Borç kafasının ders almazlığı

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Türk Sineması’ndaki ağa filmlerini hatırlarsınız. Bugünün biraz mafyatik, bol silahlı, sözde işadamı gösterilen ucuzluk akan zamane dizilerinden söz etmiyorum. Gerçekten toplumsal bir yaraya parmak basan, kırsalda yaşanan öyküleri anlatan eserleri hatırlatıyorum.

Türkiye’nin gerek sosyolojik, gerekse ekonomik anlamda en büyük problemine işaret ediyorlardı. Hatta toplumsal bilinç açısından da mutlaka toprak reformuyla ortadan kaldırılması gereken bir sistemi anlatıyorlardı.

Peki bu sistemde kurgu ne üzerine hayata geçiyor? Ağa-maraba temelli, ama aslında borçlandırma ve köle olarak çalıştırırken, akıl bilincini de elden alma üzerine oluşturulmuş bir yapı. Yani sömürülebilir ve yönetilebilir insanlar…

Şimdi bu tarz filmleri fazla görmüyoruz. Neden? Çünkü mücadele edilmesi gereken bu yapı, Türkiye’nin geneline yayıldı. Hem de kredi verme reklamının arkasına gizlenerek… Kredi niye alınır?

İş insanı iseniz, bir yatırım yapıp, işinizi geliştirmek ve daha sonra elde edilecek katma değerle geri ödeyerek dış finansman kullanmak için… Bireyseniz bir edinimde bulunacaksınızdır; toplu paranız yoktur. Kredi kullanır ve geliriniz içinde bu maliyeti bölüştürerek aslında günün sonunda elde ettiğinizle tasarruf etme şansına erişirsiniz.

Türkiye’de böyle mi oluyor? Hayır… Kredi bir batışın temelini atıyor. Aynı filmi Osmanlı’da da gördük. İnsanlara refah yaratamayınca borçlandırıp, yönetmenin yöntemi olarak kullanılıyor.

Sadece ağalar yerini bankalara ve ilgili kamu kurumları üzerinden iktidarlara bıraktı. Geldiğimiz noktada ya günlük ihtiyacını gidermek ya da borcunu borçla çevirmek için krediye başvuran bir yapı oluştu.

Ekonomiyi bildiğini iddia edenlerin bir ülkeyi ve insanlarını felakete götürdüğü bu sistem halen sürdürülmeye çalışılıyor. Bu nedenle bankalar hacizli konut, traktör, fabrika, AVM gibi bir dizi başlığın bekçisi haline geldiler.

Bunun en açık kanıtı tüketici borcu… 2002 yılında tüketicilerin tüm finans kesimine toplam borcu 6,5 milyar TL iken, günümüzde 950 milyar TL sınırına dayandı. Çiftçilerin 2003 yılındaki borçları 2,5 milyar iken, bugün 180 milyar TL’ye ulaştı.

Son 12 yılda çiftçi sayısı yüzde 48 azaldı. Ekilen tarım alanları 18 yılda yüzde 12,3 geriledi. Yılda 16 milyar dolarlık tarımsal ürün ithalatı yapar noktaya geldik. 4 milyon 300 bin esnaf ve KOBİ’nin borcu 939 miyar TL’ye ulaştı. 57,2 milyar TL’ye karşılık gelen borçla 280 bin KOBİ takipte…

Ülkede 22 milyon 98 bin icra dosyası bulunuyor. Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre 2020 Mart – 2021 Mart arasında borç yüzde 36 arttı. Bankaların alacağının hatırı sayılır miktarını ihtiyaç kredileri oluşturuyor.

Bu arada yapılan özelleştirmeler, kullanılan fonların yerine konulmayan paralar ve hala satıp savarak günü kurtarma mantığı da olanca hızıyla devam ediyor. Sizce bunlardan ders aldık mı?

Uluslararası Finans Enstitüsü’nün Türkiye Raporu bize gösteriyor ki, mayıs ayının ikinci yarısından itibaren ön veriler yeni bir kredi genişlemesinin sinyallerini ortaya koyuyor. Yani yine kredi adı altında borca batmışı borçlandırmak. Şüphesiz daha yüksek faiz oranlarıyla…

Bu yapının sürdürülemez olduğu işsizlikten enflasyona kadar her aşamada karşımıza çıkıyor. Çıkmasın diye de TÜİK eliyle veriler makyajlanıyor. Daha kötüsü bu eleştiriler bile görmezden geliniyor.

Borç kafasının ders almazlığı olanca hızıyla devam ediyor ve bizi bir felakete sürüklüyor. Çünkü durum Türkiye’de sadece firmalardan ve vatandaştan ibaret değil. Kamu da aynı sistemle hayatını idame ettirmenin telaşına düşmüş vaziyette. Tırım tırım para arıyor.

Bu gidişat bizi hayırlı bir noktaya götürmüyor. Nereden mi biliyorum? Öncesi de var ya, siz Balta Limanı Anlaşması’nı milat kabul edip sonrasında yaşanan gelişmelere bakın. Göreceksiniz…

Tüm yazılarını göster