Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, fabrika ayarlarına dönmüş olmalı ki, yine akla mantığa uymayan hesaplar konusunda ikna çalışmaları başlattı. Öncelikle Türkiye’nin en sıkıntılı dönemi atlattığını vurguladı.
Neye göre? Yanıt cümlenin başında gizli: ‘İnancım o ki…’ Mehmet Şimşek’in buna inanmadığını ve bu konuda Beştepe ile ters düştüğünü biliyoruz. Salt para piyasalarından ibaret bir ekonomi anlayışına sahip Şimşek’in, bugün için doğru söylese de, çarpık bir ekonomik yaklaşımı olduğunun da farkındayız.
Nitekim halen finansçı yaklaşımıyla beklenti yöneterek, ekonomiyi düzlüğe çıkaracağına inanıyor. Seçimlerden sonra reformlar yapılacağından söz ediyor. Elbette o reformlar, gerçekten ihtiyacımız olan reformlar mı, tartışılır. Hiç bir bilimsel verisi olmadığından gerçekçi bir kalkınma planı yapmayan ekonominin saklı kalmış gerçeğiyle, olsa olsa Dünya Bankası ya da IMF reformlarından bahsedebilirsiniz. Nitekim kast edilen de tam bu.
Başbakan Yardımcısı Şimşek’in aklı o kadar karışık ki, elmayla armudu karşılaştırmaya başladı. Mesela dünya ortalamada 2002 yılından bu yana yüzde 78 büyürken, Türkiye’nin yüzde 230 büyüdüğünü söylüyor. O zaman adama sorarlar: Bu gelinen nokta ne? Telaş ne? 468 milyar dolarlık pozisyon açığı, iç dış 600 milyar dolara vuran toplam borç, 55 milyar dolarda gezen cari açık nereden çıktı?
Bu kadar iyi durumdayız da; neden işsizliğimizden enflasyonumuza her şey dolu dizgin çift hanelerde seyrediyor; TL neden sürekli değer kaybediyor?
Şüphesiz Şimşek’in bunların hiçbirine doğruyu bilse bile, açıklayabileceği bir cevabı yok. Çünkü yanıt, Beştepe’yi kızdırıyor.
Ne yapsın Başbakan Yardımcısı? O da istihdam verilerine sığındı ki, çok büyük hata yaptı. Türkiye’nin yüzde 230 büyüyerek, 8,7 milyon kişiye iş bulduğunu, büyümeye inanmayanların buna bakması gerektiğini söyledi.
Öncelikle iş bulduğumuz insanlarla ne ürettik? Hizmet… Dünyada yaklaşan ve bizim de ders çalışmadığımız için daha çok etkileneceğimiz krizle birlikte en büyük darbeyi hangi sektör yiyecek? Hizmet… O zaman bu sayılmaz.
Hadi saydık diyelim… Türkiye’nin 2002 yılından 2017 yılı sonuna kadar artan nüfusu 15 milyon kişi… Bu denli efsane (!) bir büyüme için sizce istihdam sayısı da düşük derecede anormal değil mi? Hadi bu da bizden olsun.
Türkiye her yıl üniversitelerden 850 bin kişi mezun ediyor. Yüzde 5 büyüyerek, bunun sadece yaklaşık 500 – 550 binine iş bulabiliyor. Geriye kaldı 300 bin kişi. Hepsine iş bulduğumuzu varsaysak, 2012 yılında elde edilen istihdam sayısı tükeniyor. Peki geriye kalan 5 yılda ortalama 4,5 milyona yakın üniversite mezunu, işini kaybeden, iş piyasasına yüksek öğrenimden çıkmadan gelenler ne olacak?
Yüzde 230 büyüdüysek ve o büyüme gerçekten şişme değil, kalkınmaysa, bugün bunu mu konuşuyor olurduk? Ayrıca istihdam gözükenlerin içindeki stajyerleri de konuşmuyorum. Daha önce sigortasız çalışıp, sigortalı hale gelenler üzerinden işverenin teşvik alarak, iş piyasasına yeni girmiş gibi gösterdiklerini saymıyorum.
Son soru: Bu kadar her şey yolundaysa, Cumhurbaşkanı ‘ekonomide acil’ koduyla neden ülkeyi baskın seçime taşıdı? Velhasıl kelam Şimşek gerçeğin anlattığı gibi olmadığını biliyor. Hiçbir yerden tutarı olmadığı için de 8,7 milyon kişilik istihdama sarılıyor.
Ama gördüğünüz gibi o dosyanın da içini açtığınızda büyük bir fiyasko yaşandığı ortaya çıkıyor. Gerçekle yüzleşip, hataları kabul edip, kenara çekilmek bu kadar mı zor? Çünkü bu yalan rüzgarında sıra çözüme gelmiyor.