiye’de bir iyi niyetten zemin buldu. Yazımın başında belirttiğim mesleki eğitim açığı…
Mevcut sistem işlemiyordu; sıkıntıları vardı. Ama bizim ki tadilat gerektiren mükemmel ve sağlam bir konağı yıkıp, yerine imar mevzuatını sulandırıp rezidans dikmeye benziyor. Ayrıca bu yasada sadece eğitimin piyasalaşması değil, yabancı çalışanların memur olması gibi gelişmelerin de önü açıldı.
Reel sektör ise büyük bir iyi niyet içerisinde, biraz da yakında sertifikasız kimseyi çalıştıramayacakları gerçeğinden yola çıkılarak bu insanlarla ilişki kurmaya zorlandı. Fakat ortadaki tehdidin kimse farkında değil.
Eğer bu sistem istendiği gibi uygulanırsa, yakında parası kadar sertifikası olan ve hiçbir zaman tam eğitim almamış bir işgücü ile karşı karşıya kalacağız. Peki neden bu konuyu tekrar gündeme getirdim?
Hafta sonunda katıldığım bir toplantıda kurumun bir yetkilisi davetliydi ve o sektöre özel de bir sunum gerçekleştirdi. İçerik hemen hemen her sektörünki ile aynıydı. Havuç güzel, zorunluluk caba ama sonuç toplamda fiyasko olacak. Üstelik tüm bunları mesleki eğitim adına yapıyorlar. Nitekim 4+4+4 ya da parçalı müfredatın da kaynağı aynı; dikkatinizi çekerim.
Şimdi yapılan yeni bir düzenlemeyle farklı bir faza geçildi. İş Sağlığı ve Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanan Tasarısı Meclis’ten geçti.
Peki bu ne getiriyor? Aynen aktarayım: “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca çıkarılan tebliğlerde belirtilen mesleklerde, mesleki yeterlilik belgesi sınavları ve belge masraflarının İşsizlik Sigorta Fonu’ndan karşılanması, Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun kapasitesinin arttırılması…”
Nitekim hafta sonundaki dinlediğim yetkili de bu müjdeyi verdi. Henüz Resmi Gazete’de yayımlanmasa da, kanunlaşan, hayata geçtiğinde de belgelendirme maliyeti işverene yük olmasın diye fondan karşılanacak bir yapı.
Ne bereketli fonmuş. İnsanlara işsiz kaldıklarında, iş bulana kadar ihtiyaçlarını karşılamak üzere fon oluştur; sonra onu işsizler hariç GAP’tan sertifika pazarına kadar her yerde kullan. Bir de bu kafa kıdem tazminatının fona devredilmesine neden karşı çıkıldığını anlamaya çalışıyor.
Ayıptır… Sormak bile ayıptır. Jübileye hazırlanan Bakan Çelik, ruhunun daraldığını söyleyeceğine, dönüp iktidarlarına baksın. Aynası iştir, kişinin lafa bakılmaz. Yok eğer bu kurumun kanunu geçerken, bizim mesleki eğitim hassasiyetimiz istismar edildiyse, oturup tekrar düzenleme getirsinler.
Yanlarına da o gün Meclis’te imza atan, farklı partilerden siyasileri de alsınlar. Malûm aldanmak moda… Aldandıysanız; düzeltin; biz de vatandaş olarak iyi niyeti görelim. Aksi takdirde beklenenin aksine filmin sonunda ortada ne eğitim, ne eğitimli insan, ne de sektörlerin ihtiyacını karşılayabilecek işgücü kalacak.
Çünkü tüm bunlar önümüzdeki 10 yılda 250 milyar dolara ulaşması beklenen eğitim piyasasının bir pazarlama taktiği… Yani ortada öğrenci yok, müşteri var. Hem muhalefete, hem iktidara samimiyetini ortaya koymak adına fırsat ve aynı zamanda görev düşüyor. Aldandıysanız yanlıştan dönün; bilerek yaptıysanız yazıklar olsun.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr