Antalya’da gerçekleşecek iki fuarın tanıtımı İstanbul’da yapıldı. Toplantı konusu gıda ve turizme yönelik fuarları kapsayınca, doğal olarak söz bu iki sektöre ve bağlantılı olarak fuarcılığa geldi. Bunlarla ilgili tespitleri, bir başka yazıda paylaşabilirim. Asıl ANFAŞ Genel Müdürü Murat Özer’in verdiği rakamlar Türkiye ekonomisinin kral çıplak noktasıydı.
Fuarcılığın esasen ekonominin ta kendisi olduğunu söyleyen Özer’in, bu alanda Türkiye – Almanya karşılaştırması önemliydi. Şehir ve ülke ekonomileri açısından organizasyonların getirisine dikkat çeken Murat Özer, fuar sezonunda harcanan her 100 birimin 85’inin o şehre kaldığını vurguladı. Peki, Türkiye’nin fotoğrafı neydi?
Bunun karşılaştırmasını yapmak için Almanya güzel bir örnek. Almanya’da yılda 371 fuar organize ediliyor. Doğrudan fuarların gelirleri 3 milyar avro. Fuarların ülke ekonomisine katkısı ise 23,5 milyar avro düzeyinde.
Dönelim Türkiye’ye. Biz Almanlar’dan 39 fuar fazla organize ediyoruz. Resmi verilere göre tam sayı 410… Fuar organizasyonlarına kalan gelir kısım sadece 150 milyon avro. Ülke ekonomisine katkısı ise 1,4 milyar avro.
Yani dünyanın jeopolitik bakımdan en kritik noktasındaki ülke olarak, Almanya’nın elde ettiği getirinin yüzde 5’i civarında bir rakamla yetiniyoruz. Şimdi kritik soru şu: Bugünlerin sloganı haline gelen katma değerli ürünlere ulaşacaksak, bunların pazarlandığı, görücüye çıktığı fuarlar katma değere ulaşamazken, burada sunulan ürünler gerçek kazançlara erişmeyi nasıl başaracak?
Ortadaki uçurum gerçekten çok acı. Almanya’yı iyi tanıyan ve yıllarca Alman firmalarında da profesyonel olarak fuarcılık yapan Murat Özer’e işin sırrını sordum. İşte meselenin bam teli de orada ortaya çıktı. Türkiye’nin fuarcılıkla turizmi karıştırdığını, meselenin daha üst kulvarda, ekonomi bazlı ele alınması gerektiğini söyleyen Özer, Almanya’nın hikâyesini paylaştı.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya, ekonomisini yeniden ayağa kaldırmak için bizdeki DPT benzeri kurumuyla çalışmalara başlıyor. Eyaletleri, ekonomik temelde kalkındırmak adına sanayi kuruluşlarını bölüştürüyor.
6 eyalette sanayi planlanırken, Aşağı Saksonya eyaletinin başkenti Hannover’de 1947 yılında kas gücü bulunmadığı için sıkıntı ortaya çıkıyor. Burayı da Alman ürünlerinin ihracı için fuar merkezi olarak planlıyor. Hatta planlama o kadar ince ki, yüzde 85’i Alman menşeili ürünlerin sergilendiği Endüstri Fuarı ile başlayan süreçte şehre özellikle otel yatırımı yapılmıyor.
Çünkü savaşta ildeki erkekler hayatını kaybetmiş ve anormal ölçüde dul ve yetim bulunuyor. Bu kişilerin pansiyonculuk yapması üzerine bir konaklama organizasyonu, planlamasının içine alıyor. Kalkınma ve fuarcılık Almanya’da böyle oluşuyor.
Günümüze geldiğimizde ise Almanya’da eyaletler organizasyonlarını ‘Merkezi Hükümet’e raporluyorlar. Stratejik sektörlerin örtüşmesi, birinin diğerinin işini baltalaması engelleniyor. İş burada bitmiyor. Almanya’da kooperatiflerin öne çıktığı dikkat çekiyor. Bu kooperatifler, merkezi hükümetle çalışarak üretimi planlıyor ve arz-talep dengesizliğiyle, bundan kaynaklı ürünün para etmemesi riskini ortadan kaldırıyor.
Deutsche Messe mesela… Görünürde bir fuar firması ama hisselerinin yarısı belediyeye, diğer yarısı da eyalete ait büyük bir KİT… Yani mesele ekonominin önemli bir ayağı olarak algılandığından, kamu bizzat işin içinde. Ayrıca Almanya’daki fuar organizatörlerinin dünya çapında önemli bir ağı da bulunuyor. Bu da uluslararası katılımın ve ziyaretin sonuç vermesini sağlıyor.
Türkiye’ye baktığımızda ise bizde üreticinin de, derneklerin de, fuar organizasyonlarının da yapılan işleri baltaladığına şahit oluyoruz. Elbette buradan da sonuç çıkmıyor ya da verimli netice alınamıyor.
ANFAŞ Genel Müdürü Murat Özer’in verdiği yanıtta bir ayrıntı daha vardı. Merkel, örneğin Cebit Fuarı sırasında en az 1,5 gününü bu işe ayırıyor. Dünya genelinden gelen, ülkelerinin önde gelen firmalarıyla, Alman firmalarının buluşmasını sağlıyor. Çoğu zaman bu buluşmalar evliliklerle sonuçlanıyor.
Bizde ise Ankara’nın belirlediği 5 stratejik sektör arasında fuarcılık yok. Özer, geçtiğimiz günlerde 3 ayrı bakanla bir araya geldiklerini ve durumu anlattıklarını da belirtti. Umarım Türkiye planlı ve katılımcı bir yapı içerisinde, kamu, kooperatif gibi yapılanmaları göz ardı etmeden bu zor dönemi, yapılanmasına ayırır.
Çünkü bir gerçek var ki; sorunları aşmanın, üretim ekonomisine geçmenin ve sonuç almanın kaçınılmaz başlığı planlama. Almanya örneği de bize gösteriyor ki, planlı ekonominin önemli bir ayağı da fuarlar. Biz fuarları panayır olarak görmekten vazgeçip, ekonominin nabzının attığı yerler olarak bakmadan ve bu konuda ciddiyetsizliğimizi gidermeden zor sonuç alırız.
Zira ne üretirseniz üretin, onun satılabilir olması lazım. Satışın yolu da pazarlamadan geçiyorsa, fuarlar meselesinde oturup tekrar ders çalışmalıyız.
Çetin Ünsalan