Bir silahlı kuvvet kurmak ya da var olan bir kuvveti yeniden yapılandırmak uzmanlık gerektirir. Bu maksatla çeşitli disiplinler bir araya gelir ve yoğun bir çalışma yürütür. Ancak ne kadar doğru veri kullanırsanız kullanın, tarihi köklerinden ve içinde bulunulan toplumun sosyokültürel değerlerinden koparılan bir ordu istenilen düzeye erişemez. Su çiftliklerinde yetiştirilen balıklar ya da serada toplanan sebze ve meyveler gibi tatsız ve yavan olur!
ÖNCE TEHDİT
Her şey tehdidin doğru olarak belirlenmesi ile başlar. Stratejinin babası kabul edilen Çinli General Sun Tzu MÖ 500 yılında Harp Sanatı adlı anıt eserinde bu yalın gerçeği özlü olarak ortaya koymuştu: “Önce düşmanını tanı!” Bu nedenle ilk adım olarak gerçekçi bir iç ve özellikle dış tehdit değerlendirmesi yapılır. Dış ve iç tehdidin kesiştiği alanlar maharetle belirlenir. Örneğin Türkiye’nin güneydoğusunda iç ve tehdit iç içe geçmiştir. Birbirinden ayırmak neredeyse imkânsızdır.
Peki, tehdit nedir? En basit ifade ile iki parametre vardır. Birincisi düşmanca niyet, diğeri askeri yetenektir. Yani bir ülkenin diğer ülkeye karşı düşmanca niyeti ve bunu gerçekleştirebilecek askeri gücü varsa o ülke tehdittir. Düşmanca niyet yok ama askeri yetenek varsa o ülke potansiyel tehdittir. Çok iyi ilişkiler içinde olan Türkiye ve Rusya uçak krizi nedeniyle savaşın eşiğinden dönmüştü. Rusya’nın devasa konvansiyonel ve nükleer gücü vardı.
Sık sık risk kelimesini duyarız. Risk tehdit algılamasında kullanılan teknik bir terimdir. Bir ülke size karşı kötü niyet besliyorsa ama bunu doğrudan gerçekleştirebilecek askeri gücü yoksa o ülke sizin için riskli bir ülkedir. Askeri gücü fazla önem taşımayan Irak’tan kaynaklanan PKK terörü gibi unsurları düşündüğümüzde bu kavram yerine oturur.
Yeniden yapılandırma çalışmasının başlangıcında, hem yakın çevrede hem ilgi ve etki alanlarında hem de küresel düzeyde gerçekçi bir tehdit değerlendirmesi yapılarak, tehdit, potansiyel tehdit ve risk içeren ülkeler ve uluslararası ittifaklar belirlenir.
ASKERİ COĞRAFYA ANALİZLERİ
İkinci önemli faktör üzerinde yaşanılan toprak parçasıdır. Yaşanılan coğrafyanın dikte ettiği doğal savunma alanları dikkatle gözden geçirilir. Örneğin kuzeydoğudan Anadolu’ya girme istikametleri bellidir. O mihverleri tıkayacak şekilde düzenleme yapılır. Irak sınırımız sarp ve engebelidir. Savunma ve taarruz planlarında bu hususlar dikkate alınır. Suriye sınırımız nispeten düzdür. Ege denizi irili ufaklı adalarla doludur. Seçilen deniz platformları bu deniz koşullarına uygun olmalıdır. Yaz aylarında Ege’deki akustik koşullar gemilerin denizaltıları tespit etmelerini adeta imkânsız bir hale getirir. Bu nedenle sonarını denizin derinliklerine indirme yeteneği olan Denizaltı Savunma Harbi (DSH) helikopterleri en öncelikli ihtiyaçtır.
Türk Boğazları dünya dengelerini değiştirebilecek nitelikte hayati coğrafi alanlardır. Bu kritik bölgenin savunması için özel tedbirler alınır. Türkiye’nin sınırlarının çok ötesinde yaşamsal çıkar alanları yoktur. Mevcut hava unsurları ve havada yakıt ikmali yeteneği ile ülke topraklarına dayalı olarak her türlü ihtiyacını karşılayabilir. Bu nedenle uçak gemisi bir harekât ihtiyacı olarak kabul edilmez! Tanıma tanıtma, komuta kontrol, kripto gibi kritik teknolojilerde dost ve müttefik kabul edilse bile hiçbir ülkeye güvenilemez! Mutlaka özgün bir yapı hedeflenir…
Ülkenin çevresindeki risk ve tehditler belirlendikten sonra askeri birliklerin konuşlanma mevkileri tespit edilir. Bu çalışmada da elastikiyet, yani kuvvet kaydırma olanakları göz önüne alınır. Tüm bu sistemi destekleyecek lojistik alt yapı tesis edilir. Örneğin, Karadeniz, Akdeniz gibi geniş harekât alanlarında denizde ikmal sistemi kurulur.
Kuvvet oluşturma sürecini anlatmaya devam edeceğiz. Ancak, hiçbir hal ve şartta “darbe olmaması” için kuvvet oluşturulmaz! Böyle bir düşünce merkeze konunca ortaya çıkacak sonuç kargaşa, muğlaklık ve belirsizliktir. Böyle bir ordunun ise onu kuranlar da dâhil hiç kimseye faydası olmaz!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr