Topbaş'a açık mektup

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Gezi olaylarında yok olan, ama üzerinden bir süre geçince İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunu hatırlayan Kadir Topbaş ortaya çıktı. Ortamdan biraz cesaret almış olacak ki, iktidarın klasik taktiği çerçevesinde ‘şüpheli durum’ manevrasına başvurdu.

Gezi direnişinin önceden planlandığını ima eden ve bu konuda yapılan toplantılarla ilgili elinde kayıtlar olduğunu söyleyen Topbaş, iki gün geçmeden yine çark etti. “Benim değil devletin elinde kayıtlar var.” O zaman neden o kayıtlar açıklanmıyor?

Böyle bir toplantı var mı, yok mu bilemem. Ama biraz akıl yürütünce bir sonuca varıyorsunuz. Gezi ve İstanbul’un talanı konusundaki gelişmeler 2013 Mayıs ayının sonundan çok önceye dayandığı için bu tür toplantılar, talanın engellenmesi adına bilimsel çerçevede yapılmış olabilir.

Muhtemeldir ki, içeriği Başbakan’ın ‘camiyi ahır’ yaptılar söylemine benzer niteliktedir. Hatırlayacaksınız, Başbakan bu konuda yine şüpheli durum yaratıp, Cumhuriyet Gazetesi’ni de kanıt göstererek meydanlarda konuşmuştu. Ama gösterdiği haberin içeriğine baktığınızda durum farklıydı.

İşgal kuvvetleri tarafından ahır haline dönüştürülen bir caminin, Cumhuriyet’in kuruluşu sonrası, bir din görevlisinin konuyu gündeme getirmesinin ardından tekrar cami yapılması konu ediliyordu. Ama Başbakan bunu çarpıtarak kullanmaya kalktı.

Detayını bilmiyorum ama muhtemelen Kadir Topbaş’ın bahsettiği toplantı da buna benziyordur. Yaşanan talanı ortaya koyan ve bilimsel olarak şehircilik adına yapılan hataları gündeme taşıyan böyle bir toplantıdır belki de... Açıklamak yerine aba altında sopa olarak kullandıkları için detayını bilemiyoruz. Nasıl bir hukuk devleti ise?

Fakat hepsi bir yana bu açık mektupta Topbaş’a sorulacak başka sualler var. Mesela Başbakan’ın fütursuz açıklamasının ardından ve yaşananlarla gerilen ortamı terk edip yurtdışına gitmesiyle, Cumhurbaşkanı, Arınç, Vali ve bizzat kendisi tarafından sakinleştirilmeye çalışılan ortamda özür mahiyetindeki konuşmaları ne yapacağız? Madem böyle bir komplo (!) vardı, neden özüre varan bir tavır takındı?

Başkan’ı olduğu şehirde ortalık toz duman iken, insanlar ölürken neden sesi çıkmadı? Çünkü ondan başka herkes konuştu. Şimdi seçim yaklaşınca Başkan Topbaş’ın aklına Başbakan’ın kendisini aday gösterip göstermeyeceği ihtimali mi geldi? O zaman Başkan Topbaş başka meseleler adına hesap soracağına, ortadaki konulara açıklık getirsin.

Mesela milyon avrolar ödenerek alınan, başlangıçtaki tüm uyarılara rağmen hesapsızca zarara neden olan metrobüsle ilgili izahat versin. Zarar oluşup da aradan süre geçince, uzmanların en başta söylediği raylı seçeneğe gelmesi güzel de, ortadaki zararı nereden tahsil edeceğiz?

Örneğin Başkan Topbaş İDO özelleştirmesini anlatsın bize ya da Havaş operasyonunu... Sözleşmesi bitmeden bir şirketin hattına konulan belediye otobüsleri ile önü açılan, sonra kendilerine yakın bir aileye işletme hakkı verilen Havataş ile darbe vurulan, Havaş devreden çıkınca sefer sayısı günde 4-5 taneye düşürülen İETT’nin havalimanı seferlerini açıklasın.

Başkan Topbaş İstanbul’un her yerinde alt, üst geçitler, kavşaklar, aç kapa yöntemiyle inşaatlara imza attı. Peki neden fazla para harcadı? Mesela o dönem kendi kadrosunda bulunan İnşaat Mühendisi Naci Özen’in geliştirdiği ‘Koca Yusuf Yöntemiyle’ bu işlerin daha kısa sürede ve yüzde 60 ucuza mal olabileceği kanıtlandı.

Nerede mi? Alibeyköy Saya Yolu Alt Geçidi’ne bakın... Kanıtı orada duruyor. 6 ayda bitecek iş, 25 günde bitti. Yapılan işlerin yüzde 80’inde bu yöntemin kullanılabileceği vurgulandı. Mesela Avcılar Kuruçeşme Geçidi’nin bu yöntemle 5,4 milyon TL’ye değil de; abartılarak 2,5 milyon TL’ye mal olabileceği söylendi.

Soru şu: Başarılı bir örneği varken ve yöntem bünyesinde barındırdığı bir Türk Mühendisi’ne aitken Koca Yusuf Yöntemi yerine, klasik yöntem kullanılarak ne kadar zarara neden olundu? Bu işlerden kimler, ne kadar kazandı? Başkan Topbaş senede 200 milyon TL tasarruf edilebilme ihtimaline neden gözlerini kapattı?

Peki bir soru daha: Başkan Topbaş ana caddeler arasındaki demir parmaklıklar sağlam olduğu halde, neden sadece lale desenli olduğu için bu demirleri yenileriyle değiştirtti? Buradan kimler, ne kadar kazandı?

Örnek çok da son olarak Başbakan’ın açıkladığı çılgın projelerle ilgili soru soralım. Üçüncü köprü, boğaza alternatif kanal ve birçokları İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan şehir planlarında neden yok? Hadi diyelim yok. Biri çıkıp bu projeleri açıkladığında insan ‘bizim gündemimizde bunlar yok’ demez mi?

Lafın özü şu: Başkan Kadir Topbaş... Siz bırakın bu kafa karıştırıp, oy toplama yöntemlerini, önce yaptıklarınızın hesabını verin. Daha da güzeli, dönün tatlı satın. Çünkü bence İstanbul’un en güzel tavukgöğsü tatlısını yapıyorsunuz. Ama bu yaptıklarınız ya da yapmadıklarınız yüzünden tadına varamıyoruz.

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster