ABD’nin en büyük kozu, sanıldığı gibi askeri gücü değil, küresel olaylara en uygun jeopolitik yöntemle yaklaşmasıdır. ABD’deki yetkin jeopolitik uzmanlar, SSCB’nin çöküşünden sonra her vesile ile bir konunun altını kalın kalemle çizdiler. Zafer sarhoşluğuna kapılıp Avrupalı dostlarımızı küstürmemeliyiz! ABD ekonomisinin küresel sistemdeki payı giderek azalıyor. Süper güç konumumuzu, ABD olarak tek başımıza değil, ancak Batı dünyasının (Avrupa, Kanada, Avustralya) liderliğini ve dostluğunu kazanarak sürdürebiliriz.
Güç tuzağına düşen ABD, bildiğini okumaya devam etti. Özellikle Irak’a, uluslararası hukuku çiğneyerek tek başına aldığı müdahale kararı, Batı dünyasında çatlaklar yarattı. İşkence uçaklarının açığa çıkması, cezaevlerinde yapılan insanlık dışı muamele görüntülerinin basın yayın organlarında yer alması ABD’nin küresel düzeydeki imajını yerle bir ettiği gibi, bu ülkenin ahlaki üstünlüğüne de son verdi. Batı ülkelerinde bile ABD karşıtlığı yükselmeye başladı. ABD’nin hatalar zinciri devam ederken, dünyanın ağırlık merkezi yavaş yavaş Uzak Asya’ya doğru kaymaya başladı. Çin ve Rusya Federasyonu küresel jeopolitik aktörler olarak belirgin bir şekilde ortaya çıktılar.
Olayların denetimden çıkmakta olduğunu gören ABD’li yöneticilerin imdadına, her zaman olduğu gibi, bu ülkenin en büyük üstünlüğü olan jeopolitik disiplin koştu. Şunu söylediler: “Dünyaya tek başına yön verebilecek kaynaklardan yoksunuz! Avrupa Birliği (AB) çatırdıyor. Öncelikle ona yaşam nefesi üflemeli, sonra güçlendirilmeli, daha sonra stratejik sorumluluklar yüklemeli ve birlikte hareket etmeliyiz. Aksi halde, Gürcistan’da, Kırım’da olduğu gibi rakiplerin jeopolitik hamlelerine cevap veremeyiz!
Ekonomik sıkıntılardan bunalmışken, AB karşıtı partiler sürekli olarak oylarını artırırken, ABD topluluğu toparlamak için güçlü bir şekilde devreye girdi. ABD, öncelikle AB’nin büyüklerine, sıkı para politikaları ve katı istikrar tedbirlerini gevşetmelerini salık veriyor. Çünkü bu politikaların topluluğun güney ve doğu bölgelerinde hoşnutsuzluğu artırdığını görüyor. İş yerleri bir bir kapanırken, işsizlik rakamları alarm veriyor. Üye ülkelerde başlangıçta yüzde 75'lere varan kamuoyu desteğinin hızla azalması ABD’yi ürkütüyor!
ABD, Avrupa’da kendi Truva atı olan İngiltere ile istişarelere çoktan başladı bile. İngiltere’nin topluluğa tam entegrasyonunun, AB’nin savunma ve güvenlik alanlarında daha fazla sorumluluk almasına neden olacağını düşünüyor. Ayrıca geleneksel İngiliz diplomasisinin Rusya’ya karşı AB’yi ortak bir karşı stratejide buluşturabileceğini düşünüyor.
Bu çerçevede İngiltere Başbakanı David Cameron, Muhafazakâr Parti bu sene yapılacak seçimleri kazandığı takdirde, 2017 yılında AB için İngiltere’de bir referandum yapılacağına dair söz verdi. ABD ve İngiltere, uygun bir propaganda yapıldığı takdirde, İngiltere’de seçmenlerin AB’ye lehte oy vereceğini hesaplıyorlar. Sendeleyen ve bir krize doğru sürüklenen AB’nin, İngiltere’nin vereceği tam destekle soluk alacağını, en azından psikolojik bir avantaj yakalayacağını değerlendiriyorlar. Ayrıca bu yola girerek İngiltere’nin AB’den bazı tavizler koparmasının önünü de açabileceklerini düşünüyorlar.
Özetle plan şu: Bak AB, şu anda birliğini muhafaza etmekte zorlanıyorsun. İngiltere sizinle her alanda bütünleşirse, “Biz hala cazibe merkeziyiz; bakın önceden burun kıvıran İngiltere bile aramıza katıldı!” diyerek nazlananları yola getirebilirsin ama bunun için İngiltere’ye de bir şeyler vermelisin!
ABD, ayrıca AVRO’yu AB’nin para birimi olarak muhafaza etmenin önemine inanıyor. EUROZONE’nun devamından yana. Çünkü AB politikalarının dışına çıkan üyelerin kulaklarının AVRO ile çekilebileceğine inanıyor. Muhtemelen ABD denetim altında tuttuğu finans kapital çevrelerini AVRO’yu kurtarmak için de devreye sokacak!
ABD’nin kademeli ve zamana yayılmış bir Avrupa stratejisi var. Birinci aşamada, ekonomik sorunlar nedeniyle heyecanını kaybeden Avrupa halklarını yeni bir büyüme atağı ile yörüngede tutmak hedefleniyor. İkinci aşamada, korunacak AVRO etrafında bütünleşen Avrupa’nın İngiltere’nin de aktif katkısı ile savunma sektörüne daha fazla kaynak ayırması tasarlanıyor. Üçüncü aşamada, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmak için Avrupa’nın, ABD’de yeni bulunan kaya gazı (shale gas) ve kaya petrolü (light tight oil) de dâhil alternatif kaynaklara yönlendirilmesinin hesapları yapılıyor. Son aşamada ise ABD ve bir bütün olarak AB’nin, ortak savunma ve güvenlik politikaları saptamaları, çatlak seslere son verilmesi hedefleniyor.
Bu planlamanın mevcut küresel koşullar altında, ABD çıkarları açısından son kerte isabetli bir jeopolitik hamle olduğu söylenebilir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında başarılı sonuçlar veren bu tür girişimler, bugün de başarı kazanabilir mi?
Batı’nın toplam küresel üretimdeki payı her geçen gün azalıyor. Ayrıca Almanya dışındaki Batı ülkeleri küresel düzeydeki ekonomik rekabete dayanma yeteneklerini kaybetmeye başladı. Finans Kapital’in avantajlı konumu nedeniyle, karşılığı olmadığı için bir kâğıt parçasından ibaret olan dolarlarla geçici cennetler yaratılsa bile, bunlar uzun zaman dilimlerinde sürdürülebilir mi?
Tüm bu faktörlere bağlı olan yukarıdaki aşamalar hayata geçirilebilir mi? ABD ve Avrupa, bütünüyle eski ABD ve eski Avrupa mı? “Aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız, çünkü akan sular değişmiştir!” diyen antik çağın filozofu, bu toprakların çocuğu Efesli Heraklitos (MÖ 535-475) haksız mı?
En uygun stratejiler, saha içi taktikler ve oyuncularla sahaya çıksa bile Yeşildirek, Fenerbahçe karşısında başarılı olabilir mi?
Türkiye’yi doğrudan etkileyecek ve ülkemize önemli yansımaları olabilecek ABD-AB etkileşimini, yakınlaşma çabalarını yakından takip etmeliyiz.
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr