Etiyopya’da yine savaş var. Bu seferki savaşın amacı kuzeydeki Tigray bölgesini ülkeden kopartmak. Peki neden?
Önce konuyu bizim tarih ile bağlayalım.
Bölge zamanında bizim Osmanlı'nın Habeşistan eyaletinin parçası idi. Hatırlayalım, Osmanlı, Mısır'dan Napolyon'u kovalamak için Arnavut Mehmet Ali Paşa'yı bölgeye gönderir. Mehmet Ali Paşa, İngiliz desteği ile Napolyon'u bölgeden kovar, Mısır'a vali olur. Devamında yukarı Nil bölgesine doğru (güneye) seferler yapar ve Habeşistan bölgesini kontrolü altına alır. Hanedanlığı, oğlu İbrahim Paşa ile bölgede devam eder. Bu yazının konusu olan Etiyopya-Tigray mücadelesi, Osmanlı'nın dolaylı olarak kontrol ettiği Habeşistan bölgesinde geçmektedir. Misal, İslam'ın en önemli dördüncü şehri olarak düşünülen Harar şehri, 82 camisiyle ( 3 tanesi 10. yy dan ) doğu Etiyopya'dadır.
Son birkaç senedir Etiyopya, kuzeyindeki ayrılıkçı Tigray milisleri ile mücadele etmektedir. Çatışma, binlerce can kaybı, yüzbinlerce mülteci ve binlerce savaş suçuna yol açtı. En kötüsünü henüz görmemiş de olabiliriz. Bugünkü mücadeleyi anlamlandırabilmek için Etiyopya'nın içinde bulunduğu bölgeden ve önemli olaylardan kısaca bahsedelim.
Etiyopya, Nil nehrini besleyen iki nehirden (Mavi Nil ve Beyaz Nil) birinin (Mavi Nil) doğduğu ülkedir. Mavi Nil, Sudan'ın başkenti Hartum'da Beyaz Nil ile birleşir ve Mısır'ı geçerek Akdeniz'e dökülür. Etiyopya, Mavi Nil üzerine Afrika'nın en büyük barajını yapmaktadır ve Sudan ile Mısır'ın su kaynaklarını baskı altına alacaktır. Yapılan baraj 6,45 GW gücü ile Dünyanın 7. büyük barajı olacaktır. Türkiye'nin en büyük barajı olan Atatürk barajının 2,4GW gücünde olduğunu hatırlayalım. Etiyopya bu baraj ile komşu ülkelere de elektrik ihraç etmeyi planlamaktadır.
Sudan'ın güney kısmındaki Hristiyan azınlık bölgesi geçtiğimiz senelerde devletleştirilerek Beyaz Nil'in kontrolünün büyük ölçüde Hristiyan Güney Sudan'a geçirildiğini bu noktada hatırlatmalıyız.
Etiyopya'nın Kızıldeniz bölgesinde, 1991 yılında Hristiyan nüfus ağırlığı olan Eritre isminde 5 milyon nüfuslu bir sahil devleti oluşturularak, 120 milyon nüfuslu Etiyopya'nın denize çıkışı olmayan bir kara devleti haline getirildiğini de hatırlamalıyız.
Eritre, her ne kadar kurulduğunda Hristiyan ağırlıklı olsa dahi bugün itibariyle Müslüman ve Hristiyan oranı eşitlenmiş durumdadır ve muhtemelen birkaç sene içinde Müslüman çoğunluğu olan bir ülke haline gelecektir. Eritre'nin karşısında Yemen ve Suudi Arabistan sahilleri olduğunu ve Aden körfezi girişini kontrol ettiğini düşünürsek bu durum bazı hegemonik devletler tarafından endişe kaynağı olabilir.
Etiyopya'nın ayrılıkçı Tigray bölgesi 95% Hristiyan yoğun bir bölgedir ve Eritre sınırını kapsamaktadır. 7 milyonluk Tigray, Etiyopya'dan kopartıldıktan sonra Eritre'ye bağlandığında, Eritre'nin Müslüman çoğunluklu bir ülke olması engellenebilir. Eritre'ye bağlanmadığı halde ise hem 120 milyonluk Etiyopya'nın deniz ticaret bağlantısı iyice zayıflatılarak fakirliğe mahkum edilecek, hem de Mavi Nil'in kontrolü 7 milyonluk minik Hristiyan bir devletçiğe geçirilmiş olacaktır. Üstelik oluşturulan Tigray devleti de denize çıkışı olmayan küçük ve fakir bir devlet olmaya mahkum olacaktır. Günün sonunda 105 milyonluk Müslüman Mısır, 45 milyonluk Müslüman Sudan ile 150 milyonluk Müslüman nüfusun hayat kaynağı, 7 milyonluk Hristiyan Tigray ve 13 milyonluk Hristiyan Güney Sudan kontrolüne geçirilmiş olacaktır. Bu küçük Hristiyan ülkelerin ölçekleri ve coğrafyaları itibariyle hiç bir zaman egemen devlet olamayacakları ve her zaman ABD ve Avrupa'nın proksi devletçikleri olarak kalacaklarını da öngörmek zor değildir.
Etiyopya, 4 adet büyük kabile ve birkaç küçük kabileden oluşmuş dini ve etnik yönden karışık bir ülkedir. Hristiyan oranı 65% ( Çoğu Ortodoks, az miktarda Protestan Evanjelik) civarıdır. 1974-1981 arasinda Küba ve SSCB desteği ile komünist bir idare tarafından yönetilmiştir. Daha sonra farklı kabileler birleşerek, batının desteği ile komünist yönetimi devirmiş ve ülke Tigray idaresine girmiştir. Tigray bölgesi nüfusun sadece 7% kadarını oluşturmasına rağmen nasıl olmuşta komünizm sonrasında tüm ülkeyi yönetebilmiştir? Bunun cevabı muhtemelen komünizmin yıkılması için kurulan 100 bin kişilik ordunun 90 binini Tigray askerlerinin oluşturmasına bağlayabiliriz. Askeri gücü elinde tutan kesim, Atlantikçi işbirliğinin ödülü olsa gerek, azınlıkta dahi olsa idareyi ele alabilmiştir. Elbette Tigray askerleri komünizmi kovmak için batılı ülkelerin desteğini almıştır ve muhtemelen bu gönül bağı halen devam etmektedir.
O dönemden beri, Tigray kökenli olmayan ve Etiyopya'nın yöneticisi olan ilk lider mevcut lider Abiy Ahmet olmuştur.
ABİY AHMET
Bugünkü iç savaşın temsil gücünü anlamak için Abiy Ahmet'in ülkedeki politik kapsayıcılığını anlamalıyız. Abiy Ahmet, Etiyopya'nın Tigray hariç, her bölgesinin güçlü şekilde desteğini alabilmiştir. En son yapılan 2021 seçimlerinde Abi Ahmet'in Refah Partisi deyim yerindeyse silip süpürmüştür. Müslümanı, Hristiyan’ı, Oromosu, Amharası, Somalisi hepsi desteklemiştir ve parlamentodaki 547 sandalyenin 483 tanesini kazanmıştır. Seçimin katılım oranı ve temsil gücü yüksek olmuştur. Peki bu derece karışık kabile ve din yapısı olan bir ülkede Abiy Ahmet bu başarıyı nasıl yakalamıştır?
Abiy'in babası Oromo'lu Müslüman. Anası Ortodoks Hristiyan. Babasının 13. çocuğu, anasının 6. çocuğu. Abiy ise Evanjelik Protestan. Nasıl Müslüman baba ve Ortodoks ananın çocuğu Evanjelik olabiliyor onu ben de anlayabilmiş değilim, sosyologlara sormak lazım.. Babası Galatasaraylı, Anası Fenerbahçeli, çocuk da Tel Avivsporlu gibi bir durum bu. Abiy'in eşi de Evanjelik. "Evanjelizmin Afrika'da ne işi var?" şeklinde sormak belki daha anlamlı olabilirdi. Elbette Etiyopya’daki Evanjelik Hristiyanlığı ABD'deki ile karıştırmamak lazım. Anlaşılan Müslümanlık ve Yahudilik ile hayli ortak yönü olan, beraber yaşamaya daha uygun, bölge şartlarına uyum sağlamış bir tarikat.
Abiy hem Etiyopya'da eğitim almış hem İngiltere'de eğitim almış. Başbakan olmadan önce başarılı bakanlık dönemi yapmış. Ülkedeki yolsuzluğun azaltılmasında etkili olmuş. Eritre ile olan iç savaş ve çatışmayı barış anlaşması ile sonuçlandırmış ve bu sayede Nobel Barış ödülünü kazanmış bir lider. Ülkesinin çıkarına olacak büyük Rönesans Barajı gibi projeleri destekliyor ve yurtdışından gelen tehditlere pabuç bırakmıyor. Anlaşıldığı kadarıyla Etiyopya'nın yönünü Atlantik'ten biraz fazlaca Çin ve Rusya eksenine çevirdiği için Atlantik cephesinde bir cezalandırma hareketi başlamış. Hem Tigray kalkışmasının Atlantikçi medyada sunuluş şeklinden bunu görebiliyoruz hem de Etiyopya'ya karşı uygulanmaya başlanan çeşitli ticari ve ekonomik yaptırımlardan bunu görebiliyoruz. Sonuç olarak kendi halkının desteğini almış, yüksek temsil gücü olan, meşru bir lider olduğunu söyleyebiliriz.
TÜRKİYE HANGİ TARAFTA?
Türkiye Tigray-Etiyopya çatışmasında hangi tarafta duruyor? Abiy Ahmet'in geçtiğimiz Ağustos ayında Ankara ziyareti hayli dostane bir atmosferde gerçekleşmişti. Türkiye’nin Afrika'da en çok yatırımı olduğu ülkenin Etiyopya olduğu belirtildi. Savunma sanayinde de SİHA konusunda işbirliği anlaşmaları yapıldığı başına yansımıştı. Bu konunun devamı sanırım getirilmedi. Sahada Etiyopya'nın Çin ile SİHA konusunda işbirliği yaptığı açık olarak görülmekte.
