Tehlikeli sularda seyir!

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Hürriyet gazetesi 13 Ekim 2014 günü PKK’nın Suriye kolu olan Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim ile yaptığı tam sayfalık mülakat ile okuyucularının karşısına çıktı. Bu tür röportajlarda güncel politik hassasiyetler nedeniyle, genellikle doğrudan mesajlar verilmez. Ancak satır aralarını irdeleyerek bazı sonuçlara ulaşabilirsiniz.

Öncelikle, altını çizerek söylemeliyim ki cihet-i askeriye için PYD bir terör örgütüdür ve PKK’nın Suriye koludur. Bu etiket, güzel göründüğü için değil, on yıllara dayanan binlerce veriye dayanarak yapıştırılmıştır. Hükümet ve Dışişleri Bakanlığı’nın (DİB) bu örgüte başka bir gözlükle bakmasını, açılım süreci göz önüne alındığında doğal bir olgu olarak karşılayabiliriz. Hürriyet gazetesi adına mülakatı yapan Cansu Çamlıbel, “Salih Müslim’in Türkiye’de DİB Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile görüştüğünü dünya âlem biliyor!” diyerek konunun bu boyutunun altını çizmiştir.

İsterseniz satır aralarını tarayarak PYD’nin aidiyetini nerede bulduğunu saptamaya çalışalım. Salih Müslim’i dinleyelim: “Barzani’de kaybettiğimiz şeyleri burada buldum. Kürtler için bir şeyler yapabileceğini düşündüm ve sempatimi kazandı. Öyle ufuklu bir insan (Öcalan) gerçekten beni çok etkiledi. Hep okudum, takip ettim söylediklerini, yazdıklarını.”

Demek ki neymiş, PYD hem de başkan düzeyinde Barzani’de kaybettiği şeyleri PKK’da buluyormuş! Herhalde tüm dünyadan ekonomik ve özellikle askeri yardım beklediği bir dönemde PYD lideri Salih Müslim, bir terör örgütü olarak tescil edilen PKK ile bağlarını daha açık olarak ortalığa saçamazdı! Bu açıklama tek başına bile TSK’nın ne kadar isabetli bir tanımlama yaptığını göstermektedir.

Müslim’i dinlemeye devam edelim: “Kardeşim ben senin için gidip rejimle (Esad yönetimi) savaşmayacağım. Kürtlerin kurduğu Halk Savunma Birlikleri (HPG) tek bir kurşun sıkmamıştır, kendi yerleri dışında. Başka yerlerde başkası için savaşmayız.” Ne kadar ilginç değil mi, Türkiye’deki siyasi Kürtçüler ve onların kışkırttıkları, “TSK niçin müdahale etmiyor!” diyerek ortalığı yakıp yıkıyor. Herhalde Türkleri çok saf buluyorlar! Eline vur ekmeğini al! “Biz sizin için savaşmayız ama siz bizim için savaşın!”

Müslim’in muazzam bir mantık anlayışı var: “Ben sana yardım ediyorum.” demesinler. Akrabalarım bana yardım ediyor! Yani, maazallah TSK müdahale etseydi, Türkler değil, Kürt akrabaları ona yardım etmiş olacaktı! Nalıncı keseri gibi…

Müslim bir harika, dinlemeye devam edelim: “Türkiye’den tek taraflı olursa (güvenli bölge tesisi) işgal sayarız. Çünkü Türkiye’nin başka bir gündemi var. Oraları kendi kafasına göre düzeltmek istiyor. Demografik olarak değiştirme vesaire.”

Cansu Hanım soruyor, “Uluslararası güçlerin öncülüğünde bir güvenli bölge oluşturulacak olursa, ona ne dersiniz!” Müslim tam bir Şark kurnazı: “O zaman kendi topraklarımızda uluslararası bir antlaşmaya göre yaşarız. Tamam, ona diyeceğimiz bir şey olmaz!” Adam, anında hem işbirliği yaptığı (!) Suriye rejimini hem de kafakola almaya çalıştığı Türkiye’yi satıyor! Aynı zamanda, patronunun kim olduğunu, dolaylı olarak ifşa etmiş oluyor…

Aslına bakarsanız, Talabani, Barzani, bölücübaşı Öcalan, Salih Müslim, Türkiye’deki tüm siyasi Kürtçü ve bölücü politikacılar aynı tornadan çıkmış gibi… Sırtlarını emperyalizme dayamışlar, kendilerini çok akıllı, herkesi kör, âlemi sersem sanıyorlar. Kişisel düşünceme göre bunları en mükemmel şekilde Türk Ayştaynı Oktay Sinanoğlu hoca betimlemiş. Hoca’nın twitter hesabından naklediyorum:

“Fatura ödemezsin, bizden keserler. “Cahilim” dersin, öğretmeni şehit edersin. “Yolumuz yok” der, mühendisi şehit edersin. Asfaltı kazar, mayın patlatırsın. Resmi dilini bile öğrenmeye tenezzül etmediğin devletten iş beklersin. “Fakirim” dersin, aşiret düğününde görgüsüzlüğün dibine vurursun. “Sıkıntın varsa, gel uzlaşalım, kardeşçe yaşayalım” derim, “olmaz bu topraklar bizim” diye iddia edersin. “Bu toprakları kanla aldık, kanla veririz” deriz, “pis faşist” dersin. Arkamızı döndüğümüzde pusu kurarsın. Bıktık artık kardeş ayaklarından, Allah düşmanın bile şereflisini versin!”

Altını kalın kalemle çizerek belirtmeliyiz ki bu topraklara bağlı, kaderini ve geleceğini bu ülkede arayan Kürt kökenli vatandaşlarımız bizim öz be öz kardeşlerimizdir. Bunlar ezici olarak çoğunluktadır. Onlarla hiçbir sorunuz yoktur ve olamaz. Gönül bağı ile birlikte yaşadığımız bu canlarımızla etle tırnak gibi bütünleştik. Biliyoruz ki bölücü ve siyasi Kürtçüler en çok zararı onlara veriyor. Onların işini, toprağını, ekmeğini, eğitimini, geleceğini ve hatta dağa gönderdikleri çocuklarını çalıyorlar.

Kendi feodal çarklarını döndürmek ve sömürü düzenini devam ettirmek için, onların özellikle fakir ve eğitimsiz kalmasını istiyorlar. Çoğunluğu, aşiret reisliği ve toprak ağalığı ile tanınan ailelerin mensubudur. Kendi çocuklarını Oxford, Harvard’lara gönderirken, köyün okulunu yakıp yıkıyorlar. Salih Müslim ve şürekâsının zihniyeti, dedikodu ile değil, kendi sözleri ile ortadadır. Benzer söylemleri defalarca diğer siyasi ve bölücü Kürtçüler gündeme getirdi!

Meclis’teki partilere düşen birinci görev, öncelikle bu tür insanları gerçek yönleri ile Kürt kökenli vatandaşlara tanıtmak ve vatandaşlarımızı bunların şerrinden korumak olmalıdır. “Emperyalizm istiyor, oy da alıyoruz!” diyerek bunları bölge insanımızın temsilcileri olarak kabul etmek ve bir takım açık ya da örtülü pazarlıklara girmek, mayınlı sularda seyretmekle eş anlamlıdır.

Unutmayalım, strateji uzun vadeli kalıcı çıkarlar için kısa dönemli dönemsel kayıpları göze alabilme sanatıdır. Siz seçim zaferi üzerine uzun nutuklar çektiğiniz kürsüden indiğinizde, eloğlu cebinize yepyeni bir Türkiye haritası sıkıştırabilir. Ülkedeki tüm siyasi partiler ülkemizin birlik ve beraberliği konusunda, iç ve dış her odağa karşı cesur, ilkeli ve kararlı olmalıdır.

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster