Irkçılığın, en emperyalist, en saldırgan ve en savaş taraftarı devletin koruması altında organize olabileceğini gözlerden kaçıranların özel görev üstlendiklerini belirtelim. Bizim gibi emperyalizmin tehdidi altındaki ülkelerde ABD emperyalizmine ve İsrail siyonizmine dayanmaksızın ırkçılık güç kazanamaz. Almanya'nın başını çektiği AB devletlerinin bazılarında ırkçı/faşist örgütler o ülkelerin ya da birliğin sınırları dahilinde kalmaktadır ve bu devletler günümüz dünya koşullarında başka ülkelere ırkçılık ihraç edemezler. Ancak iş ABD emperyalizmine geldiğinde durum değişmektedir. ABD emperyalizminin ihraç malları arasında ırkçılık ve faşist diktatörlükler kurmak vardır. Bir dönem ABD'deki ırkçı/faşist/Nazist örgütleri incelediğimizde o örgütlerin kendi devletinin zihniyetinden, tarihinden ve ideolojik oluşumundan beslendiklerini gördük. Köleliğin ve renk ayrımcılığının ayyuka çıktığı emperyalist ABD ile Türkiye'yi bir tutarak tahlil yapanların art niyetli olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Türkiye'nin herhangi bir yerinde olay olduğunda etnik köken arayışına girenler emperyalizmin değirmenine su taşımış olurlar. Adli bir vaka mı oldu hemen işin içine ırkçılığı sokuşturanlar ülkemizin birlik mayasını bozmaya çalışan güruhlardır.
1945 yılına kadarki dönemi bir yana bırakacak olursak Türkiye'de ne zamanki ABD emperyalizmi etkin olmaya başladı o tarihten itibaren ırkçı faşist yapılanmalar örgütlenmeye başladılar ve özelliklede 1975 sonrası ülkemizi iç savaşa sürükleyecek eylemliliklere giriştiler. Ayrıca kontrgerilla ile faşist yapılanma birlikte hareket etti ve esas kontrol ABD emperyalizminin gladyosundaydı. 1980 öncesinin anarşi ve terör hareketleri ABD emperyalizminin desteğinde sağa-sola saldırıyor ve ülkemizin "zayıf halka" olmasını getirecek eylemlileklere girişiyorlardı.
Türkiye'nin son 70 yılında 27 Mayıs 1960 İhtilalini saymazsak ABD emperyalizmi ile işbirlikçilerini telaşa sürükleyen, frenleyen, gerileten iki güçlü, iz bırakan hamle sözkonusudur. Birincisi 24 Temmuz 2015 Amerikancı PKK'nın hendeklere gömülmesi ve belinin kırılması harekatı. İkincisi ise 15 Temmuz 2016 Amerikancı FETÖ darbesinin başarıyla engellenmesi ve peşinden ara vermeksizin gerçekleştirilen harekatlar. Vatan Partisi'nin "Vatan Savaşı", "Türk/Amerikan Savaşı" olarak değerlendirdiği süreç, ülkemizin yelkenlerini Batı'dan Doğuya doğru açtığı ve Avrasya'daki yerini almaya başladığı döneme denk düşmektedir. İşte bu koşullarda Türkiye'ye karşı "ırkçılık" suçlamaları art arda gelmeye başladı, yoğunluk kazandı.
Şunu açık seçik ve eğip bükmeden belirleyelim; ülkemizde Türk/Kürt ayrımcılığına dayanan bir ırkçılıktan söz edilemez. Irkçı kafadaki bazı gericilerin varlığı Türkiye'de ırkçılığın "yapısal olarak yerleşik" hale geldiğini göstermez. Kısacası istisnalar kaideyi bozmaz!
IRKÇILIK PROPAGANDASINA YASLANANLAR
Irkçılığın teorisinin inşa edildiği Almanya'da yaşadık ve ırkçı/faşist örgütlerin çok yönlü saldırılarını yıllarca araştırdık. Teori Dergisinde bunun üzerine araştırma yazıları yayınladık. Irkçı örgütlerin ve propagandaların hangi zemine dayanarak geliştiklerini gözlemledik. Bunları ileriki dönemlerde yazmaya çalışacağız.
En son Konya ilinde yaşanan bir cinayetin ardından PKK/HDP başta olmak üzere CHP ve diğer solumsu örgütler birbirlerine benzer açıklamalarda bulundular. Türk/Kürt çatışmasına yarayacak argümanlara başvurmaları ve olayı soğukkanlılıkla araştıracakları yerde PKK/HDP'nin açıklamalarına yaslanarak eylemliliklere girişmeleri doğrusu son derece düşündürücü olmuştur! "Türk ırkçıları" söyleminin üzerinden HDP'nin kapatılmasını engelleyecek taktiklere bir cinayeti alet etmeleri CHP başta olmak üzere sol etiketlileri hiç düşündürmüyor mu?
Tele1 ile Halk TV birlik ve kardeşliği özendirecek haber ve yorumlar yapmak yerine; olaydan vazife çıkararak PKK/HDP'yi memnun edecek sonuçlar çıkardılar. Sol makyajı kullanarak ilericilik dansına tamah edenler en sonunda emperyalizmin enstrümanı olmaktan kurtulamazlar. Bu nesnel bir gerçekliktir ve ülkemizde defalarca kanıtlanmıştır.
