Bir yere gitmediğini biliyoruz, fakat yine de soruyoruz.
Neden soruyoruz? Çünkü gidişattan memnun değiliz.
Duble yollar yaptık, barajlar, köprüler yaptık, hepsi güzel.
Peki Türkçe ile ilgili ne yaptık?
Türk Dili Devrimi ifadesinden ne anlıyoruz? Önce 1928 de yaptığımız, Latin alfabesine geçtiğimiz Harf Devrimi’ni anlıyoruz. Daha sonra 1932’deki “Dil İnkılabı” dediğimiz Arapça ve Farsça kelimelerden kurtulmayı anlıyoruz. Ayrıca bu dönemlerde türetilen, dilimize kazandırılan birçok yeni kelimeyi ve yazım kuralını anlıyoruz.
Latin alfabesine neden geçtik? Çünkü Arapça harfleri ihtiyacı karşılamıyordu. Türk aydınları kısmen Fransızca yazışıyordu. İstanbul’da Ermenice ve Rumca karakterler ile basılan yayınların popülerliği, bize pekâlâ Türkçenin de başka bir alfabe ile yazılabileceği işaretini veriyordu. Önce Arnavutluk, sonra Azerbaycan Latin alfabesine geçmişti. Orta Asya’daki Türkçe konuşan topluluklar Latin alfabesi kullanıyordu ve bu devletler ile siyasi ve kültürel bağları güçlendirebilmek için Latin alfabesine geçmek mantıklı bir seçim idi.
Latin alfabesine geçerek, öğrenmesi, öğretmesi daha kolay, daha güçlü bir yazı dili oluşturmayı hedeflemiştik. Ulus devlet inşa sürecinde Arap ve Fars kültürü etkisini azaltmak için de bu doğru bir yoldu. 1920’lerde zaten milletimizin küçük bir kısmı okuma yazma biliyordu ve bu yüzden Latinceye geçmek için zamanlama da yerindeydi.
Genç Türkiye Cumhuriyeti, Latin alfabesine geçtikten sonra Stalin döneminde Sovyetler Birliği’ne bağlı Türk devletleri Kiril alfabesine geçirildi. Sovyetler ’in yıkılmasından sonra Orta Asya Türk Devletleri’nin bir kısmı Latin alfabesine geri döndü. Önümüzdeki on yıllarda bu dönüşün devamının da gelmesi muhtemeldir.
Dil İnkılabı ile, Arapça ve Farsça kelimelerin bir kısmını Türkçe haline getirdik. Bazı kelime yapılarını,tamlamaları değiştirdik. Türkçeyi Arapça ve Farsçanın etkisinden uzaklaştırmaya çalıştık. Kısmen başarılı olduk. Türk Dil Kurumu’nu kurduk.
Türk Dili Devrimi ne zaman duraksadı?
1980 Amerikancı darbe ile Türk Dil kurumu kapatıldı. O günden sonra ismen mevcudiyeti devam etse dahi Türkçenin geliştirilmesi çabalarının büyük ölçüde durakladığını söyleyebiliriz.
Türkçenin gelişimi neden önemli? Çünkü kullanılan dilin gücü, medeniyetlerin gelişimi için bir çarpan etkisi yapıyor. Daha güçlü bir anadil demek, uzun donemde daha güçlü ekonomi, daha gelişmiş kültür ve sanat üretimi ve genel olarak daha gelişmiş bir uygarlık demek.
Güçlü dilden kastımız nedir? Güçlü dil, daha kolay anlaşılır, öğrenilir, yazılır, okunur. Muallak değil keskindir. Soyutlamayı yüksek başarı ile yapar. Kelime hazinesi geniştir, dilbilgisi kuralları gelişmiştir. Güçlü dil kendini yenileyebilir, bilim dünyasında geçerliliği vardır, edebiyatçılar tarafından tercih edilir.
Türkçemiz bugün ne ölçüde yeterlidir? 1920’lerde görülen lüzum üzerine Arap harfleri ile yazılan dilimizi Latin hafileri ile yazmaya başladık ve devamında dilde bazı sadeleştirmeler yaptık. Geldiğimiz noktada istediğimiz yeterlilik düzeyine ulaştık mı? Yeterlilik düzeyini nasıl ölçmeliyiz?
Belki anlamlı bir ölçme yöntemi kendi dili ile okuduğunu anlama performansı olabilir. Bu konuda PİSA testinin okuma anlama puanlamaları bir ölçüt olabilir. Bu testte, 15 yasındaki farklı ülke öğrencilerinin kendi dillerinde okuduklarını ne ölçüde anladıkları ölçülmektedir. Bu test sonuçlarına göre Türkiye çok yetersiz seviyededir. Bu kötü performansın önemli bir kısmı muhtemelen bizim eğitim sistemimiz ile ilgilidir. Acaba bir kısmı da Türkçenin kendisi ile, yapısı ile ilgili olabilir mi? Mesela Azerbaycan ve Kazakistan’da Türkiye gibi bu alanda çok kötü performans göstermektedir. Neden?
Türkçenin yapısal performansını hangi dil ile kıyaslamalıyız? Dünyadaki tüm dilleri yutmakta olan İngilizceye karşı Türkçeyi karşılaştırmak uygun olacaktır. İngilizcenin gelişimine karşı Türkçeyi güçlü şekilde geliştirebilirsek ve kullanımda tutabilirsek, tüm yabancı dillere karşı başarılı olabiliriz.
Türkçe hangi alanda gücünü koruyor? Hangi alanda geriliyor? Bu sorunun cevabı sanırım hemen tüm diller için aynıdır. Günlük hayatta Türkçe gücünü koruyor fakat akademik hayatta zayıflıyor. Akademik hayat ne kadar bilimin üç noktalarına yaklaşırsa, Türkçe kullanımı o oranda zayıflıyor. Sokağa çıkıp esnaf ile hoşbeş yaptığınız zaman Türkçeyi Türkçe kelimeler ile kullanma oranınız yüksektir. Sokaktan bir iş yerine girdiğinizde, mesela Aselsan’ın radar sistemleri geliştirme birimine girip, yapılan iş ile ilgili konuşmaya başladığınızda kullandığınız Türkçenin yarısından fazlası İngilizce terimlere dönecektir.
Gelişmekte olan ülkeler yükseköğrenim kurumlarında büyük ölçüde İngilizceye dönmek zorunda kalmışlardır. Hatta gelişmiş ülkelerde üniversite ve üzeri seviyede kısmen İngilizceye geçmişlerdir. Bu trend artarak devam etmektedir. Yakın bir gelecekte lisans, yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası araştırma programları Türkiye’de de büyük ölçüde İngilizce ye dönmek zorunda kalacaktır. İleri akademik seviyelerde milli diller ile öğretime direnme kararı alan kurumların bilimsel gelişim sınırlarına ne ölçüde yaklaşabilecekleri kuşkuludur.
Türk Devrimleri arasında belki de en önemli devrim olan harf devrimi ve sonrasındaki dili sadeleştiren çalışmalar, verilen 40 senelik aranın ardından hangi yönlerde devam ettirilebilir? Türkçeyi ne yöne doğru geliştirmek istiyoruz? Bu konuda bir beyin fırtınası yapalım.
Türkçenin daha kolay öğrenilebilen, daha kolay öğretilebilen, daha kolay okunan ve anlaşılan bir dil haline getirilmesini istiyoruz.
Türkçenin anlam keskinliğinin artırılmasını istiyoruz. Okunduğu zaman, ilgili cümlenin tam olarak ne anlama geldiği konusunda muallak durum oluşmayacak ve keskin bir anlam netliği oluşacak yapıya doğru ilerlemek istiyoruz.
Türkçenin günlük hayat ihtiyaçlarını üst seviyede karşılaması ve akademik hayat gereklilikleri içinde yeterliliğinin sürekli artırılmasını istiyoruz. Günlük hayatta yabancı kelime kullanmaya hiç ihtiyaç duymayacak kadar zengin bir kelime hazinesi istiyoruz.
Peki bu hedefler doğrultusunda neler yapılabilir? Hangi soruların cevaplarını aramalıyız?
1.Türkçenin patronu kim? Türkçenin gelişimi konusu kendi haline bırakılmamalıdır, aktif olarak yönetilmelidir.
2.Türkçenin gelişiminin gerekliliği konusunda medya kurumlarımız daha çok yayın yapmalı ve milletimizdeki farkındalık artırılmalıdır.
3.Türk Dil Kurumu 1980 öncesi görev ve yetki seviyesine getirilmelidir.
4.Daha çok Türkçe kelime üretebilmeli ve kullanıma alabilmeliyiz.
5.Türkçenin aslında çok yetkin ve zengin bir dil olduğu konusunda kendi kendimizi aldatmaya son vermeliyiz. Türkçe hayli zengin bir dil olsa bile bu konuda kendimize reklam yaparak dilin geliştirilmesinin önünü tıkamaktayız. Türkçenin ne kadar gelişmiş bir dil olduğu konusu dedelerimiz ile ilgili bir konudur. Türkçeyi ne yönde geliştirmekte olduğumuz konusu bizler ve torunlarımız ile ilgili konudur. Bu konudaki başarılar büyük ölçüde Türk Devrimi’ni ileriye götürecek ve ileriki nesillerin refahını artıracaktır.
6.İngilizce kitaplar Türkçeye çevrildiğinde sayfa sayısı artmaktadır. Aynı şekilde Türkçe kitaplar İngilizceye çevrildiğinde sayfa sayısı azalmaktadır. Bu durum, dilimizde anlamları yeterince kısa şekilde ifade edemediğimizin göstergesidir. Takribi 10% civarında bir uzunluk farkı oluşmaktadır. Belki dilimizdeki bu şişkinliği almanın yollarını aramalıyız. Tek hece, iki hece olan ve Türkçede henüz anlamlandırılmamış olan kelimeleri Türkçeye kazandırmaya öncelik verebiliriz.
7.Türkçede yüklem ve öznenin cümle içindeki yeri ile İngilizcedeki yeri farklıdır. Bu durum anlaşılırlık konusunda ne tür fark yaratmaktadır? Bu konuda iyileştirme yapılabilir mi?
8.Türetilecek yeni Türkçe kelimelerin yaygın şekilde kullanıma alınması apayrı bir problemdir. Bu konuda yazılımlar geliştirilebilir ve bu yazılımlar, yazılan makaleyi yeni kelimeler ve yeni dil bilgisi kurallarına uygun şekilde düzenleyebilir. Örneğin ben bu makaleyi İngilizce klavye ile Türkçe karakter olmadan yazmaktayım. Yazı bitiğinde www.türkçekarakter.com sitesine kopyalayarak Türkçe karakterli hale çevireceğim. Buna benzer uygulamalar yeni kelimeler ve dil bilgisi kuralları içinde geliştirilebilir.
9.Türkçe de sık kullanılan ancak uzun olan bazı kelimeler vardır. Bu kelimeleri daha kısa kelimeler ile eşleştirebilirsek daha hızlı yazarız, daha hızlı okuruz ve daha hızlı anlarız. Sıkça kullanılan ancak uzun olan kelimeler hangileridir? İlk akla gelen kelimeler şunlar: internet, bilgisayar, televizyon, sadece, burada, araba, gerçekten, biliyorum, merhaba, üzgünüm, hakkında, Cumartesi, Pazartesi, web sayfası vs.. Bu kelimeler hem çok kullanılıyor hem de hayli uzun. Elbette bu kelimelerin hepsinin yerine kısa kelime türetemeyiz ancak bazı durumlarda iyileştirmeler veya kısaltma kullanımları devreye alınabilir.
10.Yeni Türkçe kelimeler türettiğimizi varsayalım. Bunların mevcut Türkçe metinleri ne seviyede değiştireceğini geriye yönelik test edebilir miyiz? Mevcut Türkçe metinleri bir veri tabanına kopyalayarak değişikliklerin etkisini bu metinlerde simüle edebiliriz. Yazma süresi ne kadar kısalıyor? Okuma süresi ne kadar kısalıyor? Mevcut Türkçe metinlerde çalışacak ve Türkçenin gelişimi için önerilerde bulunacak yapay zekâ uygulamaları geliştirebilir miyiz?
11.“Siri” benzeri, sesleri işleyebilen ve yazıya çevirebilen milli uygulamalar geliştirilebilir mi?
12.“Youtube” üzerinden Türkçe bir tartışma programı izlediğimizi varsayalım. Oynatma hızını 50% artırdığınızda yani konuşanlar 50% daha hızlı konuşmaya başladığında konuşmaları hâlâ anlayabiliyorsunuz. Fakat İngilizce konuşulan bir programda aynı seviyede hız artışı durumunda anlaşılma seviyesi düşmektedir. Bence bunun temel sebebi Türkçenin konuşması biraz daha zor bir dil olmasındandır. Aynı seviyede Türkçe ve İngilizce bilen biri Türkçe konuşurken cümle yapılarını kurmakta İngilizceye göre daha fazla zorlanmaktadır ve bunun sonucunda konuşma hızı düşmektedir. Oysa insan beyninin konuşmayı anlama hızı, konuşabilme hızından çok daha yüksektir. Bu yüzden. Türkçe konuşma hızını yazılımlar ile 50- 75% artırsak dahi beyin anlayabilmektedir. Fakat bu hızda konuşabilmek fizyolojik kısıtlardan ötürü mümkün değildir. Yani Türkçe kurduğumuz kelimeleri ve anlamları daha kısa kelimeler ile ifade edebilecek yapıya geçebilirsek ve dil bilgisi kurallarını biraz daha sadeleştirebilirsek iletişim etkinliğimizi önemli ölçüde artırabiliriz. Türkçenin rekabette geri kaldığı bir diğer nokta konuşmanın yavaşlığı kaynaklıdır.
13.Ortalama 1 dakika İngilizce konuşan biri 1 dakika Türkçe konuşan birine göre ne kadar daha fazla anlam ifade edebilmektedir? Türkçe konuşmanın etkinliği konusunda akademik çalışmaların yapılması faydalı olabilir.
14.Türkçe okurken zorluk nereden gelmektedir? Tahminimce zorluğun bir kısmı isim ve özellikle yüklemlerin sonlarına takılan ekler ile ilgidir. Son ekler anlamı çok değiştirdiği için İngilizcedeki gibi kelimeleri kalıp şeklinde hızla okuyamıyoruz ve kelimenin son kısmını çözümlemek için beyin ilave bir tür atıyor. Son ekler ile Kelime türetmek belki dilin gücü olarak görülebilir fakat okuma ve anlamayı çok kolaylaştırdığından emin değilim. Beynin çalışması konusunda çalışmalar yapan bilim insanlarımız anadilde Türkçe ve anadilde İngilizce okuma, konuşma, yazma durumlarında, beyinde hangi bölgelerin ne ölçüde uyarıldığı konusunu elektro beyin görüntüleme (EEG- Electroencephalography) metotları ile inceleyebilirler. Belki bu varsayımlarımızı bu şekilde doğrulatma imkânı bulabiliriz ve dilbilimi geliştirme çalışmalarımızı bu çalışmaların sonuçlarına göre yönlendirebiliriz.
15.Türkçenin kökeninin Orta Asya olduğunu varsayalım. İlk Türkçe kelimeler hangileri olabilir? Hayatın temel ihtiyaçlarını karşılayan, iletişimin ABC sini oluşturan kelimeler neler olabilir? At, et, su, ot, taş, dağ, ok, gök, yel, it, kır, al, ak, sen, ben, bir, üç, beş, on, kız, ay, gün, yaz, kış, güz, kuş, kurt vs..gibi kelimeler akla geliyor.. Hayatın temel ihtiyaçları ile ilgili kelimeler. Tesadüf hepsi de tek heceli son derece kısa ve pratik kelimeler. Söylemesi kolay, yazması kolay, okuması kolay… Fiillere gelelim.Bak, ye, al, yat, at, koş, uç, düş, de, gel, git vs.. Aynı şekilde tek heceli kısa kelimeler. Uygarlık geliştikçe kısa kelimeler uzuyor, önlerine, arkalarına ekler geliyor. Yani bu işin temelinde kısa tek heceli yaygın kullanılan kelimeler var. Türklerin “güz” kelimesinden “sonbahar” kelimesine geçişleri arasında herhalde yüzlerce yıl vardır. Peki neden bazı tek ve birçok iki heceli kelimeyi boş bıraktık? Belki bazı kelimeleri kullanmayı zaman içinde bıraktık. Mesela hangi tek heceli kelimelerin bugün Türkçede pek anlamı yok? bek, buk, baz, böz, cek, cuk, yot, yit, yüt, tuk, goz, ül, uk, ut, upvs birçok tek heceli kelime boş bırakılmış. Tek heceli, ancak dört harf ile yazılan kelimelerde de hayli boş kapasite mevcut. Kolay yazılan ve okunan bu kelimelerin Türkçe içinde anlamlandırılması, Türkçenin şiirselliğini belki bozabilir, bilemiyorum ama sık kullanılan ve uzun kelimeler yerine bu kelimelerin bir kısmının devreye alınması Türkçenin gücünü artırabilir.
16.Türkçenin öğretimi konusuna bu yazıda girmek istemiyorum. Elbette bu konu da dolaylı olarak Türkçenin gelişimi ile ilgilidir. Örneğin İngiltere’de ilkokul çağında ilk 3-4 sene en büyük önem okumaya verilmektedir. Öğretmenlerin sürekli verdikleri mesaj çocuğun okuma pratiği yapması ve okumayı çok iyi öğrenmesidir. Okumayı iyi öğrenen çocukların diğer tüm branşlarda başarı oranının arttığını söylemekteler. Ayrıca Türkiye’dekinin aksine İngiltere’de İlkokul birden değil sıfırdan başlamaktadır. “Receptionyear” denen ilkokula başlangıç senesi vardır ve bu ilave sınıf muhtemelen çocuğun ilkokul dönemi okuma performansını artırmakta ve akademik başarısını artırmaktadır. Belki Türk Eğitim sisteminde bu konular değerlendirilebilir.
17.Türkçe olimpiyatları konusu kötü fikir olmamakla beraber yanlış çevreler tarafından sahiplenilmiştir. Amerikan emperyalizminin Orta Asya ve Afrika’da kendine yuvalanma alanları açması için kullanılmıştır. Türkçe Olimpiyatları’nın bir marka ve belki de içerik cilası ile, arkasına aydınlıkçı kadroları alarak yenilenmesinde fayda olabilir. Türkçe Oyunları veya Türkçe Şenlikleri olarak Türkçe etkinlikleri düzenlenebilir.
18.Türkçenin geliştirilmesi başta Türk Milleti’nin görevi olmakla beraber Orta Asya’daki Türkçe konuşan ülkeler ile iş birliklerinin yapılması faydalı olabilecektir.
19.Türkçenin diğer dünya dillerine yapay zekâ uygulamaları ile çevrilmesinde bazı sorunlar halen aşılamamış durumdadır. Türkçenin yapay zekâ uygulamaları tarafından tüm diller ile karşılıklı mükemmel seviyede çevrilmesi için gerekli yazılım geliştirmeleri yapılabilir. Bu konudaki ilerlemeleri büyük ölçüde yabancı teknoloji şirketleri sağlamaktadır. En azından Türkçenin çevrilmesi konusunda yerli algoritmalar ve veri tabanları geliştirilebilir. Aynı teknoloji Türkçe metinlerin Türkçe seslere başarılı şekilde ve eş zamanlı olarak çevrilmesi içinde geliştirilebilir.
20.Çağımızda, gelişen iletişim araçları ile insanların cep telefonlarının küçücük ekranları üzerinden e-posta mesajı yazması, SMS mesajı göndermesi gibi yeni durumlar ortaya çıkmıştır. Pek de ergonomik olmayan bu gibi durumların sonucunda kullanılan Türkçenin daha kısa ve hızlı şekilde istenen mesajı iletmesi beklenmektedir. Bu yüzden sürekli yeni kısaltmalar dilimize girmektedir.4 harfli uzun denemeyecek bir kelimeyi dahi gençler mümkün olduğu takdirde 2 veya 3 karaktere kısaltma eğilimindedirler. Aynı kelimenin İngilizcesi daha kısa ise çekinmeden Türkçe metne İngilizce kelimeyi katmaktadırlar. Türk dilini geliştiren kurumlarımızın hayatın bu gerçeğini önlerine koymaları ve dilin bu şekilde dejenere olması yerine planlı, bilinçli şekilde kısaltmaların ve yeni kısa kelimelerin, kuralların devreye alınmasını sağlaması gerekmektedir.
