IMF'nin istemediği ne yaptınız?

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

İngiliz yatırımcılara ‘100 pound yatırın, 116 pound teşvik alın’ mesajı vererek, ekonomik dehasını ortaya koyan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ardından cari açığın gerilemeye başladığını ve bunun bir meydan okuma olduğunu söyledi.

Oysa Türkiye’nin bugünkü yabancı sermaye yapısında Şimşek, davet ettiği İngilzler’e yönelik bu açıklamayla kendi içinde çelişki yaratıyor. Hem ‘kazanacaksınız’ diyor, hem de sıcak para ve ithal ikamesiyle büyümeyi ve mali dengelerini sağlama gerçeğini göz ardı ediyor.

Keşke gerçek olsa, ama ben İngilizler’in bu kadar saf olduğuna inanmıyorum. Belki ceplerine koyacakları ekstradan 16 pound ile ilgilenebilirler. Elbette Carrefour’un darphane gibi para basıp ve ülkesine götürürken, Türkiye’den ayrılma eğiliminin altında Tesco’ya kapıları açan bilmediğimiz bir hesap yoksa.

Sizce de bu işte bir gariplik yok mu? Esnaf bertaraf edilip de perakende pazarı AVM’lerin eline geçtikten sonra ortalama ürün bazlı yüzde 100 artan fiyatlar ve daha da büyüyeceği gözüken bir pazar varken, dünya çapında bir zincir neden o ülkeden çekilme eğilimine girer?

Gelelim Maliye Bakanı Şimşek’in diğer açıklamalarına… Dünyada yaşanan ekonomik kaosun son 60 yılın en büyük krizi olduğunu söyledi. Öncelikle burada bir tanım hatası var. Çünkü yaşanan kriz değil, aleni bir soygunun ortaya çıkmasıdır. Soygunun halen devam ettiğinin kanıtı da dün Kuzey Afrika’da bugün de Suriye, Irak ve İran odaklı bölgede yaşananlardır.

Dünyada insanlar işsiz kalmış, Şimşek bizde istihdam artışından bahsediyor. Eğer böyle bir realite varsa, bu Şimşek’in çok sevdiği küreselcilere ihanetinden başka bir şey değildir. Onlara da rakamlarla oynamayı tavsiye etseydi, sorun çözülürdü. Böylece Türkiye’de olduğu gibi, dünyada da işsizlik problemi kalmazdı.

Fakat Maliye Bakanı hızını alamadı ve açıklamalarına devam etti. Türkiye’nin ‘başarısının’ altında IMF’nin dediklerini yapmamak olduğunu belirtti. O zaman sormak gerekiyor: IMF, ne istedi de siz yapmadınız?

Yunanistan hariç, dün bize dayatılanlarla, IMF’nin bugün dünyaya sunduğu tavsiyeler aynı değil ki… Ama bizim defteri birkaç örnekle açalım. Sağlık harcamalarını kısmak için, katkı paylarından muafiyetlerin kısıtlanmasına kadar tüm faturayı vatandaşa yıktınız mı?

Piyasadaki işgücünün daha güvencesiz hale gelmesi adına eğitim sisteminden çalışma yaşamının düzenlenmesine kadar tüm gerekli kanunları çıkarttınız mı? 2006 senesinde gece yarısı kapalı oturumda yasası çıkarılan Mesleki Yeterlilik Kurumu’nu konuşmaya ne dersiniz? Üretim ekonomisini destekliyormuş gibi yapıp, bankalar yoluyla insanlara gelirlerinin üzerinde tüketim yaptırdınız mı?

Kamunun ekonomiden elini çekmesi adına, her fırsatta elde avuçta ne varsa sattınız mı? Satmaya devam etme eğiliminde değil misiniz? Gelir İdaresi’ni özerkleştirerek Düyun-u Umumiye’ye giden yolu açtınız mı? Bu ülkede ve dışında Sevr hayalleri kuranlar yaratılmadı mı?

Örnekleri uzatabilirim ama zaten büyük bir kandırmacayı tek bir gerçekle ortaya çıkarabiliriz. IMF ile yeni bir anlaşma yapılmadı. Peki IMF Heyeti neden periyodik olarak Türkiye’ye gelip, gidiyor? Çünkü ilişki, 4. madde kapsamında devam ediyor. Denetim ve gözetimi belirleyen 4. madde mealen ne diyor? ‘Üyeler, kurumun denetimleri ve gözetimleri sonucunda sunacağı tavsiyelere uymak zorundadır.’

O zaman neyi tartışıyoruz? Zaten söylenenlerin dışında bir şey yapma şansınız yok ki. IMF’ye olan borcumuz azalmış. IMF’nin garantörlüğünde patlayan dış borcu ne yapacağız? Velhasıl kelam ya çok safsınız ya da ülkenin tamamını saf zannediyorsunuz. O zaman yanıtı bugünlerde gündeminizden düşmeyen İsmet İnönü’nün sözüyle verelim: Hadi canım sende.

Tüm yazılarını göster