Ticaret Bakanlığı’nın; “Ürettiklerimiz Geleceğimizdir” sloganını afişlendirmesinin şüphesiz en dikkat çekici ve düşündürücü yanı, her alanda sağlam bir gelecek için üretimin öncelik olmasıdır.
Bu slogan bir başka tarifle, “üretim yoksa gelecek de yok demektir.” Eşyanın tabiatına uygun olan da budur. Çünkü üretmezseniz, kendi kendinize yeter hale gelemezsiniz. Bu durumda diğer ülkelerin ürettiklerine muhtaç kalırsınız. Ancak kendi kendinize yetmenin dışında üretim artışı sağlarda bunu da ihraç ederseniz gerçek manada kalkınmış, ekonomisi Dünyanın en gelişmiş 10’u arasına girmiş ülke olursunuz.
Böyle olunca da Türkiye ekonomisi söz konusu olduğunda, dillerden hiç düşmeyen “Dış ticaret açığı” denilen ifadeden kurtulursunuz. Prof. Dr. Osman Altuğ’un dediği gibi, “Milli ekonomi için açık değil, zarardır.” Çünkü gideriniz gelirinizden fazla ise gerçekte zarardasınız demektir.
Türkiye, sahip olduğu kaynakları verimli ve sürdürülebilir bir şekilde kullanabilse zaten “dış ticaret açığı” gibi bir kavramı literatüründen çıkarır. Çünkü üretemiyor, dahası üretmekten kaçmak için, dini referanslar kullanarak “Rızkın onda dokuzu ticaretedir” diyor iseniz, kalkınma ve büyüme adına kendi kendinizi kandırıyorsunuz demektir. Nedeni de, rızkın üretimde olduğunu fark edememişsiniz demektir.
Bunu Türkiye’nin en çok net döviz kazandıran bir numaralı Tarımsal ihraç ürünü olan fındık üzerinden irdeleyecek olursak, gerçekleri daha iyi anlayabiliriz.
Bugün 740 bin hektarlık bir alandaki üretim ile dünyanın en büyük üreticisi, dolayısıyla da ihracatçısı olan ülkemiz dünyanın dört bir yanına fındık yedirebilmektedir. Ancak bu yeterli midir? Değildir. Yeterli de olmaması gerekir. Çünkü, daha çok çalışmak, daha çok üretmek, daha çok satmak ve daha çok kazanmak imkanımız vardır. Bunun yolu da öncelikle üretimi arttırmaktan geçer. Bugün sahip olduğumuz 740 bin hektarlık alanda son 10 yılın ortalaması ile yılda 650 bin ton fındık üretiyoruz. Bu da dönüm başına ortalama üretimin 100 kilogramın altında olması demektir.
Oysa modern tarım uygulamalarını hayata geçiren bir üretim ile bunun enaz 3 katını, yani 2 milyon tona yakın fındığı üretebilmemiz mümkündür. Üretimde verim ve kaliteyi arttırmak demek, dış satımı da artırmanın önünü açmak demektir.
Yine son 10 yılın ortalaması ile yılda 2 milyar dolar civarında döviz kazandıran fındıktan sağlanan döviz girdisini enaz 2 katına çıkarabilmek demektir. Bunun için hedef pazarlarda mevcuttur. Bu pazarların başında önceki yıllarda 1-2 bin ton civarında iç fındık satın alan Çin gelmektedir. Çin’e yapılan fındık ihracatı 10 bin tonu aşmıştır. Önümüzdeki her yıl bunun katlanarak artması da mümkündür. Aynı şekilde Hindistan, Japonya gibi ülkeler başta olmak üzere Uzak Doğu fındık için iyi bir pazardır. Ancak bunun için satacak ürününüzün olması şarttır. Bugünkü üretim miktarı ile de bu pazarlar için taahhütte bulunmak mümkün değildir.
Sonuç olarak, her işin başının üretim olduğu gerçeğinden hareketle fındık gibi birçok ürünümüzde her aşamada, güncel ve popülist yaklaşım ve tercihlerden uzaklaşarak kalıcı ve sürdürülebilir politikalar uygulamamız gerekiyor. Bu anlayışı uyguladığımız takdirde sadece tarımsal ürünlerimizden sağlayacağımız döviz geliri, bugünkü 20 milyar dolar seviyesinin birkaç kat üstünde olacaktır.
Onun için, ürettiklerimiz geleceğimiz olacağına göre, geleceğimizi garanti altına almak için dünya gerçekleri ve pazarları iyi analiz edilerek toprağa yatırım yapmak, onu ekip-biçmeliyiz.