Türkiye’de son yıllarda yaşanan olumsuzluklar, manşetlere yansımasa da sokakta ciddi bir moral bozukluğu yarattı. Özellikle artık her şeyin bittiğini, bu saatten sonra geri dönüşün mümkün olmadığını söyleyenler oldu. Ülkenin dönüşüm projesine siyasiler de, dış dünya da o kadar inandı ki; şartları zorladıkça zorladılar.
Oysa birçoğuyla sohbetimizde dile getirdiğim bir inanışım var. Burası Anadolu ve Anadolu mutlaka oyunu bozacaktır. Bir yabancı siyasetçinin de dile getirdiği gibi dünyanın en irrasyonel milleti olan Türk Milleti, hiç umulmadık yerde sağduyusunu ortaya koymuş, geç de olsa aklını kaybedenlere akıl öğretmiştir.
Bunun ekonomik ve siyasal iki örneğini yaşıyoruz. Bunlardan birincisi ülkeyi yöneten bakan, milletvekili ve hatta Başbakan’ı ile ilgili… Kimsenin dikkat etmediği bir gerçeğin altını çizmek istiyorum. Uzun süredir ekonomideki pembe rakamlara dayanılarak, başarılı ekonomi palavrası medya aracılığıyla pazarlanıyor.
Fakat vatandaş ne yaşadığının çok farkında… Özellikle gündelik hayatında zorlaşan yaşam koşulları ve son olarak da sağlıkta dönüşüm yapıldığı iddia edilen sistemin katkı paylarının fahiş oranda artmasıyla cebine yansıması ve çöküşü, insanları gerçekle karşı karşıya getirdi.
Bu ülkenin ekonomi kurmayları ya da iliştirilmiş uzmanları ne anlatırsa anlatsın, aybaşında kirasını ödeyemeyen, işçisine maaş veremeyen, maaşını alamayan, alsa da enflasyona inat pahalılaşan hayatla baş edemeyen insanlar, gerçeği iliklerine kadar hissediyorlar.
Peki dikkatten kaçan ne? En az iki yıldır gerek Başbakan, gerekse ilgili bakanlar kurgulanmamış esnaf ya da vatandaş ziyareti yapamıyorlar. Yüzlerce korumanın eşliğinde halkın arasına giriyorlar, sesini çıkaran da paketleniyor. Bir an için amacı protesto olmayan, dert anlatmak isteyen Dilek’in bakanın yanına gelmek için yaşadığı sahneyi gözünüzün önüne getirin. İşte durum bu…
Bu nedenle basın toplantılarında soruları önceden verenler, ziyaretlerinde de önceden belirledikleri yerlere gidip, körler sağırlar birbirini ağırlar oynuyorlar. Çünkü neden? Partili bile çocuğuna iş isterken ‘senin çocuğun da işsiz kalsın’ yanıtını alabiliyor. Korumalar ve kurgu gölgesindeki ziyaretler de, medyada sempatik yanlarıyla kamuoyuna pazarlanıyor.
Gelelim işin siyasi tarafına… İmralı’da hapis cezasını çeken bebek katili ile görüşmeler sonrasında ikinci Habur vakası, ‘barış’ gibi sihirli bir sözcükle pazarlanmak istendi. Oysa teröristle barış olmaz. Terörist teslim olur. Bu ülkeyi yılları sair yönetenler barışacaksa, batıda köleliğe, doğuda açlığa mahkûm ettiği vatandaşıyla barışsın.
Fakat bu zor ve sıkıntılı olan yol. En iyisi üç yıl üst üste seçimlerin yapılacağı ülkede terörü taviz vererek susturmak. Dikkatinizi çekerim, bitirmek değil, susturmak diyorum. Bunun için de bir proje ortaya atıldı. Sonra da iktidar ileri demokratik bir tavır olarak akîl adamlar seçti ve son günlerin popüler konusu olan akîlzadeler ile tanıştık.
Hedef neydi? Bu insanlar gidip, Anadolu’nun dört bir yanında medyanın astarını çektiği duvara boya atacaktı. Ama işte Anadolu, yine Anadolu olduğu gösterdi. Gittikleri her yerde tepkiyle karşılaşıyorlar. Gittiklerine pişman oluyorlar. Sorular sorup, yanıtını alıyorlar.
Şimdi eğer gerçekten akilzadeler iseler, çıkıp şunu söylemeliler: “Bize bir görev düştüğü düşüncesiyle bunu kabul ettik. Ama gördük ki halk, bize anlatılandan başka kaygılar taşıyor. Aklımın gereği, akîl adamlıktan istifama…”
Çünkü bugünkü fotoğraf doğudan batıya gittikleri her yerde ya tepki gördükleri ya da boş salonlarda ‘sen ben bizim oğlan’ konuşması yaptıklarını ortaya koyuyor. Zira karşılarında adam buldular. Sevgili Cemal Hocam boşuna dememişti: “Okula gidip gelmekle adam olunmaz. Önce adam olup, sonra okula gidip geleceksin.” Diplomayla iş bitmiyor malûm. Bunun da en açık kanıtı da Anadolu gerçeğidir.
Ve bu gerçek tarih boyunca olduğu gibi, bugün de bu topraklar hakkında planları olanlara tokat atmaktadır. Akıllıca değil mi?
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr