Hıristiyan Batı dünyası bu kargaşadan öylesine büyük faydalar elde etti ki şimdi de bölgede bağımsız bir Kürdistan devleti yaratarak ikinci bir İsrail kurmak, böylece İsrail’in üzerindeki baskıyı azaltmak ve Batı Asya’daki hegemonyasını sorunsuz olarak devam ettirmek istiyor. Kudüs meselesini çözmek için önce İslam dünyası kendi içinde bir özeleştiri yaparak, yeni bir strateji geliştirmek zorundadır. Bunun ilk adımı, ABD ve İsrail ile kaderlerini birleştiren ülkelerin yeni bir durum değerlendirmesi yapmasıdır. Filistin’de El Fetih Cephesi ile Hamas’ın son günlerde yakınlaşması olumlu bir gelişme olmakla birlikte, yapısal sorunlar halen devam etmektedir.
HAMAS BİLMECESİ, HAYIR MI ŞER Mİ?
İsrail, HAMAS’tan taktik düzeyde darbeler yemişse de stratejik düzeyde çok önemli kazanımlar sağlamıştır. HAMAS, beklenildiği üzere Filistin Direniş Hareketi’ni bölmüş ve en önemlisi, asla barıştan yana olmayan İsrail’e müzakere masasından kaçabileceği çok önemli kozlar vermiştir. İsrail bu sayede 1993 yılında başlayan Oslo Barış Görüşmeleri sürecini istediği kilitlenme noktasına getirebilmiştir.
İsrail, Batı ülkelerinin de yoğun desteği ile HAMAS’ın eylemlerini NATO da dâhil olmak üzere hemen hemen tüm uluslararası örgütlerde terörist faaliyet olarak tescil ettirmiştir. HAMAS terörist bir örgüt olarak damgalanmıştır. Böylece İsrail, çocuk ve kadınları da hedef alan, orantısız güç kullandığı kanlı ve kirli savaşlarını terörle mücadele etiketi yapıştırarak pazarlamaya başlamıştır.
İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI’NIN (İİT) İSTANBUL TOPLANTISI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı ile İİT, 13 Aralık 2017’de İstanbul’da devlet başkanlarının katılacağı Kudüs gündemli bir zirve toplantısı yapacak... Bu toplantıda her ülke eteğindeki taşları dökmezse, zirve bir idare-i maslahat oturumuna dönüşür. Bu zirvede Suudi Arabistan ve BAE’nin İsrail ve ABD ile olan özel ve kirli ilişkileri sonuna kadar sorgulanmalıdır. Batı Asya’daki tehdidin esas kaynağı masaya yatırılmalıdır. İslam ülkeleri, aralarındaki sorunları en azından erteleyerek İsrail ve ABD’nin oldubittilerine karşı seslerini yükseltmelidir. Şimdiye kadar hiçbir sorunda belirleyici olamayan İİT, hafif de olsa bir rüzgâr estirebilirse, bu rüzgâr dünyada fırtınaya dönüşür. Eğer ortak düşmanı bırakıp birbirlerine girerlerse, Kudüs’ten sonra sıra Mekke ve Medine’ye gelir!
ABD’nin bu kararı kaçınılmaz olarak İslam ülkelerini dayanışma içerisine sokacaktır. İsrail ile örtülü pazarlıklar yapan ülkeler bile kamuoyu baskısı nedeni ile daha dikkatli davranmak zorunda kalacaktır. Müslüman ülkelerde sokaklar hareketlenecek ve antiemperyalist eğilimler güçlenecektir. Diğer taraftan, tüm dünyada Filistin’e destek girişimleri çığ gibi büyüyecektir. ABD ve İsrail’in hukuk tanımaz, kaba kuvvete dayanan politikaları gezegenin her yerinde daha fazla sorgulanacaktır. Türkiye, İran ve bölge açısından bakıldığında, Suudi Arabistan ve BAE’nin istikrarı tehdit eden politikaları ciddi bir dirençle karşılaşacaktır.
Emperyalist Batı ülkelerinin örtülü desteğiyle şoven ve ırkçı devlet İsrail’in ağır ve acımasız saldırılarına maruz kalan, kendi yeteneksiz yöneticilerinin günahlarının bedelini ödeyen, tüm dünyadaki din kardeşlerinden kuru gürültüden başka somut hiçbir destek alamayan Kudüs ve Filistin’deki çaresizlerin dramı insanlığın ama öncelikle de Müslüman dünyanın en büyük ayıbıdır.
Maddi dünyanın vahşi, bencil ve acımasız değerlerini temsil eden ABD ve yardakçıları insanlık onur ve haysiyetinin önündeki en büyük engel olduklarını İsrail’in kirli emellerine yeşil ışık yakarak bir kez daha gösterdiler. Kudüs eksenli yeni bir savaş başlatmak için pusuya yattılar. Emperyalizme karşı mücadele verilmeden insanlığın kurtarılamayacağı Filistin vahşeti ile belgelendi. Venezuela’nın devrimci lideri -Toprağı bol olsun!- Hugo Chavez’in sözleri ile yazımızı noktalayalım: “İnsanlık açsa, açıktaysa, yoksulluk ve sefalet içinde yaşıyorsa, bunun tek sorumlusu ABD canavarının beslediği soysuzluktur. Yeneceğiz, vicdanlı insanlar mutlaka galip gelecektir.” (BİTTİ)
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr