Türkiye’de herkes maddi bakımdan çökerken bankaların para kazandığı, kâr açıkladığı malûm konuların başında geliyor. Yıllarca bundan memnun olan iktidar, musluk kesilince en başı düzeyinde ‘faiz lobisi’ diyerek suçlama atağına bile geçti.
Fakat hep diyorum ya; bu iktidarın söylediklerine değil, yaptıklarına bakın diye, işte şu an Meclis’e indirilmeye çalışılan yeni Tüketici Yasası ile iktidar beni bir kez daha haklı çıkardı.
Bugüne kadar başta kart aidatları olmak üzere kazanılmış tüm hukuk mücadelesini çöpe atıp, yasaya aykırı toplanan paralı legalleştiriyor. Dosya masrafından kart üyelik ücretine kadar toplanan paraların ne önemi var diyebilirsiniz? Ama açıklanan kârın yüzde 65’ini oluşturuyorsa, durup düşünmek lazım.
Şimdi çok geç kalınmış bir uygulama da gündeme geliyor. Bankaların kredi verirken, gelir/kredilendirme dengesine bakması gibi… ‘Neden çok geç’ denilirse rakamı verelim: Tüketici kredileri 15 Kasım 2013 itibariyle toplamda 241 milyar TL’yi aştı.
Bir taraftan tüketim ekonomisi uygulayacaksınız, öte taraftan kredi kartı kullanmama tavsiyesi vereceksiniz ama ekonomideki vergilerinizden iç piyasa hareketleriyle ithalatı finanse eetmeye kadar devinimi böyle sağlayacaksınız, sonra da çıkıp şikâyet edeceksiniz.
Fakat bankalar da boş durmuyor elbette… Bugünlerde televizyonlarda yeni bir bankanın reklamını izliyorsunuz. Diyor ki gelin kredi kartı alın, hemen 50 TL’lik çip puan bizden hediye…
Adapazarı’ndan bir olay aktaracağım şimdi sizlere… Bu sadece bir ilde iki kişi… Bir de ülkenin dört bir yanında kimbilir neler oluyor? Vaka şu:
Ödeme kabiliyeti yüksek ve bugüne kadar da hiç boşa düşmemiş, dönem borcunun da tamamını yatırmış bir esnaf ile bir memurun ayrı ayrı ama ortak hikâyesi..
Bu yeni bankaya kredi kartı almak için başvuruyorlar. Bankadan gelen cevap, gelir/gider dengeleri açısından toplam kredi limitlerinin bankalararası işlemlerde dolu olduğu yönünde… Deniliyor ki, bazı bankalardaki limitlerinizi düşürün biz de size kredi verelim.
Aslına bakarsanız bu tam da olması gerektiği gibi bir hareket. İktidar bununla ilgili bir düzenleme falan yapmıyor. Zaten mevcut kanun bunu öngörüyor. Yapılan sadece yıllardır kanunun çiğnenmesine göz yummak… Yine de buraya kadar her şey normal…
Ama asıl şenlik buradan sonra başlıyor. Birbirinden habersiz bu iki isme banka kredi kartı yolluyor. Limit ne? 1 TL… Yanlış okumadınız 1 TL… Memur olan vatandaş bankayı arıyor, bu limitin güvenlik nedeniyle mi bu miktarda olup olmadığını soruyor. Yanıt: Hayır…
İşte ahlâksızlık burada başlıyor. Toplam kredi limiti en üst seviyede olduğu için kredi açmıyorsun. Ama 1 TL limitli kart yollayıp, hem diğer bankalardan müşteri çalmaya çalışıyor, bu gerçekleşmezse de kuruluş olarak kendine yeni kaynak kapısı açıyorsun.
Peki nasıl? Kartı gönderdiğine, yeni çıkacak kanun da kartlardan aidat almayı bankaya hak olarak (hukuka rağmen) devrettiğine göre, hiçbir şey yapmasa dosya parasından kart aidatına kadar müşteriye bir fatura çıkacak. Böylece kredi vermeden, banka gelir elde etmiş olacak.
Kimbilir belki de 1 TL’lik müşterilerini toplayıp, yurtdışına giderek ‘potansiyelim bu’ deyip sendikasyon alacak. Ne güzel iş değil mi? Sonra da iktidarın başı ve ekonomi yönetimi çıkıp bankacılardan şikâyet edecek.
Sonuç: Banka + iktidar: 1 – Vatandaş: 0… ‘Kayıkçı kavgasını yapar, ama hayata geçirirken yaptıklarına göz yumarız’ tavrı bu kadar açık ortaya konulabilir mi? Mesaj net: “Kredi yok, ama size kart yollayıp paranızı hortumlayabiliriz. Sakıncası var mı?”
Çetin Ünsalan