Uzun zaman sonra beklenen de istenen de oldu; Türkiye ile Rusya arasında ilk kez resmi bir görüşme gerçekleşecek. Daha önce yurtdışı toplantılardaki buluşmalar şüphesiz önemliydi, ama anlam teşkil etmiyordu.
Şimdi iki Bakan’ın, Canikli ve Zeybekçi’nin Rusya’ya giderek mevkidaşlarıyla görüşecek olması, iki ülke ilişkileri adına gerçekten bir adım niteliğinde. Nedeni ne olursa olsun, olayların buraya kadar gelmiş olması zaten çok ciddi bir hataydı.
Dünü konuşmak yerine yarına ilişkin bir bakış açısında durmanın iki ülke açısından da çok büyük bir önemi var. Buna rağmen, uçak düşürülmesiyle ilgili konuların, Suriye meselenin karşımıza çıkması muhtemel.
Belki bakanlar konuşmasında konu başlığı olarak geçecek bu hususlar, önümüzdeki günlerde gerçekleşeceği Kremlin tarafından açıklanan Erdoğan – Putin buluşmasının ana noktalarından birini oluşturacaktır.
Bu buluşmalarda Türkiye adına tekrarlanacak en büyük hata günlük ihtiyaçların ya da sorunların giderilmesi adına, kendini bağlayıcı bir tavır takınmaktır. Bugüne kadar Suriye’den gaz meselesine kadar, ülkemiz tarafından yapılan en büyük yanlış meseleyi kavrayamamış olmaktır.
Bizler günlük bir takım gelişmeler ya da beklentiler ölçüsünde olaylara yaklaşırken, Rusya tarafı bugün zarar etse de orta ve uzun vadeli bir planın uygulaması yönünde tavır takınıyor. Uçak meselesinde de, Suriye meselesinde de dile getirdim:
Günlük hesaplar peşinde koşanlar, orta ve uzun vadeli hesaplar yaparak, geleceği kurgulayanların karşısında galip gelemez. Çünkü gelecek yaratmak, günlük bir takım zararları da göze almak demektir.
Nitekim petrol fiyatlarının siyaseten düşürülmesi, arzın ısrarla kısılmaması, daralan dünya talebi ile birleşince bu operasyonda kullanılanlardan, Rusya’ya kadar herkese zarar yazdı. Bazıları bunun sonuç vereceğini umdular; ama az önce söylediğim gibi hesabı geleceğin dünyasında söz sahibi olmak isteyenler bu zararı göze alır. Nitekim öyle oldu.
Şimdi yeniden bir ilişki kurulması adına adım atılıyor. Kavganın kazananı olmayacağını defaten dile getirdim. Zaten her iki ülkenin de büyük zararlar etmesi bunu kanıtladı. Ama bizdeki iktidar bugünün kâr/zararı ile ilgilenirken, karşı taraf geleceğin ekonomisinde söz sahibi olmanın kavgasını veriyordu.
Suriye konusu gündeme geldiğinden beri bir noktaya dikkat çekiyorum ve halen ısrarlıyım: Geleceğin ekopolitik güç kavgasında, kasanın anahtarı Suriye’dir. Bu nedenle Türkiye günübirlik ticari kaygılarla davranıp, Suriye meselesindeki obsesif tavrını sorgulamadan Rusya’ya gitmemeli.
Son yaşanan kalkışmada Rusya ile batının tavrı arasındaki farkı iyi okumak gerekir. Rusya Suriye’nin üniter yapısı konusundaki hassasiyeti, bizim için de ortaya koydu. Demek ki, mesele yöneticilerimizin gördüğünden daha derin.
Batılı uzmanların bile kabul ettiği bir gerçek var: Geleceğin ekonomisinde bilhassa Asya çok etkili olacak. Bizim de terörden ekonomiye kadar geniş bir yelpazede güvenliğimizi sağlamamız, geleceği kurgulamamız için bölgesel işbirliğine ihtiyacımız var.
Rusya ile başlatılan ilişki bunun adımı olmalı. Günübirlik hesaplardan uzak, Atatürk’ün paktlar politikası çerçevesinde ortaya konulacak yaklaşım ile yarını kurgular, görüşmelerimizde bu hassasiyetle davranırsak, göreceğiz ki batı ile de ilişkilerimiz normalleşecek.
Bir kez, sadece bir kez vizyoner yaklaşın. Çünkü bu artık gelecek meselesi haline geldi.
Çetin Ünsalan