Hollanda Parlamentosu’nun Ermeni Soykırım Yalanına sımsıkı sarılması, Çekya’nın Salih Müslim’i serbest bırakması gerçekte vaka-i adiye niteliğindedir. Çünkü Avrupa Birliği (AB)’nin küçük devletleri bütünüyle bağımlıdır. Bunların bazıları Avrupa’nın büyüklerine, Hollanda, Çekya, Polonya, Norveç gibi devletler ABD’ye tepeden tırnağa bağımlıdır. Kendi iradeleri yoktur. Öyle bir atmosfer yaratılmıştır ki bu ülkeleri yönetenler ağabeylerinin çıkarlarını gözetmek zorunda olduklarına inandırılmıştır. Batı şemsiyesi altında refah ve güvenlik sağlamının bedeli, ağabeylerin sözlerinin dışına çıkmamaktır. Bağımlılık iç politik yaşamda bile kendi müesseseleri ile kurumsal bir boyut kazanmıştır.
VESAYET ALTINDAKİ ÜLKELER
İkili bir toplantı için 2006 senesinde Hollanda’da bulundum. Afganistan sürecini karşılıklı olarak müzakere ediyorduk. ABD, NATO ülkelerini çatışmaların yoğun olarak yaşandığı güney bölgelere yönlendirmek istiyordu. “Türkiye’nin güneye inmeyeceğini, kuzeyde kalacağını” ifade ettim. Hollanda çalkalanıyordu. Halk askerlerin çatışma bölgelerine sürülmesini istemiyordu. Ama Hollandalı yetkili güneye ineceklerini, çünkü ABD’nin bu konuda kendilerine baskı yaptığını söyledi. Belki de daha ağır baskılar Türkiye’ye de yapılmıştı. Neticede Türkiye kuzeyde kaldı; Hollanda güneye indi.
AB’nin birçok ülkesi kendi çıkarlarının tamamen dışında Türkiye aleyhine çeşitli politikalara destek vermektedir. Ermeni Soykırım Yalanı bu alanda çok iyi bir örnektir. Türkiye üzerinde önemli ekonomik çıkarları olmasına rağmen çok sayıda ülke bu yalandan beslenmektedir. Ermenistan’ın eti budu ortadadır. Bu uygulamaları rasyonalite ile açıklayamayız. Devlet teorisi de bu çarpıklığı izah etmeye yetmez! Çünkü çok iyi biliyoruz ki devletlerin sürekli dost ve düşmanları yoktur. Devletlerin sürekli çıkarları vardır. Eğer bir devlet çıkarları dışında adımlar atıyorsa, bunu sadece bağımlılık ilişkisi ile açıklayabiliriz. Maalesef dünyada tasmalı devletler de vardır.
PKK/PYD kaynaklı terör ve siyasileşen Kürtçülük faaliyetleri de bu ülkelerin ilgi alanına girmektedir. Emperyalist Batı’nın bölge ülkelerini bölüp parçalamasına hizmet eden bu politikalar bahse konu ülkeler tarafından her koşulda benimsenmektedir. Bölge ülkelerine önemli miktarda ihracat yapan bu ülkeler belirli riskleri de göze alarak ABD/AB politikalarına destek vermektedir. Çünkü çeşitli nedenlerle vesayet altına girmişlerdir. Büyük bir ülke olan Almanya, bilindiği üzere eğitim desteği verdiğiPeşmergeye ve hatta PYD’ye ciddi miktarda askeri malzeme hibe etti. Ancak ABD denetiminden kurtulmaya başlayınca, “sadece Irak merkezi hükümetine askeri yardım yapacağını” resmen ilan etti. Demek ki bağımlılık ilişkileri gevşeyince ülkeler daha rasyonel ve çıkarlarına uygun bir rota çizmektedir.
YANLIŞ HESAP PRAG’DAN DÖNER!
Terörist Salih Müslim Çekya’da mahkemeye sevk edilince, Türkiye’de aşırı iyimser bir atmosfer oluştu. Hükümet bile havaya girdi. Büyükelçiler televizyonda konuyu değerlendirdi. Müslim’in Türkiye’yi iade edilmesi gündemin birinci maddesi oldu. Çünkü ülkemizde hiçbir konuda tutarlı bir teori olmadığından, sağlıklı bir değerlendirme yapılamıyordu. İade teoriye uygun düşmüyordu. Gerçekte böyle bir ihtimal yoktu. Salih Müslim ABD’nin kara gücü olan PYD’inEşbaşkanlığını yapmıştı. Çekya ABD’ye her açıdan bağımlıydı. PYD, AB-D’de terör örgütü olarak kabul edilmiyor, bilakis IŞİD’e karşı savaşan özgürlük savaşçıları olarak gösteriliyordu. AB Parlamentosu PYD paçavraları ile yapılan gösterilerin merkezi olmuştu. Salih Müslim’in Türkiye’ye iade edilebileceği siyasi bir atmosfer mevcut değildi. Yunanistan FETÖ’cü darbecileri baskılar nedeniyle Türkiye’ye iade edememişti. Çekya iyi niyetli olsa bile ABD ve AB’nin ikili sıkıştırması altında potayı bile göremezdi.
Türkiye, maalesef hâlâ Batı’nın doğasını anlayamadı! Zoraki bir müttefik olduğunun farkında bile değil! Bütün stratejik çıkarlarına saldıran Batı’dan eşyanın tabiatına aykırı jestler bekliyor. Sağlam bir teori olmazsa, hayal kırıklıkları hayatın parçası olur…
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr