Reform, hemen hemen her alanda en çok kullandığımız kelimelerden biri oluyor. Ancak reform adı altında yapılan çalışmaların uygulamada kelimenin anlamına uygun olarak gerçekleşebildiğini söylemek biraz zor.
Geçmişin geleceğin aynası olduğu gerçeğinden hareket edecek olursak, Türkiye adına reform denilerek açıklanan paketlerin amacına uygun olarak hazırlanıp, hedefine de tamamen ulaştığını söyleyebilmek maalesef zordur.
Onun içindir ki, ekonomiye ait son reform paketi için de ister istemez, “Öncekiler gibi olacak ise bir anlamı olmaz, yarar da getirmez” şeklindeki düşünceleri akla getirmiyor değil.
Açıklanan reform paketini uygulamada verenden alana kadar herkesin dürüst, samimi ve tamamen amaca yönelik olarak hareket etmesi gerekir. Hem de konulan ilkelerden hiç taviz vermeden.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Reform paketimizde dar gelirli küçük esnafımıza yönelik bir vergi muafiyeti de yer alıyor ve yaklaşık 850 bin esnafımızı kapsıyor” diyerek yaptığı açıklama paket de ki kısa vadeli tedbirler arasında ilk sırada sayılabilir. Gerçek manada esnaf kapsamında olanlara yönelik olarak kullanıldığında da olumlu etki sağlayacağını söyleyebiliriz.
Reform tedbirlerinde orta vadede olanlara göz atacak olur isek, kamu harcamaları ile ilgili tasarruflar ve bütçe disiplinine verilen öncelik ilk sırayı alıyor.
Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Bunun için iki önemli politika değişikliğine gidiyoruz. İlk olarak döner sermayeleri gözden geçiriyor, verimli olmayanları kapatıyor ve diğerlerini de kademeli şekilde merkezi yönetim bütçesine, dolayısıyla Meclis denetimi kapsamına alıyoruz. İkinci olarak bütçe dışında gerçekleştirilen özel hesap uygulamalarını acil ve zorunlu olanlarla sınırlandırarak bu kriterleri karşılamayanları yine kademeli olarak kaldırıyoruz. Böylece bütçede birlik ilkesini güçlendirmiş oluyoruz"şeklinde yaptığı açıklamayı toplum bir taahhüt olarak kabul etmeli ve geçmişte verilen sözlerden yerine getirilmeyenleri aklına getirerek takipçisi olmalıdır.
Aksi takdirde, siyaset hesabına söz konusu edilen doğruların nasıl askıya alındığı gerçeği ile bir kere yüz yüze gelebiliriz.
Türk ekonomisini bahis edilen “Dünyanın en gelişmiş 10 ekonomisi arasına sokma” hedefinde hiç şüphesiz kısa ve orta dan uzun vadeli hedefin istikrar ve başarısı önemlidir.
Bunun için de; “Çalışmamızın özünde ekonomiyi yatırım, üretim, istihdam ve ihracat temelinde büyütme amacı bulunuyor. Üretimde verimlilik artışı sağlayarak potansiyel büyümemizi artıracağız.
İnşallah bu yol haritasını, milletimizle kurumlarımızla iş dünyamızla tüm paydaşlar hep birlikte hayata geçireceğiz” şeklinde yine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan taahhütte sımsıkı bağlanmak ve asla taviz verilmemesi gerektiğini başta yürütme ve yasama gücünü elinde bulunduranlar olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin iyice kavraması ve buna sahip çıkması gerekiyor.
Çıkılmadığı takdirde, “Nelerin olabileceği?” sorusuna aranan cevabın, geçmişte açıklanan, ancak hedeflerine tam olarak varamayan, ya da vardırılmayan reform paketlerinin sonuçlarında olduğu apaçık ortadadır.
Zaten geçmişte hedefine vardırılmayan reform paketlerini akıbetini görmüş ve iyi tahlil etmiş olacak ki Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Yeni dönem, yatırım, istihdam, üretim ve ihracat üzerine bina edilecek” diyerek Türkiye’yi gerçek manada kalkınmış ülke sınıfına taşıyacak formülü kısaca özetlemiştir.
Şimdi temenni ve beklentimiz, bu formüle sıkı sıkıya bağlı kalarak sürdürülecek bir kamu ile özel sektör maliyesidir.