Büyüme rakamı açıklandı, hazirun sıraya girdi. ‘Ne güzel de büyüdük, aman aman toparlamış mı ne, ne yediriyorsunuz bu çocuğa…’ Obez ekonominin çakma diyetisyenleri gibi övgüler düzüyor medyanın ve reel sektörün temsilcileri…
Oysa piyasa kan ağlıyor. Hatta öyle bir riyakârlık söz konusu ki, bu açıklamayı yapanlar da mikrofon kapalıyken, uygulamaları yerden yere vuruyorlar. Korku mu dersiniz, iki yüzlülük mü bilemiyorum, ama ortada bir samimiyetsizlik olduğu kesin…
Sorarım size kaçınız çocuğunuza hormonlu domates yedirirsiniz? Hanginiz obezite sorunuyla karşı karşıya kalan çocuğunuzu ‘doyuyor ya’ diyerek doktora götürmekten imtina edersiniz.
İşte Türkiye’nin de büyümesi tam bu anlama geliyor. Herhangi bir kalkınma emaresi olmadan, sadece hormon basarak, baz değerlerle oynayarak yaratılan yüzdelerle mutlu olmamız isteniyor.
Bu öyle bir büyüme ki istihdam yaratmıyor, refah sağlamıyor, millet kredi kartıyla geçimini sağlıyor, geleceğini tüketiyor, ama ekonomi büyüyor. İhracattan bahsediliyor, ama Başbakan Yardımcısı Babacan ihracatın çoğunu KOBİ’lerin yaptığından bahsederken, en büyük pozisyon açığının da bunlara ait olduğunu belirtmiyor.
Ortada büyüme falan yok. Sadece rakam şişiyor. İnanmıyorsanız, kendi hayatınızdan sağlamasını yapın. Prof. Dr. Esfender Korkmaz, son kitabı ‘Küresel Süreçte Ulusal Kalkınma’da her şeyi resmi verilerle ortaya koyuyor.
Ne yazık ki bugün CHP de almış Kemal Derviş’ı yanına, iktidar değişse de, sistemin değişmeyeceği izlenimi veren açıklamalara girişiyor. Sayın Kılıçdaroğlu bıraksın ithal politikacıları da dönüp, kendi arkadaşlarına Gökhan Günaydın’a, Umut Oran’a kulak versin. Derviş’in yaklaşımları bizi ancak yeni imtiyaz dağıtımına ve daha çok borçlanmaya götürür. Çünkü o da kalkınmadan değil, sadece büyümeden söz ediyor.
Sadece bir kalemden bile sağlamasını yapabiliriz. Cari açık veren, yüksek pozisyon açığıyla, sıcak para temelli, kısa vadeli kredi kullanan bir ekonominin şişmesi muhtemel, ama kalkınması mümkün değil. Nitekim iki gün öncesine kadar ‘cari açığı büyümenin ilacı’ olarak gören Maliye’nin Bakanı, çıkmış Meclis’te cari açığın risk olduğundan bahsediyor.
Meclis demişken, oraya da değinmek şart. Bu Meclis’in yaptığı bütçenin hiçbir hükmü yoktur. Tıpkı geçen sene olduğu gibi… Denetlenmeyen bir bütçe yok hükmündedir.
Bir şirket düşünün… Borsaya kote olsun ve yılsonunda odit işlemini gerçekleştirmesin. SPK ve BIST’in kendisine tavrı ne olur? Denetimsiz bir şirket saatli bomba olduğu için iş sadece uyarıyla kalmaz, tahtası bile kapatılabilir.
Şirket bilançosu için dahi bu kadar net olan kuralları, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesini konuşurken sorgulamıyorsak, orada büyük bir arıza var demektir.
Sayıştay raporları gelmeden o Meclis’te bütçeyi onaylayan, görüşen herkes, ortaya çıkacak zarardan sorumludur. Sonradan kimse ‘haberim yoktu’ demeye kalkmasın. Raporlar gelmeden bütçeyi geçirirseniz, onay veren herkes suça ortaktır.
Şu hale bakın. Koca devleti ne hale getirdiler? Ekonomin iyi olmayabilir; çok ciddi sıkıntılar yaşama gerçeği önünde durabilir. Hiç olmazsa hesapları kaçırmayın. Gerçeğimizle yüzleşelim de, başımıza ne geleceğini ya da geldiğini bilelim.
Tüm bu gerçekler ortada dururken, güzide medyamız çıkmış denetimsiz ekonominin hormonlu büyümesini anlatıyor. Hadi canım sen de… Seno nu benim külahıma anlat.
Çetin Ünsalan