Eskiler ‘hafız-i beşer, nisyan ile maluldür’ der. Özetle ‘unutkanlık, insan halidir’ manasına gelen bu benzetme ne yazık ülkemizde biraz şiddetini ağır bir biçimde hissettiriyor. Gündem o kadar sık değişiyor ya da değiştiriliyor ki medya neyin üzerinde durursa o konuşuluyor.
Elbette siyasiler de bunun bilincinde, toplum hafızasını yönetmek için sürekli sanal gündemler yaratmayı başarıyorlar. Bilhassa bugünkü gibi basının tamamına yakınının iktidar kontrolüne geçtiği ülkemizde, fikri takip vatandaşa bırakılınca herkesin aklı karışıyor.
Özellikle iktidarın bir iş kazası, bir felaket ya da ekonomik nedenlerle zor duruma düşeceği, bir takım yolsuzlukların gündeme geldiği süreçte bu düğmeye hemen basılıyor. Mesela 2007 senesinde ekonomik sıkıntılar baş gösterdiğinde, Sayın Başbakan İspanya’dan türban için ‘velev ki siyasi simge olsun’ diyerek faturayı gözden kaçırmadı mı?
İsrail ile ilişki kurulurken, birden Gazze saldırısı oldu mu? Nitekim bunun da İsrail’deki emeklilik fonlarının yüzde 25’inin hedge fonlarda kaptırılması üzerine doğan tepkileri dağıtmak için yapıldığını hatırlatalım. İktidar ‘daha yeni buradaydınız, neden bahsetmediniz’ deyince, İsrail’den ‘konuştuklarımızı açıklayalım isterseniz’ dendi mi?
Peki aynı gece Ergenekon kapsamında büyük bir operasyon yapılıp, gözaltı ve tutukluluklar furyası estirilmedi mi? Kim hatırlıyor İsrail’in söylemini? Deniz Feneri meselesi patladığında, Alman savcı bunu asrın yolsuzluğu olarak nitelendirdiğinde, burada muhatabı Manisa’da olduğu halde Ankara’da Bülent Arınç’a suikast iddiası ortalığı karıştırmadı mı?
Sonrasında kozmik odaya baskın yapılmadı mı? Zamlar, yolsuzluklar, dış siyasette skandallar ortaya her çıktığında ağırlığı uçakta olmak üzere açıklamalarla Türkiye’nin gündemi saptırılmadı mı?
Sivas’taki Madımak Katliamı’nın davasında zaman aşımı tartışmaları yaşanırken bu ülkede niye içeride tutulduğu bilinmeyen gazeteci meslektaşlarımızın tahliyelerini yaşamadık mı? Örnekleri artırmak o kadar mümkün ki?
Ama insanın içinden sormak geliyor. Deniz Feneri ne oldu? Haber yapılması bile yasaklanan bu dosyada, Almanya’nın Türkiye’de yukarılara uzanıyor ifadesinin gölgesinde neden kimse bunun üzerine gitmiyor?
Sadece bu mu? Suat Kılıç’tan Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin sayaçlarına, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki’den Hüseyin Çelik’in Alevi inancına sahip vatandaşa hakaretine, Dengir Mir Mehmet Fırat’tan Habur’daki rezalete kadar bu konular hakkında neler yapıldı? Neden sormuyoruz?
Mesela apar topar basılan kozmik odadan çıkanlar ne? Sürekli bir sehven adı altında oluşturulan, yaratılan deliller ile içeride tutulan insanlar, içi boş çıkan deliller, dakika içinde 150 telefon yüklenen cihazlar ve suçlanan insanların hakkını kim arayacak?
Bülent Arınç’ın patatesle suikasta uğrayacağı iddialarının neden üzeri kapatıldı? Cemil Çiçek’in KPSS sınavına girmeden kadroya alınan çocukları, dört büyük sınavda ortaya çıkan kopya skandalı nerede? 4 + 4 +4 ‘ün içine sıkıştırılan din, kitap nidaları içinde geçen 20 milyar dolarlık alımın ihalesiz yapılacağı gerçeğini ne yapacağız ya da 2010 İstanbul Kültür Başkenti kapsamında ihalesiz verilen işleri? Ne mi yapacağız? Biz takip edeceğiz, iktidar yeni bir gündemle unutturacak. Peki şimdi kendinize sormanız gerekmiyor mu? Bu insanlar seçim için kapınıza kadar geldiğinde ne konuştunuz? Bunları mı sordunuz, çocuğunuza iş mi istediniz?
Ama neydi ironik slogan: Sen Türkiye’sin çok düşünme bunları. Siz açın televizyonu ya evlendirme programı izleyin ya da kayıkçı kavgası. Fakat lütfen sonra ağlamayın.
Çetin Ünsalan
Ulusalkanal.com.tr