Suruç'u kim yangın yerine çevirdi!

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

ABD’nin 2003 yılındaki Irak işgalini hatırlayalım. ABD ordusu Irak’ta tam bir denetim sağladıktan sonra sivil halka yönelik bombalar art arda patlamaya başladı. Irak’ta günde ortalama 100 kişi bombalı saldırılar sonucunda hayatını kaybediyordu. Bomba yüklü intihar araçları ve intihar bombacıları cehennemin zebanileri gibiydi!

Ancak bir konu dikkatli gözlerden kaçmıyordu. Önce kutsal bir Sünni ibadet merkezine saldırı gerçekleştiriliyor; daha sonra, sanki misilleme yapılıyor gibi, bir Şii inanç merkezi hedef alınıyordu. Aralarda ise Sünni ya da Şiilerin yoğun olduğu pazarlar ve toplanma yerlerine saldırılar oluyordu.Irak tam bir nefret sarmalına sokulmuş, bu ülkeyi paramparça edecek bütün dinamikler harekete geçirilmişti.

Önemli bir Şii ibadet merkezine yapılan saldırı oldukça ilginç ve dikkat çekiciydi. Resmi üniformalı saldırganlar, ibadet merkezinin görevlilerini etkisiz hale getirmiş, daha sonra bir sanat şaheseri olan bu mekâna dinamit kalıpları yerleştirerek havaya uçurmuştu. Suikastçılar ellerini kollarını sallayarak olay yerinden uzaklaşmıştı.

Saldırıyı El Kaide üstlendi. Ancakyaptığımız ayrıntılı incelemelerden sonra bu saldırının El Kaide türü bir eylem olmadığı sonucuna ulaştık! El Kaide kestirmeden sonuca gidiyordu. Bu mekâna ya bomba yüklü bir araçla dalar ya da bir intihar bombacısı görevlendirirdi. Saldırı tepeden tırnağa bir istihbarat teşkilatının izlerini taşıyordu!

Patlayan bombalar Irak’ın birlikte yaşama azim ve iradesini her geçen gün daha da azaltırken, kuzeydeki fırsatçı ve işbirlikçi Kürtlerin önünü açıyordu. Bombalar bir üst aklın emri ile patlatılıyordu!

Amerikalı strateji uzmanı emekli bir albayIŞİD’in askeri harekâtını izledikten sonra şu sonuca ulaştı: “IŞİD’e verilen eğitim, Irak ordusuna verilen eğitimden çok daha (far superior) üstündür. Ürdün’deki gizli üste ABD’nin elit özel kuvvetleri tarafından eğitildiler. CIA çok para harcadı!”

ABD’nin güçlü senatörü John McCain’in IŞİD liderleri ile yaptığı görüşmeler defalarca internet sitelerinde dolaştı. BM’nin Golan tepelerindeki Ateşkes Gözlem Gücü, verdiği resmi raporlarda İsrail’in IŞİD militanları ile olan ilişkisini defalarca belgeledi! İsrail’de Haaretz gazetesi İsrail askerleri ile IŞİD komutanlarının sarmak dolaş resimlerini yayımladı!

IŞİD, hiçbir kuşku yok ki ABD ve İsrail’in yarattığı bir canavardır. Bu iki ülkenin bölge hedefleri için kullanılmaktadır. IŞİD, bu iki ülkenin haberi olmadan değil Türkiye’de bomba patlatmak, piknik bile yapamaz!

Bir an için IŞİD’in bağımsız bir güç olduğunu farz ve kabul edelim. Bu yapılanma: ABD ve koalisyon güçleri, PKK/PYD, Peşmerge, ÖSO,Irak ve Suriye Ordusu ve hatta İran’ın Kudüs Kuvvetleri ve Hizbullah’a karşı savaşmaktadır. Böylesine kritik bir konumda, hiçbir güç, aktör, terör örgütü, Halife devleti, ne derseniz deyin, Türkiye’yi de karşısına almayı göze alamaz! Böylesine akılsızca yönetilen bir örgüt Musul’u alamazdı! Başka nedenler aramalıyız. Dolayısıyla bu eylem gerçekten mide bulandırmaktadır.

ABD’nin İncirlik için bastırdığı ve IŞİD ile sahte savaşında Türkiye’nin hava sahasını, hava alanlarını, limanlarını kullanmak istediği bir dönemde böyle bir eylemin yapılması manidardır. ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurmak ve bu devleti bir koridor ile Akdeniz’e uzatma stratejisini sağır sultan bile bilmektedir.

“PKK/PYD’ye destek için Türkiye içinde kamuoyu yaratılması ve Türkiye’nin ABD taleplerini kayıtsız koşulsuz kabul etmesi” bu eylemin hedefleri arasında olabilir mi? Bu soru ortada asılı durmaktadır! Bu hain saldırı ile bir bakıma Türkiye dolaylı olarak tehdit edilmektedir! Tehditlere boyun eğen bir ülke uzun süre yaşayamaz!

ABD, 1991 yılındaki Birinci Körfez Savaşı’ndan itibaren bölgeye kalıcı olarak yerleşmiştir. 2003 yılındaki Irak işgal gerekçesinin (nükleer ve kimyasal silah varlığı)yalana dayandığı, bizzat ABD devleti tarafından itiraf edilmiştir. ABD, attığı her adımda bölgeyi daha da karıştırmış ve bugünkü vahşet ortamının yaratıcısı ve baş sorumlusu olmuştur.

Türkiye’deki Cumhuriyet Hükümetleri ABD’nin bölge politikalarına destek vererek, bilerek ya da bilmeyerek bu vahşete ortak olmuştur. Ama artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Açıkça görülmektedir ki ABD dayatmalarını kabul etmek, bize kan, ölüm, acı, gözyaşı ve patlayan bombalar olarak geri dönecektir.

Unutmayalım, Irak ve Suriye’de bugün yaşanan acı olaylar intihar bombacıları ile başlamıştı.Ülkemizin karşılıklı patlayan bombalarla bir kısır döngü içinde boğulmasını istemiyorsak,ABD zorbalığına karşı çıkmalıyız.

Bunun birinci adımı tüm siyasi partilerdeki milli unsurların, mevki, makam, ikbal beklentilerini bir kenara bırakarak, Türkiye için seslerini yükseltmeleridir. İkinci adım ise TSK’ın elini kolunu bağlayan bütün düzenlemelerin derhal kaldırılmasıdır.

Menfur saldırıda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Tanrı’dan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Nazım Hikmet’in “Henüz Vakit Varken Gülüm” şiirinin ilk dizeleri ile yazımızı bitirelim:

Henüz vakit varken, gülüm

Paris yanıp yakılmadan,

henüz vakit varken, gülüm

yüreğim dalındayken henüz,

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster