Başbakan Binali Yıldırım, 23 ili kapsayan teşvik paketini açıkladı. Arsa, bina, istihdam katkısı, makine teçhizat konusunda destek, kredi mekanizması ile baktığınızda son derece iyi niyetli hazırlanmış bir görünüm veriyor.
İyi niyet güzel de, kafa karışıklığı da, cevapsız sorular da ayan beyan ortada duruyor. Bunu ne yapacağız? Çünkü iyi niyet başka bir şey fizibilite başka… Çok merak ediyorum, danışman desteği ile oluşturulacak raporlamada, kaç kişiye ‘yatırım yap’ tavsiyesi çıkacak?
Gerçi, onlar da bilim ve matematik yerine, gerçekçilikten uzak iyimserlik üzerine kurgulanmış bakış açısıyla başdanışman performansı gösterirlerse neden çıkmasın?
Öncelikle şunun altını çizeyim ki; cümlelerin dizilişinde makine yatırımı gibi sihirli sözcükler var. Hatta bunların içinde yerli makine alımını destekleyici yaklaşımın doğru olduğunu düşünüyorum. Esasen meseleye iyi niyetle bakmamın önemli sebeplerinden biri de bu.
Fakat akıllar karışmış. Bunun üreten Türkiye’ye destek vereceği vurgusuyla anlatım yapılırken, en büyük desteklerin çağrı merkezi, veri bankası gibi hizmet sektörüne yönlendirileceğini bizzat Başbakan söyledi.
Dünyanın hizmetler sektöründen çekildiği, üretime döndüğü bir süreçte bu normal mi? Hadi normal kabul edelim. Bu hizmeti kime satacağız? Çünkü dünyadaki eğilim herkesin iç piyasasına döndüğünü gösteriyor. Yani bir mal ya da hizmet üretilecekse, ilk hedef iç pazar.
Zira dış pazarlardaki riskin arttığı, piyasanın daraldığı ve operasyonel maliyetleri çıkarmaktan uzak hale geldiği görülüyor. Aslında bunun sağlamasını ekonomi yönetimi de yapıyor. 2023 yılında 500 milyar dolar olan ihracat hedefi, 375 milyar dolara çekildi. 125 milyar dolar gerilemesine karşın, 6 senede ihracatı bu pazar koşullarında yüzde 100’den fazla nasıl arttıracağız; açıkçası onu da bilemiyorum. Yani bu hedef de kesinlikle aşağı yönlü revize edilmeye aday.
O zaman karşımıza dört temel soru geliyor. Bunlardan birincisi ihracat rakamı bu kadar aşağı yönlü hedef küçültmüşken, bize gereken yeni yatırım ve kapasite mi; yoksa mevcut kapasiteleri dolduracak metotlar ile, yatırımları ve istihdamı koruyacak yaklaşımlar mı?
İkincisi hizmetler sektörüne özel önem verip nasıl katma değer elde edeceğiz? Bu hizmet kuruluşlarının sunduğunu kim alabilecek? Üçüncüsü imalattan kast edilen nedir? Yine inşaatı mı konuşuyoruz?
Dördüncü ve son olarak da Başbakan’ın nüktedan kişiliğiyle durumu toparladığı bir çıkış. Yatırımcının şartları sorduğu ve Yıldırım’ın ‘Be mübarek’ diyerek ortamı yumuşattığı o kaygı. Çünkü bunlar da diğerleri gibi bizden olan çocukları istisna tutarsak ‘sor alma kredileri’ne dönebilir.
Peki tüm bunlar işe yarar mı? Tekrar belirteyim, iyi niyetle bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Ama, sağlamasını basitçe yapalım. Size bir arsa, bir bina versem... İçini donatacağınız her şeyi de desteklesem. Bugünkü pazar koşullarında, geri ödemeli kredinizi de göz önüne alıp, otel işletmeyi kabul eder misiniz?
Normal olarak hesap kitap bilen herkesin bu soruya ‘hayır’ demesi gerekir. Çünkü müşteri yok. Kabul ederseniz ne olur? Dünyanın en teşvikli batışını yaşarsınız. Olay, bu kadar basit…
Çetin Ünsalan