Konya'da işlenen cinayet üzerine Hrant Dink'ten miras kalan Agos Gazetesi yazarı da "ırkçılık korosuna" katıldı! Ermeni vatandaşlarımızı tenzih ederek bir kaç cümle ile bu çevreleri tanıtmak istiyoruz. Düzenli takip ettiğimiz Agos Gazetesi, Ermeni Haber sitesi ve diğer benzer sitelerin Ermenistan devletinin cephesinden bakarak yaşadıkları ülkelerine karşı haber ve yorum yapmaları doğru mudur? Ermenistan devletinin çıkarlarını gözeterek siyaset yapmak ve Türkiye'ye veryansın etmek etik midir? Amerikancı PKK/HDP'yi savunmaları ve desteklemeleri hiç yakışık alıyor mu? Etnik köken ayrımcılığı üzerinden Türkiye'yi hedef tahtasına oturtmak da neyin nesi? Türkiye'yi etnik köken temizleyicisi ve onun somut ifadesi olan soykırımcılıkla suçlamak ne getirir? Bir insan yaşadığı ülkedeki olumsuzluklara tabi ki sessiz kalmaz ama bu o insana ABD/İsrail cephesinden saldırma hakkı vermemeli!
AGOS'tan Ohannes Kılıçdağı 6 Ağustos tarihinde Konya cinayeti üzerine şu sözleri kullanıyor: "Böyle bir katliam ya ırkçılık saikiyle işlenmiştir ya da sıradan, adli bir vakadır demek doğru değildir. Irkçılığın yapısal olarak yerleşik olduğu yerde ‘sıradan anlaşmazlıklar’ hemen onunla eklemlenir, iç içe geçer. Irkçı husumet ile ‘tekil mevzular’ arasında sanıldığı kadar bir açıklık yoktur." Peki Türkiye'de ırkçılık "yapısal olarak yerleşik"midir? Kılıçdağı, ırkçılığın tarihi gelişimini, ortaya çıkış koşullarını tersyüz etmekte ve kendince yorumlara girişmektedir. Her olayı, eylemi, girişimi ırkçılık olarak değerlendirirseniz sap ile saman birbirine karışır. Türkiye'de ne devlet katında ve nede halkta ırkçılık "yapısal olarak" yerleşmemiştir. Ayrıca ülkemizde faşist partiler yoktur. Tüm bu gerçekliğe rağmen iç kargaşalığa yarayacak yayınlar yapmak son derece tehlikeli ve yanlıştır.
Ohannes Kılıçdağı hızını alamayarak, "Ülke çapında Kürtlere –veya başka örneklerde Suriyelilere, göçmenlere, Hıristiyanlara vs.– yönelik saldırılar tekil olamayacak kadar fazla sayıda. Farklı farklı mahallerde, belirli aralıklarla tekrarlanan benzer vakaların varlığı, tekil değil sistematik bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor" dedi. Bu sözlerin gerçekle alakası yoktur? Hangi verilere dayanarak bu ayrıntıları veriyorsunuz? "Ülke çapında Kürtlere" saldırıların sistematik olduğunun kanıtı nedir? PKK/HDP'nin yalanlarını süsleyerek anlatmak doğru bir yaklaşım mıdır? Beyefendi kaynak olarak da sicilleri bozuk İnsan Hakları Derneği ve İnsan Hakları Vakfı gibi PKK/HDP savunuculuğunu görev edinmiş ve sahte solcuların karargahı haline dönüşmüş yapılanmaları gösteriyor. Kısacası Şıracının şahidi Bozacı!
Kılıçdağı, yazısının sonunda ABD'de yaşanan Siyah-Beyaz ayrımcılığına bakarak ve bir örnekten yola çıkarak Türkiye'yi suçluyor. İlk yanıtımız ayıptır ayıp olacak. Çünkü insan örnekleme yaparken bile gerçeğe sadakat göstermeli. Adama sorarlar ABD nire Türkiye nire?
IRKÇILIK MI DEDİNİZ?
Burada bir parantez açarak yaşadığımız bir olayı aktarmak istiyoruz. 1981 yılı ve Mercedes-Benz'de çalışıyoruz. Kahvaltı molasında biri yemekhaneye girdi ve Hikmet ağabeyin yanına gittikten sonra bana doğru geldi. Sen Muratsın değil mi dedi. Evet benim dedikten sonra dışarıya çıktık ve kendisi anlamadığım bir dille konuşmaya başladı. Anlamadığımı söyleyince sen ermeni değil misin diye sordu. Bunun üzerine 'Ermeni olsam ne olur, Kürt olsam ne olur, Türk olsam ne olur sana ne' deyince hızla yanımdan uzaklaştı ve bir daha selam dahi vermedi. Diğer Türklere de aynı davrandığını Hikmet abi söyledi. Kıssadan hisse!
Başta Fransa olmak üzere pek çok Batı Avrupa devletlerinde kurdukları dernekler, vakıflar aracılığıyla sürekli Türk düşmanlığını yayanlara tek bir kelime etmeyenlerin, kalkıp ülkemizi fütursuzca "ırkçı devlet" ilan etmeleri kabul edilemez. Avrupa'da PKK ve sahte solcu örgütlerle kol kola Türk ve Türkiye düşmanlığını körükleyenler bizlere demokrasi dersi veremez.
Kafanızda emperyalizm bulanıklaşır, anlamsızlaşırsa her olayın altında ırkçılık ararsınız. Irkçı/rasist örgütleri tanımadan, faşist örgütleri bilmeden, nerelerden beslendiklerini anlamadan ırkçılık yaftası asarak ancak kafaları bulandırmış olursunuz.
PKK/HDP ile "açılım-saçılım" döneminde rafa kaldırılan ırkçılık kelimesi "açılım-saçılım" dönemi bitince yeniden piyasaya sürüldü. Türkiye'yi ırkçılıkla suçlayanların amacı bellidir ve sahiplerinin sesi olarak üstlendikleri "yaratıcı yıkıcılığı" hayata geçirmek için çabalıyorlar.