Kapkara bulutlar bir kâbus gibi Anadolu’nun üstüne çökmüş. Doğu’dan, Batı’dan, Kuzey’den, Güney’den, her yönden ihanet rüzgârları ülkeyi bıçak gibi kesiyor. Avrupa Birliği’nin küstah ve terbiyesiz sözcüleri Türkiye’yi aşağılıyor: “Vay efendim, Türk Deniz Kuvvetleri nasıl olur da Doğu Akdeniz’e, Kıbrıs’a gemi gönderebilirmiş!” Ege’deki adalarımız yağma Hasan’ın böreği gibi kapanın elinde kalıyor! Güneydoğu’da PKK azmış, kudurmuş! TBMM, PKK sözcülerinin yuvası olmuş! Sınırlarımız kevgire dönmüş, terör örgütleri ile komşu olmuşuz! Müstemleke valileri Adana’dan yola çıkarak Doğu, Güneydoğu illerimizi teftiş ediyor…
İnsanın aklına dev şair Nazım Hikmet’in “Teftiş” şiirindeki dizeleri getiriyor:
Önde Amerikan paşası kafayı dikmiş
ve sırmalı şapkasında eli
kasap bıçağı gibi parlıyor keskin, geniş
ve küfredip sesini duyuyorum
toprağıma tokat gibi inen adımlarının.
İşte bu ahval ve şerait içinde onur abidesi bir geminin güvertesinde hummalı bir haraketlilik var! Yurtseverler bir bir kendilerini geminin güvertesine atıyor. Karadeniz’in hırçın poyrazının getirdiği özgürlük esintileri ile yelkenler şişiriliyor. Efelerin mert zeybeği ile yürekler besleniyor. Yıldızlar gökyüzünden bu büyük coşkuya eşlik ediyor. Saat gibi işleyen uyumlu bir ekip. Onurlu, gururlu, bilge, güçlü ve kendinden emin! Kükremiş sel gibi! Bendini taşıp aşacak… Ancak Nazım betimleyebilirdi geminin güvertesini: “Hey! Hey! Dağlarla dalgalarla, dağ gibi dalgalarla dalga gibi dağlarla başladı orkestram!”
Sana sesleniyorum, ey yüce gönüllü, kahraman Türk:
Atatürk’ün ışığını mı arıyorsun: Orada!
Cumhuriyetini mi özlüyorsun: Orada!
Türk ismini kazımak isteyenler mi var? Avuçlarını yalarlar! Gel bize katıl ya da destek ver.
“Bıktım artık itilip kakılmaktan, nerde kaldı ulusal gurur mu” diyorsun! Gel, asla başın öne eğilmeyecek!
Açlığa mı mahkûm edildin? Gel, hakça düzeni birlikte kuralım…
“Hırsızlardan, soysuzlardan bıktım artık mı” diyorsun: Gel saf ve tertemiz insanlar arasında sana da yer var! Hırsızın birlikte yakasına yapışalım; halktan çalınanları halka geri verelim…
“Tarlamı ekemiyorum mu” diyorsun. Gübreni, mazotunu bulacağız, sen yeter ki üret! Benin başımın üstündeki EFENDİM!
Seni bir lokma için madenlerde ölüme mi gönderiyorlar? Gel, çalışma koşullarını birlikte düzeltelim. Taşeronu sonsuza dek bu topraklardan kovalım! Hakkını fazlasıyla verelim.
Milletten alan değil, millete veren milletvekili mi görmek istiyorsun? Bandırma’nın kazanına kömür at! Yârin yanağından gayrı her şeyini paylaşanlar orada!
Sen, bizzat kendin iktidar mı olmak istiyorsun? Bandırma vapurunun güvertesine çık!
Geminin Avrupa’yı tek başına dize getiren deneyimli kaptanı, ağır ama emin adımlarla köprüüstüne doğru yol alıyor. Mürettebat demir almak için manevra yerlerini donatıyor. Nefesler tutulmuş, ülke sevdalıları, “Bismillah Vira!” komutunu bekliyor. Kaptan dürbünüyle ufkun ötesini tarıyor; aklı ve yüreği ile Ankara kalesinde dalgalanan şanlı Türk bayrağını görüyor. Bayrağı göklerden yere indirmeyeceğine ant için Kaptan, harita masasında Milli Hükümet’in rotasını bizzat kendisi çiziyor.
Kellesini orta yere, yüreğini yumruklarının içine koyanlar, pusulara, çelmelere aldırmadan Ankara’ya doğru ilerliyor. Vatanın gözyaşlarını dindirmek için ilerliyor. Türk’ün onuru, şerefi, haysiyeti için ilerliyor. Dosta güven, düşmana korku salmak için ilerliyor. Türk’ü yükseltmek ve yüceltmek için ilerliyor. Yeniden şahlanan ve yıldız gibi yükselen Türkiye için ilerliyor… Daha mutlu, daha zengin, daha adil ve daha huzurlu bir Türkiye için ilerliyor… Hiç kimseden çekinmeden, hiç kimseden icazet almadan, hiç kimsenin beş kuruşuna tenezzül etmeden, alın teri göz nuru dökerek, vatana ve millete olan borcunu ödemek için ilerliyor…
Sevgili dostlar gelin Bandırma vapurunun kaderine birlikte ortak olalım… Canım ülkemizi, en büyük aşkımızı, yaşam gayemizi, varlık nedenimizi hep birlikte coşkuyla kucaklayalım, özenle sarıp sarmalayalım…
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr