İktidarın derdi çılgınlık yapıp tarihe geçmek. Katliam yapıp, yaşanabilir bir şehir özelliğini kaybedip ormanları kesmek, borç parayla ya da kamu bankalarına görev zararı yazdırarak iş yapmak, helikopterden imar düzenlemek gibi akla hayale sığmayacak işlere imza atmalarına zaten alıştık.
Bunların hiçbirinde bilimsel bir gereklilik gözetmiyorlar. Hatta bu konudaki bilimsel yaklaşımları da, kendilerine muhalefet zannediyorlar. Hukuk, hukuksuzluğu ortaya koyuyor; niyet araştırmasına girişiyorlar. Başkalarına ait aklı başında projeleri de alıp uyguluyorlar, onu da üç dört katına mal edip, yarım yamalak yapıyorlar.
Mesela 57 hükümet zamanındaki Marmaray ve tüp geçit için KİT Komisyonu’na kadar gelen Fransız projesi. Sadece Marmaray için harcadığımız paraya ikisini birden hallediyor. Kriz nedeniyle kalıyor; ardından teknolojik gelişmelere paralel maliyet azalması gerekirken artıyor. Bu da bize has bir sistem…
İzmit’teki köprü projesinin orijinalini biliyorum. Çünkü proje bu iktidarın mensuplarına ait değil. Tamamen tasarruf ve hız üzerine kurgulanmış, demiryolu ve otoyolu aynı anda projelendirilmiş bir işi, şimdi hem yarım yamalak eser diye satıyorlar; hem de vatandaşı özel sektörün bildiğiniz soymasına olanak tanıyorlar.
Peki biz bunlarla mı tarihe geçeceğiz? Şüpheniz olmasın gelecek kuşaklar kulaklarımızı çınlatacak. Elbette iş yapılmalı, doğru projeler desteklenmeli, ama projenin gerçek sahibini anıp, fizibilitesini doğru koyup, orijinal halini bozarak değil. Çünkü o zaman faydadan çok zarara neden oluyor. Sanırım bu konuda en mağdur isim de Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp.
Fakat tüm bunlar bir yana tarihe geçeceğimiz konu, Marmara Denizi’nin altına döşediğimiz tüplü yol. Bu yapılmamalı mı? İhtiyaç varsa yapılmalı ama tüm seçenekleri bitirdikten sonra. ihtiyaç olup olmadığına bakılmalı.
Türkiye’nin en büyük metropolü ve kalabalık şehri İstanbul’da deniz ulaşımını sadece yüzde 3 kullanıyoruz. İşte bu halimiz bizi tarih sayfasına dalga geçerek yazacak. Trafik sorununu çözmek için denizin üzerini kullanmayıp, altına milyonlarca dolar para harcayıp oto yol döşeyen kuşaklar olarak anılacağız.
Zaten bu konuyla ilgili aklıselim çağrılar da gündeme geliyor. Boğaziçi Dernekler Platformu, İstanbul’da deniz ulaşımının kullanılması için 20 bin imza topladı. Kampanyanın adı da tam da anlatmak istediğim konuyu kapsıyor: Karadan değil maviden…
Çünkü elinizdeki imkânları kullanmadan yaratacağınız yenilikler, yenilik olmaz ama gerçekten çılgınlık olur. Hem trafik sorununu çözemezsiniz; hem de çok para harcarsınız. Sadece yaparken değil, kullanırken de.
Zira deniz ulaşımı, demiryoluna göre 3 kat, karayoluna göre 7 kat, havayoluna göre 22 kat daha ucuz. Tablo buyken üç tarafı denizlerle çevrili, iç denizi olan, İstanbul özelinde de kıyı kenti olan bir şehri boğmanın ve borç parayla iş yapmanın mantığı ne? Bu kafayla hem tarihe işbilmezler olarak geçeceğiz; hem de bilmediğimiz işin bedelinde boğulacağız.
Çetin Ünsalan