Sınav bağımlısı kuşak

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Bugününü halledemeyen, dünüyle uğraşan, yarınını da ipotek altına alan Türkiye, önündeki en büyük sorunu ‘sınav heyecanı’ olarak algılıyor. Eğitim sistemi içerisinde sürekli değişiklik yaparak tarumar ettiğimiz kuşakları, sınaya sınaya bitiremedik.

Çocuğunuz ilköğretime başladı. Beşinci sınıfın sonunda daha iyi bir okula geçebilir mi diye sınav koşturmacasına başlıyor. Sonuç ne olursa olsun altıncı sınıftan itibaren bazen tek sınav, bazen her sene sınav üzerinden bir yarışın içine itiliyor.

Sınıflarda bile arkadaş olmaktan çok rakip olmak üzerine bir eğitim anlayışı çerçevesinde öğretime tabi tutuluyor. Öğretime diyorum, çünkü ne öğrendiğinizden çok, ne kadar çok şey ezberlediğiniz önemli. Böyle bir zihniyetin içinde eğitimden bahsedilemeyeceği çok açık…

Liseye yerleştirme sınavları tam bir müsabaka havası içinde… Sadece aldığınız puan da yetmiyor. Birilerinin inisiyatifinde okulun puanı aniden değişebiliyor. Yani iş o kadar çığırından çıkmış ki, maç oynanırken ofsayt ya da penaltı kuralının duruma göre farklılaşmaması gibi bir hal var ortada.

Çocuk geldi üniversite kapısına… Lise öğretimi boyunca a şıkkı ile e şıkkı arasında gidip gelen, ama Fransız Devrimi ile İstiklâl Savaşı’nın farkını bilemeyen, hatta bunu analiz etmek aklına bile gelmeyen bir kuşak üniversiteye girmeye uğraşıyor.

Diyelim ki çocuk, öğretmen olmak istedi ve bir eğitim fakültesini kazandı. Üniversite onu öğretmen olarak yetiştiriyor ve mezun ediyor. Bitti mi? Hayır… Bitse sınav hastalığı ‘buraya kadarmış’ dersiniz.

KPSS denilen bir anaforun içine tekrar sokuyorsunuz. Yani öğretmen olarak mezun ettiğinizi, ‘bakalım memur olabilecek mi’ diye tekrar sınıyorsunuz. Gerekli puanı tutturdu. Sırada atamasını beklemek var. Yine şanslıymış ki atandı. Durun… Hemen ‘oh’ çekmeyin.

Şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ‘kamu personel reformu’ adı altında bir düzenlemeye hazırlanıyor. KPSS’yi kazanıp, yerleşmeniz yeterli değil. Belli bir süre ‘aday memur’ olarak çalışılması öngörülüyor. Adaylıktan asalete geçmek için ise yine karşımıza eski bir dost çıkıyor: Sınav… Yeterlilik sınavını da geçerseniz, özlük haklarını yitirmiş bir memur olarak çalışabilirsiniz.

Fakat siyasi yakınınız varsa, hiç sınava girmeden de memur olmanız mümkün. Bu ülkede damadı ve kızı KPSS’ye girmeden atandı diye eleştirilince, ‘babası bakan diye, çocuk çalışmayacak mı’ savunması yapanlar olmadı mı? Sonuçta doğuştan itibaren sınava tabi tutulan, belki ceplerindeki diplomalarla, ki yeni eğitim sistemiyle de diploma değil, parası kadar sertifika sahibi olacak, muhteşem gökdelenlere benzeyen bir kuşak ortaya çıkıyor. Ama ufak bir ayrıntı var. Görkemli gökdelenin temeli yok ve sadece ilk depreme kadar görkemli…

Bu arada da kopyadan şifreye, hırsızlıktan dershane kayırmacılığına kadar skandallar yaşanıyor. Böyle bir yapı içerisinde büyümüş kuşakların seçimlerde, partilerin programlarına mı bakacağını zannediyorsunuz? Anlayış bu olunca milli iradeyi alınan oy oranı zanneden bir ucube ortaya çıkıyor. Şu mübarek günde biz milletçe bir sınavdan geçiyoruz ama, hadi hayırlısı…

Çetin Ünsalan

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster