Eski minibüsleri hatırlar mısınız? Hatırlamaya yaşı tutmayanlar da Türk filmlerinden bilir. Minibüslerde muavin vardı. Durakta yolcu toplamak için mesela ‘Aksaray, Aksaray’ diye bağırırlardı.
Amaç yolcuyu bir an önce doldurmak ve yola çıkmaktı. Çoğu zaman da şoförün çırağı oldukları için kimseye yaranamazlardı. İşte bugünlerde Maliye Bakanlığı da tıpkı o muavinlere benziyor.
Yapılandırmadan bahsediyorum. Biliyorsunuz Türkiye’de zaten ödenebilir olmaktan çıkan ve adil olmayan bir vergi, prim sistemi var. İTO’nun geçmiş yıllarda yaptığı bir araştırmada da gösterildiği gibi, bir şirket açılıp kazanç elde ederek ve prim ile vergilerini dürüstçe ödeyerek 3 yılın sonunda batıyor.
Bir de üzerine ekonomik kriz, yetmedi pandemi koşulları eklenince reel sektör bu yükümlülüklerini yerine getiremez oldu. Bilhassa pandemide dünyanın birçok ülkesinde büyük kolaylıklar sağlanırken, bizde sadece ötelemeyle yetinildi.
Öteleme zamanı bittiğinde de zaten normal yükümlülüğünü yerine getiremeyenler, ikisini bir arada ödeyemedi ve yapılandırma gündeme geldi. 2003 yılından beri bu yapılandırma sistematik halde devam ediyor.
Her seferinde de ‘bir daha uzatma yok’ deniliyor ve elbette uzatılıyor. Çünkü adı yapılandırma olan bu uygulamanın yükümlülüklerini yerine getirme şansı yok. Bundan sonraki süreçte de kesin bir çözüm konuşulmazsa yeni yapılandırmalar hayatımıza girecek.
Şimdi son açıklama 30 Eylül tarihinin son olduğunun ve herkesin yapılandırmaya başvurmasının yararına olduğunun hatırlatılmasıydı. Hemen geleneksel söz de eklendi? Bir daha uzatma olmayacak.
Muhalefet ise ısrarla süre uzatımına gidilmesi gerektiğini dile getiriyor. Bugün için gerekli olan bir konu, ama çözüm değil. Yani iktidarıyla muhalefetiyle konunun ne kadar ciddi olduğu yeterince kavranılmamış gözüküyor.
Çünkü ülkede bu alanda yapılandırma ya da süre uzatımının hiçbir fayda getirmeyeceği açık. Her yapılandırmada başvurular alacağın beşte birini geçmiyor, onun da çok kısıtlı bir yüzdesi kapatılıyor. Üstelik her türlü imtiyazdan faydalanan çok yakın şirketlerin vergi borçları tamamen sıfırlanırken…
Türkiye’nin şu anda ihtiyacı olan bu borçların silinmesi ya da ödenebilir küçük rakamlar halinde faizsiz, ana para tahsilini amaçlayarak taksitlere bölünmesidir. Yetmez, mevcut oranları da tartışmaya açan daha adil bir sisteme oturtulması gerekir.
Aksi takdirde hepsi şüpheli alacaktır ve tahsil olanağı da kalmamıştır. Zor geliyor ama bu gerçeği kabullenmek gerekiyor. Üstelik dürüstçe vergi ve primlerini ödeyenleri de mağdur etmeden.
Şimdi deniliyor ki 30 Eylül son tarih. Soruyorum ne yapacaksınız? Yapılandırmaya başvuranlar da en fazla 2 ay sonra yine sorunlu hale gelecek? Ne yapacaksınız; herkese haciz mi uygulayacaksınız?
Hadi uyguladınız diyelim. Nakit akışını, alacak / verecek dengesini tamamen bozarak pamuk ipliğine bağlı potansiyel daha büyük bir krizi karşılayacak, işsizlikten tedarik sorununa kadar problemleri göğüsleyecek bir eylem planınız var mı? Elbette yok. Çünkü olsa sorunu ötelemek yerine kesin çözümü konuşuyor olurdunuz.