21.Türkçenin doğduğu çağlarda devreye alınan at, it, ok gibi pratik kelimeler bugün ihtiyaç listesinden çıktıklarından dolayı nadir kullanılmaktadır. Bugün hayli yoğun olarak kullanmakta olduğumuz web sayfası, internet, tablet bilgisayar, cep telefonu gibi kelimeler ise hayli uzun ve kullanışsızdır. Eğer bugün sıfırdan yeni bir dil geliştirseydik herhalde en kısa kelimeler bunlara ayrılırlardı.
22.Bir örnek üzerinden gidelim. Mesela “klavye” kelimesi yerine Türkçe bir kelime üretmek istedik, çalışma yaptık ve bir kelimede karar kıldık. “Tuşbas” kelimesinde karar kıldığımızı varsayalım. Mevcut Türkçe metinlerde klavye kelimesini “tuşbas” ile değiştirebiliyor olmalıyız. Yani 5 sene önce basılmış bir kitabın yeni baskısı çıktığında, kitaptaki klavye kelimelerini tuşbas olarak değişmesi kitap editörüne yazılım tarafından önerilebilir. Editör uygun bulursa yeni basım yeni Türkçe kelimeler ile yapılır. Her sene yeni Türkçe kelimeleri devreye alacağımızı düşünürsek yeni makale ve kitap baskılarında güncel Türkçenin kullanılması desteklenebilir.
23.Türkçe ye yeni kelimeler kazandırırken ve önerilerde bulunurken mutlaka bazı kelimeler kulağa komik gelecektir, medyada alay konusu olabilecektir. Belki bu kelimelerin tamamında ısrar etmek doğru olmaz ancak gelecek tepkilerden çekinerek bu çalışmaları yapmamak daha büyük hata olacaktır.
24.Türkçenin sesleri konusuna da değinmekte fayda var. Uluslararası Fonetik Alfabesindeki (İPA) tüm sesler Türkçede kullanılmıyor. Elbette kullanılması da gerekmiyor fakat şık kullanılan kısa kelimelere ihtiyaç duyarsak bu alanda yapılabilecek yeniliklerde düşünülebilir.
Atatürk, Türkçenin gelişmesi için, yeni kelimelerin Türkçe ye kazandırılması için, yazım kurallarının belirlenmesi için önemli çaba göstermiştir. Birçok kelimeyi bizzat Türkçeye kazandırmıştır. Orta Asya’daki Türk lehçelerini incelemiştir. Bu çalışmaların tamamlandığını ve Türkçenin geliştirilemeyeceğini ve geliştirilmemesini savunan dilbilimcimiz var mıdır? Türkçenin zamanın ruhuna uygun şekilde kendi halinde gelişmesi veya dejenere olmasının yeterli olduğunu düşünen dilbilimcimiz var mıdır?
Türkçenin geliştirilmesi romantik bir arayış değildir. Dünyadaki rekabet uluslar arasında her alanda hızla artmaktadır ve kullanılan milli dilin yeterlilik seviyesi ve gücü uzun vadede bu uygarlık yarışının sonucunu belirleyen etken olabilir. Bu bağlamda Türkçenin geliştirilmesi siyaset programlarına alınması gereken bir konudur.
Yazıyı şöyle bir okudum, Türkçeyi hak etmediği kadar eleştirmişim. Birazda övelim. Mesela Almanca ve Fransızcadaki kelimelerin dışı erkek olması gibi bir karmaşıklık şükür ki dilimizde yok. Ayrıca Fransızcadaki aksan kullanımları da evet ise yarıyor, ama klavye ile yazım sırasında önemli yavaşlık yaratıyor. Türkçenin yazıldığı gibi okunması ve okunduğu gibi yazılması da tahmin ediyorum yabancı dillerdeki “nasıl okunur?” problemini büyük ölçüde çözüyor. Ayrıca nispeten geç devreye aldığımız bir alfabe olmasından dolayı seçtiğimiz harflerin fonetik alfabe ile hayli uyumlu bir yapısı var.
Uzmanı olmadığım böyle bir konudaki yazıyı dilbilimcileri kızdırma pahasına neden şimdi yazıyorum? 28 Mart Pazar Bilim ve Ütopya dergisinin Dr. Kemal Ateş ile Türkçenin güncel sorunları temalı bir zoom etkinliği olacak. Bu etkinlik ve sonrasındaki benzer etkinlikler için, tartışmaya değebilecek bazı konulara işaret etmek istiyorum.