Vatan Partisi yönetici ve uzmanları her vesile ile Suriye ve Irak politikalarımızın Türkiye için bir intihar olduğunu yazdı, çizdi, konuştu… Dileyen arşivleri inceleyebilir! Beşar Esad karşıtı ve Barzani lehindeki politikaların Irak ve Suriye’yi bölünme ve parçalanmaya sürükleyeceğini duyurdu. Bir şey daha söyledi: “Irak ve Suriye’yi bölen süreçler, dönüp dolaşır Türkiye’yi de böler!”
Şimdi hükümete yakın gazeteler hem de manşetten PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin, ABD desteği ile Arap ve Türkmenlere de katliam yaparak, sınırımızın yanı başında yeni bir devlet kurmak üzere olduğunu okuyucularına duyuruyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki “Tel Abyad bölgesinde Araplar ve Türkmenlerin hedef alındığı gibi bir hava var. O bölgeden yaklaşık 15 bin Arap ve Türkmen Türkiye tarafına geçti. Onların boşalttığı yerlere PKK ve PYD yerleştiriliyor. Bu pek hayra alamet değil! Hassasiyetlerimizi herkesin göz önünde bulundurması lazım!” (Milliyet, 16 Haziran 2015)
Hemen şunu söyleyelim. Herkes kendi işine bakar. Sadece güler geçerler! Eğer aklınız varsa ve bileğinize güveniyorsanız, ya tek başınıza ya da yapacağınız ittifaklarla oyuna girersiniz, onurlu bir şekilde ülkenizin çıkarlarını, gerekirse bedel ödeyerek savunursunuz. Bakın, İran’ın Kudüs Kuvvetleri hem Irak’ta hem de Suriye’de cirit atıyor. Üniformalı askerlere Çanakkale türküsü söyleterek hiçbir stratejik mesele hallolmaz!
Şimdi de Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nu dinleyelim: “Türkiye’deki sığınmacı sayısı 2 milyona ulaştı. Omuzumuzdaki yük büyüyor. Sığınmacılar için şimdiye kadar 6 milyar dolardan fazla harcadık. Uluslararası toplumdan aldığımız para ise sadece 300 milyon dolar. Yeni bir kitlesel göç ile karşı karşıyayız! Bunu kim durduracak?” (Milliyet, 16 Haziran 2015)
Hani semer vuran çok olur derler ya! 300’ü bile iyi almışsınız! Zavallı, biçare Katar ve Suudi Arabistan karşılayacak değil ya! 500 milyar dış borcu olan ülke sanki Patagonya! Suriye’ye demokrasi götürmenin (!), o kadar da bedeli olsun!
Göç dalgasına gelince! Onu kimse durdurmayacak, bilakis teşvik edecek. ABD uçakları yanlışlıkla (!) bombalar yağdıracak. Bölge Arap ve Türkmenlerden temizlenecek ki Kürtler kaygısızca ve coşkuyla cirit atabilsin! Devlet kurarken, nüfus, sayım, demografik yapı gibi formaliteler var ya! Nasıl olsa göçmenden vahşi bir zevk alan komşu bir ülke kucağını açmış bekliyor!
Geçmişin kısa özetini yapalım:
1. CIA ve PENTAGON, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gibi etkisiz muhalif grupları kurarken ve bunları silahlandırırken, bu silahların IŞİD gibi radikal dinci örgütlerin eline geçeceğini biliyordu. Bu girişim IŞİD’i silahlandırma planının alt unsuruydu. Bu hususlar şimdi basına sızan resmi belgelerde yer alıyor.
2. IŞİD, CIA ve İsrail’in bir oyuncağıydı. Onlar kurdu, destekledi ve kendi hedefleri için kullandı. Bu konular bugünlerde Batı’nın çok satılan gazetelerinde, kanıtları ile birlikte yer alıyor.
3. IŞİD, Irak’ta Kürt bölgesini, Kerkük’ü de içine alacak şekilde tarihi Sünni Arap ve Türkmen topraklarına doğru genişletmek ve daralan alanda Sünni bir Arap devleti kurmak ve böylece Irak’ı fiili olarak üçe bölmek için kullanıldı, kullanılacak!
4. IŞİD, Suriye’de bir Kürt devleti kurmak ve onu denizle buluşturmak için kullanılıyor. Suriye’yi bölme planlarının etkili bir vasıtası oldu. ABD, “IŞİD’i bombalıyorum!” bahanesi ile hem Suriye’nin alt yapısını tahrip etti hem de Suriye Ordusu’nun kuzeye intikal için kullanabileceği köprü ve benzeri tesisleri ortadan kaldırdı.
5. ABD, Suriye’nin kuzeyinin Türkmen ve Araplardan temizlenmesi ve Kürtlerin önünün açılması için AKP hükümetlerinin ısrarla teklif ettiği, sığınmacılar için “güvenli bölge” tesisini ve bu alanın, “uçuşa yasak bölge” de ilan edilerek güçle korunmasını kabul etmedi.
6. Tel Abyad’ın PYD’nin eline geçmesi ile bölgedeki gelişmeler ülkemizin hayati çıkarlarını tehdit eden kritik bir boyut kazandı. Muhtemelen kısa dönemde ABD’nin hava ve örtülü kara desteği ile PYD ve PKK Halep’e saldıracak. Bunun ise ülkemize yönelik bir milyon kişilik bir göç dalgasını tetiklemesi kaçınılmaz görülüyor.
7. İç sorunları ile boğuştuğu için ve biraz da Türkiye’ye tepki olarak PYD’ye geniş bir özerklik veren ve karşılığında Suriye’nin birlik ve bütünlüğü için destek arayan Beşar Esad, şimdi daha büyük bir ayrılıkçı sorun ile karşı karşıya kalmıştır.
Ülkemizdeki Aktörlerin Konumu:
1. Geçmişte Kobani (Arap Pınarı) için özel tezkere isteyen Yeni CHP’in, seçim sürecinde kendi oylarını bile HDP’ye (PKK) yönlendirdiği düşünülürse, genel politikası doğrultusunda, IŞİD’in insanlık düşmanı olduğu gibi söylemlerin arkasına gizlenerek, ABD ve PYD’in yanında yer alması yüksek bir olasılıktır. HDP (PKK) bütünüyle emperyalist güçlerin hizmetinde olacaktır.
2. MHP’in, doğrudan ABD’yi karşısına almasa bile, Türkiye’nin milli çıkarları doğrultusunda PKK/PYD karşıtı bir tavır alacağı ve milli politikalara karşı çıkmayacağı düşünülmektedir.
3. AKP içindeki Abdullah Gül’e yakın, emperyalist merkezler ve Cemaat ile uyumlu kanadın ABD politikaları ile çatışmayan bir çizgide olacağı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın kanadın ise daha dengeli ve olumsuz gelişmeleri engelleyecek bir tutum içinde olacağı değerlendirilmektedir.
4. Ülkedeki oligarşik çevreler ve gayrı millî sermaye ABD politikalarını destekleyecektir.
5. Vatan Partisi tüm unsurları ile Kürt koridoruna karşı çıkmaktadır.
Ne Yapılmalıdır:
1. Bu tür uluslararası krizlerde bir ülke hayati çıkarlarını korumak için iki konuda asla taviz vermez: “Kararlılık ve Süratli Reaksiyon” Öncelikle, “bir oldubitti (fait accompli) ile yaratılan mevcut statükonun asla kabul edilmeyeceği”, bu statükonun “de facto” bir duruma dönüşmesine izin verilmeyeceği, devlet düzeyinde sert bir üslupla gündeme getirilmelidir.
2. Derhal bölge ülkeleri ile ortak bir politika arayışı içine girilmeli, RF ve ÇHC gibi Avrasya güçlerinin desteği aranmalıdır. Arap birliği ve Arap milliyetçiliği temaları kullanılarak, Kürt yayılmacılığının bu açıdan yaratacağı tehlikeler belirtilmelidir.
3. Bölge Suriye devletinin sınırları içindedir. Girişilecek her türlü eylemde uluslararası meşruiyet için Suriye yönetimi ile eşgüdüm içinde hareket edilmelidir. Beşar Esad ile aramızdaki meseleler -her neyse- dondurulmalı, iki devletin ortak çıkar alanı olan bu sorunu çözmek için derhal müzakerelere başlanmalıdır.
4. ABD ve Batı’nın Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını yok saydığı ve ülkemizi bölecek gelişmelerin odağında olduğu açık, kesin ve net bir şekilde görülmüştür. Bu durum Cumhurbaşkanı düzeyinde, “Bu pek hayra alamet değil!” şeklinde özetlenmiştir.
5. Her devletin birinci görevi, varlığını devam ettirmek, birlik ve bütünlüğünü korumaktır. Türkiye, tek başına kalsa bile, sınırlarımızdaki uğursuz gelişmeleri engelleyebilecek yeteneklere sahiptir. Türkiye, jeopolitik akıl ve stratejik vizyon ile mevcut yeteneklerini buluşturduğunda, sadece caydırıcı gücü ile bu belayı def edebilecek kudrettedir.
6. Türkiye milli güç unsurlarını çok uluslu görevler, uluslararası sorumluluklar, barışı koruma görevleri için değil, kendi hayati çıkarlarını korumak maksadıyla kullanmasını öğrenmelidir.
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr