Yargısı üçe bölünen ülkenin kendisi kaça bölünür?

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Yarın (12 Ekim) 13.994 hâkim ve savcı, verecekleri oylarla fırtınalarla savrulan Adalet Gemisine rota çizmeye çalışacaklar. Malum, her kesim geminin kaptan köşkü olan HSYK’yatırmanmaya ve dümeni kimseye bırakmamaya çalışıyor. Anayasayı bile değiştirerek sürdürülen HSYK savaşları ünlü jeopolitik kuramları anımsatıyor: “HSYK’ya hâkim olan adalet sistemine, adalet sistemine hâkim olan ülkeye hâkim olur!” Hatırlatayım, bir kanaat önderi, “bu (12 Eylül Anayasa Referandumu), on seçime bedeldir!” diyordu ya hiç de haksız sayılmaz!

“Olurmu öyle şey” demeyin! Hani şu, yürekli bir savcı, iki hâkim(heyet üç kişi olduğundan iki kişi karar için yeterli!) bulun hikâyesi! İşte bu mangal yüreklileri (!) HSYK buluyor! Denendi; şimdilik çok da güzel sonuç alındı… Ama gelişmeler biraz da FriedrichEngels’ın(1820-1895) “Para her kapıyı açar ama kapatamaz!” söylemini anımsatıyor. Sopa olarak kullanılan yargı her kapıyı ardına kadar açtı ama bir türlü kapatamıyor. Kapılar açık kalınca da giren nemli ve kirli hava ülkeyi okside ederek paslandırıyor.

Ülkemizde belki de en güvenilmeyen kurum yargı organları. Bu o kadar öyle ki artık uluslararası belgelerde bile kendine en ön sıralarda yer bularakfıkralara konu oluyor: “Avusturyalı Bakan’a, ‘sizde deniz yok ki niçin Deniz Bakanlığı kurdunuz’ dendiğinde, O da, ‘sizde de adalet yok, niçin Adalet Bakanlığı var!” şeklindeki fıkra, internet siteleri ve gazetelerde dolaşıyor.

Seçimlerde üç grubun yarışacağı söyleniyor. “Yargıda Birlik Platformu” basına göre Hükümet tarafından destekleniyor. “Peki, nasıl olur da Hükümet böyle bir tutum alır, Yasama, Yürütme, Yargı ayrı değil mi, Anayasa falan…” diyorsanız, o konuları Süheyl Batum hocamıza soracaksınız? Ya da bazı kesimlerin “bölünme anayasası” dediği belgeyi Türkiye’de kimse görmeden cebine koyarak ABD’ye giden Ergun Özbudun hocanın da değerli fikirlerinden (!) istifade edebilirsiniz.

İkinci grubun, “Bağımsızlar” olarak isimlendirilse de Hizmet Hareketinin (Neye ve kime hizmet sorusu akla geliyor!) denetiminde olduğu ileri sürülüyor. CHP ve MHP’nin her vesile ile candan desteklediği bu grubun marifetlerini öğrenmek istiyorsanız, Ergenekon ve Balyoz mağdurlarının yazmış olduğu 50 kadar kitabı okuyabilirsiniz. Ben Hasdal ve Silivri’de bu hizmetten 3,5 yıl yararlandığım için, “objektif olamayacağım!” düşüncesi ile bu konuyu kapatıyorum.

Üçüncü grup ise “YARSAV Cephesi” Sloganları çok açık ve berrak: “Cemaat ve Hükümetten kurtarılmış bir yargı.” Bu grubun özlemleri ülkedeki ezici çoğunluğun duygu ve düşüncelerini yansıtıyor. Ama mevcut koşullar altında, her türlü dış etken sahaya sürülmüşken, Meclis’teki partilerin durumu ortadayken ne kadar mesafe alabilirler, bilemiyorum.

Kimse farkında değil ama Türkiye’de hemen herkes hukukun kapsamı alanı dışındadır. Hukuk güvencesinin ne demek olduğunu, maalesef ancak ağır bir hukuk sopası yiyenler anlayabiliyorlar. Toplum henüz, “Bir kişi için yapılan haksızlık tüm toplum için yapılmış demektir!” anlayışının çok uzağında. HSYK seçimlerden de anlaşılacağı üzere hukuk fiilen üçe bölünmüştür. Bu nedenle, yargı konusu olan bir olaya karışan birçok kimse kendi kendine şu soruyu sormaktadır: “Acaba, savcı ve mahkeme heyeti Hükümet mi yoksa Hizmet yanlısı mıdır? Tarafsız olmaları ihtimali var mıdır?

Şimdi düşünelim, Hükümet ve Hizmet ile ilgili yargı konusu olan bir olayın içine giren bir kimse kendini ne kadar güvende hissedecektir. Ayrıca HSYK, alacağı bir kararla doğal hâkim ilkesinin kolaylıkla etrafında dolaşabileceğinden, tarafsız olmayan bir yargı sistemi herkes için kâbustur. Yargıdaki tarafsızlık HSYK’nın tarafsız olması ile başlar; HSYK tarafsız olmazsa yargı istese de tarafsız kalamaz!

Bir ülke açlığa, sefalete, uzun süren savaşlara, faşizan baskı rejimlerine ve hatta diktatörlere bile katlanabilir. Çünkü her rejimin evrensel ölçülere uymasa da yazılı hukuk kuralları olur ve bu kurallar her yerde aynı şekilde uygulanır.

Ama yerine, adamına, olaya, davalıve davacılara, mahkemenin seviyesine, görev alan savcı ve yargıçlara bağlı olarak aynı fiil ülkenin çeşitli yerlerinde başka başka kararlara neden oluyorsa ve aynı zamanda açık, kesin ve net sahte belgelere mahkemeler ve onları denetleme görevi yapan eşit ve yüksek seviyedeki mahkemeler gözlerini kapıyorsa, burada hukuktan ziyade keyfilikten söz edilebilir.

Her klan, aşiret, derebeylik, prenslik, millet, ne derseniz deyin, mafya da dâhil, yazılı olmasa da töre, racon, hukuk adı verilen bir kurallar manzumesi etrafında örgütlendiğinden, bu alanda keyfilik başladığında, o topluluk çözülmeye ve dağılmaya başlar. Öncelikle insanlar o örgütlenmeye olan aidiyet duygusunu kaybeder ve kendilerini o topluluğun bir bireyi olarak görmezler. Unutmayalım, topu tüfeği, atom bombası, geniş doğal kaynakları olan SSCB, yurttaşları sisteme olan inançlarını kaybettikleri için tek kurşun atmadan dağılmıştı.

Yozlaşan hukuk sistemini yeniden rayına sokamazsak, bir arada yaşama inanç ve irademizi kaybederiz. Umarım, yarınki seçimler taze bir başlangıç olur.

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster