Var ya...

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Türkiye ekonomisi ne zaman zora girse bu ifadeyle başlayan cümleleri duyarız. Aslında çok zengin olduğumuzu, ama çaktırmadığımızı anlatmak ister; doğruluğu bilinmeyen bir senaryonun, üçüncü sınıf repliklerini sıralarız. Hem de şöyle başlayarak: Var ya…

‘Var ya; bizde anormal petrol var. Fakat çıkartmamıza izin vermiyorlar.’ Hatta krizin ayak sesleri yaklaştıkça, yapılan aramalarda petrol fışkırdığını söyleriz. Fakat İTÜ’deki konunun muhatabı uzmanların ortaya koydukları araştırmalar, Türkiye’nin denizleri dahil sadece topraklarının yüzde 5’inde arama yaptığını ortaya koyuyor.

Yani var da diyemezsiniz; yok da… Fakat kolları sıvayıp aramak yerine, kendimizi avuturuz.

Sonra yine para sıkıntısına düşeriz ve bildik cümleler hayatımıza girer. ‘Var ya; Türkiye’nin yastık altında 5 bin ton altını var. O yüzden ülkemizin batması mümkün değil.’ Peki bugüne kadar o altın piyasaya çıkmış mı? Hayır…

Finans krizi kapıya çalar, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek gibi birileri çıkıp açıklama yapar: “Türkler’in yurtdışında 130 milyar doları var. Ama getirmiyorlar.’ Hatta bıyıklı Türkler’in kendi kendilerini kredilendiğini anlatırız. Doğruluk payı var mı; var. Fakat 431 milyar dolarlık pozisyon açığının nasıl oluştuğunu açıklamak yerine, şehir efsaneleri daha cazip gelir.

Bunun gibi bir sürü örnek sayabiliriz. Her birinin de doğru olduğunu kabul edelim. Fakat burada asıl tartışılması gereken, en azından yukarıdaki üç örnekle ilgili başlıklardır. Mesela Türkiye’deki petrol aramalarının, varil fiyatı 3 dolar iken yapıldığı, bu nedenle de çıkarılmasının anlamlı olmadığı tezi konuşulmaz. Konuşulmaz da; şu soru da sorulmaz: O zaman 150 dolar iken niye denemedin?

Gerek yastık altı altın, gerekse de bıyıklı Türkler’in yurtdışında olduğu ifade edilen paralar doğruysa, o zaman 12 yıldır istikrar çığlıkları atanların şunun yanıtını vermesi gerekmiyor mu? Madem ülke bu kadar güvenilirdi de, niye kimse bu altınları ortaya çıkarmadı veya parasını Türkiye’ye getirmedi?

Mesela Maliye Bakanı yanıtlasın. Gizli hesapları istemişlerdi ve açıklayacaklardı. Ne oldu onun sonucu? Tüm bu tezler doğru veya yanlış; onu gerçekten bilmek mümkün değil. Ama ‘var ya’ diyerek başlayan cümlelerin yarattığı sonuç net.

Bizi yıllarca Milli Piyango’nun büyük ikramiyesini hayal eden, işsiz adam haline getirdi. Çalışmak, üretmek, araştırmalar yapıp, buluşlar ortaya çıkarmak yerine; hep ortada olup olmadığını bilmediğimiz bir değerin cebimize girmesini bekledik.

Godot’yu beklemek gibi… Koca bir Millet bunlarla avutulurken, birileri de ince hesaplarının peşine düştü; medya ile durumu farklı gösterdi; ama sonuçta bumerang etkisiyle de birbirine girdi. Tıpkı fıkradaki gibi:

“Büyük bir kasa soygunundan sonra çalıntı otomobille yol alan üç soyguncu, kent dışında otomobilden inip tarlalar arasında geldikleri yöne doğru hızla ilerlediler. Uzun süren bu iz kaybettirme yürüyüşünden sonra ıssız bir yer bulup oturdular. içlerinden biri:

- Haydi sayalım artık, dedi. Kaç milyon kaldırdığımızı merak ediyorum.

İkincisi elini şöyle bir salladı:

- Yorgunluktan öldük yahu! Şimdi o kadar parayı saymakla ne diye uğraşalım. Yarın gazetelerde okur, biz de öğreniriz kaç milyon kaldırdığımızı.

Üçüncüsü öfkeyle yerinden fırladı:

- Deli misin be! Yarın her gazete ayrı bir rakam verir, biz de birbirimize gireriz!”

Hadi şimdi size bir bilmece… Bu fıkrada soyan kim, soyulan kim, paylaşılamayan ne? Partizanlığın, sahte rüyalar görmenin kime ne faydası var? Kendinizi avutacağınıza, kalkın da aklınızı kullanıp, çalışın artık. Yoksa: Var ya…

Tüm yazılarını göster