Tigray savaşçıları, son gelen haberlere göre Etiyopya'nın başkentine doğru yürüyüşe geçmiş durumdalar. Etiyopya'nın ise Çin'den SİHA cephanesi (hava-yer ve kara-hava füzeleri) satın aldığı haberleri geliyor. 7 milyonluk Tigray bölgesinin ne kadar dış destek alırsa alsın, halkının desteğini almış meşru bir yönetimi olan 120 milyonluk Etiyopya'yı yönetme veya savaşta yenme imkanı yok. En fazla daha çok yıkım oluşturabilir, daha çok sefalet ve göç oluşturabilir, Etiyopya hükümetini savaş suçu işlendiği konusunda daha zor durumda bırakabilir ve Atlantikçi cephenin desteği ile bağımsız bir ülke olarak tanınmayı sağlayabilir. Tahmin ediyorum asıl amaçta bu.
Etiyopya bu derece karıştırılırken çevresindeki ülkeler de elbette rahat bırakılmıyor. Kuzeydeki Sudan'da daha yeni askeri darbe yapıldı. Mısır ve Sudan'dan Etiyopya'ya karşı baraj konusu sebebiyle yüksek sesli tehditler gelmekte. Trump, 2020 yılında yaptığı bir telefon konuşmasında Mısır'ın Etiyopya barajını bombalaması seçeneğinden bahsetmişti. Doğudaki Somali'nin ise bir çok sorunu var. Somaliland isimli bir "yarı bağımsız" bölgesi mevcut.
TÜRKİYE ETİYOPYA'NIN SELAMETİ İÇİN NASIL YARDIMCI OLABİLİR?
Etiyopya-Tigray çatışması Dünya basınında ön sıralarda yer almakla beraber Türk basınında yok hükmündedir. Bunu değiştirmeli ve hem basınımızı hem kamuoyunu Afrika jeopolitiği üzerinde daha ilgili hale getirmeliyiz. TRT World, TRT Haber, Ulusal Kanal başta olmak üzere milli medya kurumlarımızın bu bölgelerde daha çok muhabir görevlendirmesini ve sahadan birinci ağızdan haber iletimini sağlamalıyız.
Afrika Birliği'ni bu gibi çatışmalar konusunda daha çok müdahil olmaya motive edebiliriz. 17 Kasım'da 3. Türkiye-Afrika zirvesinde konu ile ilgili esaslı çalışma toplantıları ve paneller düzenlenmesini sağlayabiliriz.
Tigray'in bağımsız olması durumunda Etiyopya’dan başka kopuşlar da olabilir. Hatta Afrika'da birçok ülkede kabile bazlı parçalanmalar oluşabilir. Bu senaryoların değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi uygun olur. Etiyopya'ya Somali başta olmak üzere birkaç noktadan yardım girişi kanalı oluşturulmasını sağlayabiliriz. Birleşmiş Milletler ‘in Etiyopya desteği konusunun ne kadar etkili ve tarafsız olduğu tartışmaya açıktır.
Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında su kavgası başta olmak üzere itilafların çözümü konusunda zemin oluşturabiliriz. Mısır ve Sudan'ın endişeleri haklı ve yerindedir ancak Etiyopya bu ülkeler arasında en fakir ve kalabalık olanıdır. Etiyopya’nın da en az Mısır ve Sudan kadar Nil'in kaynaklarından baraj yatırımları ile faydalanma hakkı bulunmalıdır. Ayrıca önümüzdeki senelerde artacak kuraklık ile su çatışmalarının artması ve Nil nehri boyunca daha fazla ayrılıkçı hareket görülmesi muhtemeldir.
Etiyopya'daki önemli İslam merkezlerinden Harar şehrinin turistik merkez haline getirilmesi ve restorasyonu konusunda Türkiye öncülük yapabilir.
Eritre'de 1991'den beri tek parti ve tek lider iktidarı mevcuttur ve seçim yapılmamaktadır. Önümüzdeki dönemlerde Eritre'de karışıklık oluşması ihtimal dahilindedir ve bölgedeki Türk elçiliklerinin imkanlarının artırılmasında fayda olacaktır.
Bu yazıda devlet ve bölgelerin dini aidiyetlerini özellikle belirttim. Bunun sebebi Jeopolitik hesapların ilgili güçlerce din/kültür ve nüfus bazında yapılmasındandır.
Etiyopya'nın, Afrika'nın en zengin ve güçlü ilk 3 devleti içine girme potansiyeli, nüfus ve doğal kaynaklar açısından vardır. Abiy Ahmet gibi demokratik seçimden gücünü alan, ülkesini büyük oranda birleştirebilen bir liderliğin mevcudiyeti Etiyopya için önemli bir fırsattır. Türkiye'nin bu zor dönemde Etiyopya'ya güçlü şekilde yatırım yapması ve destek olması faydalı olacaktır.