Yerli malı, yerli ekonomi

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Türkiye’nin son dönemde başından bela eksik olmuyor. Bir yanda terör diğer yanda ekonomik sıkıntı, öte tarafta dış dünyada ne yapacağını bilemez görüntüsü… Güçler arası dengenin arasında sıkışmış ülkem, şimdi çıkış arıyor.

Bugüne nasıl geldiğimiz hepimizin malûmu… En yetkin ağızdan bile saftık ile başlayan kandırıldık ile devam eden bir süreç… Peki ya yarın… Geleceği kurtarmak adına neler tartışıyoruz?

Şunu çok iyi bilmek gerekir ki, yaşadığımız ne varsa ekonomi politikalarının eseridir. Dünyada cihan savaşlarının bile iktisat temelli olduğunu düşünürseniz, yarına ilişkin kurgumuzda meseleye buradan bakmazsak yanılırız.

Önderimiz bize ekonomik bağımsızlık olmadan, tam bağımsızlık olamayacağını en net ifadelerle miras bırakmadı mı? Yaşadığımız sorunların temelinde bağımlı bir ekonomi yaratmanın sonuçlarını, siyasi ve iktisadi baskılarını görmüyor muyuz?

O zaman belki de çözüme unuttuklarımızdan, eski diye yerdiklerimizden başlamak durumundayız. 33 milyar doları aşkın cari açığımız, eksi büyüme veren bir ekonomimiz, üretmek için ithalata bağımlı hale gelmiş bir sanayi, tarım yapısıyla güvenli yarınlara ulaşamayız.

Yaşadığımız tüm acıların gölgesinde, son derece önemli bir haftaya girdik. Kaç kişi farkında bilmiyorum ama 12- 18 Aralık tarihleri kapsayan bu dilime Yerli Malı Haftası diyoruz. Bu hafta öyle birkaç şiir, okula getirilen fındık, fıstıkla geçiştirilecek bir nitelikte olamaz.

Tam bağımsız bir ülke yaratmak istiyorsanız, bağımsız bir üretim yapınız, iç piyasayı doyuran, dünya pazarlarına yerli katkı payı yüksek mamuller ile çıkmak zorundasınız. İşte bu nedenle yerli malı kavramını hazmetmiş olmanız gerekir.

Yerli malı, yerli ekonomi önemlidir. Bu dünyadan kopmak, içe kapanmak anlamına gelmez. ABD’den Fransa’ya, Çin’den Rusya’ya herkesin derdinin kendi malını satmak olduğu bir dünyada, ‘üreteceğine ithal et, daha ucuza gelir’ zihniyeti kabul edilemez.

Hele ki önümüzdeki dönemde dünya ekonomisinde korumacı eğilimlerin artacağı bir konjonktüre girdiğimizi düşünürseniz, salon ekonomistliğiyle alışılagelmiş, bize dayatılmış ezberlerden vazgeçmek zorundayız.

Bu ülke kuruluşunu da, kurtuluşunu da yerli mala dayanarak yaptı. O küçümsenen, babalar gibi satılan, ama yok canımızla elde ettiğimiz tasarruflarla kurduğumuz tesislerde yürütülen üretimlerle dünya arenasında söz sahibi oldu, tam bağımsız hüviyet kazandı ve sözü geçen, onurlu bir dış politika izleyebildi.

Sonrasında gelen hükümetlerin yaptıkları hatalar, ithal ikameci politikalar, yaranmak adına yurtdışından mal alma eğilimleri bizi bu noktaya getirdi. Bugün hangi kutupta yer alacağımız tartışmaları yürütülüyor.

Hangi kutupta yer aldığınız değil, güçlü bir ekonomiye sahip olup olmadığınız önemlidir. Üretmeyen ekonomi de güçlü olamaz. Yerli malı ne demek, oturup tekrar öğrenmeliyiz. Aksi takdirde sonuç değişmez.

En kısa sürede sanayi, tarım, işgücü envanterlerimizi yapmalı; yarına ilişkin hedeflerimizi koymalı, dünkü başarımıza giden milli kalkınma projesini revize edip, güncelleştirmeli ve yaptığımız hataların faturasını üstlenerek, onlardan kaçmadan bir gelecek kurmalıyız. Yoksa daha çok ağlarız.

Çetin Ünsalan

Tüm yazılarını göster