Manşet: Tokat manyağı

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

1989 yılında Turgut Özal Cumhurbaşkanı iken hükümeti kurma görevini Yıldırım Akbulut’a verir. Akbulut, Meclis’te yaptığı konuşmada Süleyman Demirel’i kast ederek, kendisini barajlar kralı olarak nitelendirenlerden bile çok baraj yapacağını beyan eder.

Bunun üzerine Süleyman Demirel sataşma olduğu gerekçesiyle söz ister ve adı zikredilmediği halde kendisine söz verilince de şunu söyler: “Az önce buraya çıkan zat, milimetreküp ile metreküp arasındaki farkı açıklasın, siyaseti bırakacağım.”

Meclis Başkanı, Hukukçu Başbakan Akbulat’a cevabı olup olmadığını sorar ve yanıt yoktur. Barajların olup olmaması meselesini bir kenara bırakırsak, bu anekdot siyasetin güzel bir örneği olduğu kadar, had aşımına verilen de naif bir yanıttır.

Peki bunu niye anlattım? Rasyonellikten uzaklaşmış, yandaşlığın geldiği son noktayı manşet yapmış bir haber sitesinin yorumu üzerine ilk aklıma gelen buydu. Manşet şu: “Türkiye büyüme oranlarıyla uluslararası kuruluşları tokat manyağı yaptı.”

Şimdi ben de rahmetli Demirel gibi çıkıp: Bu haberi yazan zat, büyüme ile kalkınma arasındaki farkı açıklasın, mesleği bırakacağım mı diyeyim? Gerçekten açıklarsa, bu manşeti atmamış olması gerekirdi. Açıklayamazsa da bilmediği konularda haber yapmamış olması lazım gelirdi.

Son derece seviyesiz, ekonomik rasyonellikten uzak, birilerine yaranıp, iki tane ilan düşürme sevdasıyla sergilenmiş bu tavra nasıl habercilik diyeyim? Ankara ile aynı dili konuşmayı gazetecilik zanneden bu tayfa, ülkeye en büyük yalanları bile söylemekten kaçınmıyor.

Daha kötüsü, muhtemelen iki gün öncesine kadar da, yani adamlar burada parayı kazandıkları için, bol keseden not dağıtırken de Ankara’ya paralel övgüler saçıyordu.

İşin iktisadi tarafına ve analizine girmeyeceğim bile... Sık sık yazıp çiziyor, ekrandan bunları anlatıyoruz zaten. İçimi yakan bu yalanlara ortak olanların gazeteci diye ortada gezmesi.

Fakat şuradan çok net söyleyeyim: Bir gün sokaktaki insanların gözlerine bakacak yüzünüz olmayacak. Çok yazık… Sokaktaki vatandaşa gelince… Onun yanıtını da Nazım Hikmet şu dizeleriyle veriyor:

“…Bu dünya öküzün boynuzunda değil,

bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.

Ve insanlar, ah, benim insanlarım,

yalanla besliyorlar sizi,

halbuki açsınız,

etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.

Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,

göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan...”

Çetin Ünsalan

Tüm yazılarını göster