On gündür ailecek Fas Krallığı’ndayız. Yakında İngiltere’ye döneceğiz. Türkiye, İngiltere’nin kırmızı listesinde ( covid-19 kategorizasyonu) olduğu için mecburen turuncu listedeki bir ülkede on gün geçirmek gerekiyordu, bizim kısmetimize “Fas” düştü. İsabet te olmuş doğrusu.
Tesadüf bu ya, bu ara Fas’ta genel seçimler yapıldı (8 Eylül). Üstelik covid-19 kısıtlamaları dönemi. İlginç bir döneme rastladı ziyaret. Bu vesile ile Türkiye perspektifinden gözlemler ve politika önerileri paylaşacağım.
Yazının en önemli kısmı “Fas ve Cezayir’i Barıştırmak” alt başlığı olacak, önerim o kısma atlayınız, gerisi “opsiyonel”.
Fas Krallığı’nda Türkiye için büyük fırsat var. Neden? Çünkü Faslılar özellikle Türkleri seviyor, Türkiye’ye karşı ve RTE’ye karşı büyük bir ilgi var. Türk filmleri süper popüler. Türk markaları AVM’lerde nadir değil yaygın halde. İstanbul’a gitmek Faslılar için hayli “havalı” bir olay ve vize gerekmediği için tercih edilen bir seçenek.
Fas ile Türkiye jeopolitik saflaşmada farklı taraflarda. Fas Krallığı kendine müttefik olarak Amerika, Fransa, (gizliden) İsrail ve genel olarak “Batı dünyasını” görüyor. İsrail ile ilişkileri hayli iyi seviyede. En kötü ilişki ise komşu Cezayir ile. Türkiye ise başta ABD tarafından hem askeri olarak hem politik olarak kuşatılmakta ve tehdit edilmekte.
Fas Krallığı tarafından Türkiye’ye karşı açık bir düşmanlık ortada pek görünmüyor. Bardağın dolu tarafından bakalım. Türkiye Fas’a Ocak 2021’de Bayraktar savaş dronları ihraç etti. Herhalde düşmanca ilişkide olsaydık bu satış olmazdı.
Fas ile 2004’te imzaladığımız bir STA mevcut ve bu anlaşma Türkiye’ye önemli miktarda dış ticaret fazlası sağladı. Ancak 2020 yılında Fas verdiği açık sebebiyle ( ve belki de TR’ye karşı Batı cephesinin ekonomik kuşatmasına destek vermek için) STA’nın revizesini istedi( hatta zorladı) ve Türkiye anlaşmadan önemli tavizler verdi.
1993 te FAS’ta kurulmaya başlanan Feto okulları ise 2017 Şubatında Türkiye’nin talebi üzerine Fas tarafından kapatıldı. Bu da olumlu bir işaret.
Diğer olumlu konu ise iki ülkenin karşılıklı olarak ziyaretlerde vize istememesi. Son olarak Türk filmlerine bazı ülkelerin aksine Fas’ın yasak getirmemiş olması da Türkiye’ye karşı dostane tutum belirtileri. Demek ki Fas, ABD cephesi tarafında dursa dahi Türkiye’ye karşı direk düşmanca bir tutumu yok. Belki de sadece oportünistik davranıyor.
Fas Krallık ile yönetiliyor. Mevcut kral 6.Muhammed. Kısaca “M6” yazıyorlar. Babası Hasan 2 idi, onun babası da M5 idi. M6’nin oğlunun ismi de Hasan. Yani bir Hasan, bir Muhammed kral oluyor.
Fas, ABD’yi ilk tanıyan ülke ve ABD ile 200 yıl önce ( korsanlık faaliyetleri ile ilgili ve İngiltere’ye tepki olarak) imzalanan müttefiklik anlaşmasının hala geçerli olduğu varsayılıyor.
Fas toplumu hemen hemen tamamen (Sünni) Müslüman ve Berberi’lerin yaşadığı tüm ülkelerde olduğu gibi Maliki mezhebinden.
Kültürel olarak Arap kültürü baskın hemen ardından Berberi kültürü geliyor.
Fas’ta en çok kullanılan diller Arapça, Fransızca ve ( baskı altındaki) Berberice. Arapçayı hemen herkes konuşuyor. Fransızca okullarda zorunlu ve okula gitmiş hemen herkes konuşuyor. Berberice, Berber bölgelerinde konuşuluyor.
Mevcut kral M6 1999’da tahta çıktı. 2011’deki Arap baharında nispeten durumu ucuz atlattı. O tarihe kadar yürüyen mutlak monarşide yeni anayasa referandumu ile beraber bazı değişiklikler yapıldı, parlamento güçlendirildi, başbakanlık devreye alındı. Anayasal monarşiye geçildi. Değişikliklere rağmen bütün önemli ipler kralın elinde. Ordu krala bağlı, en yüksek dini otorite kral, yargı krala bağlı ve ekonomide önemli ağırlığı var. Başbakanı atıyor ve istediği zaman görevden alabiliyor. Kral, Hz. Muhammed’in soyundan olanların kullandığı sıfatları kullanıyor. ( ehy-i beyt veya şerifi kavminden gibi).
2001’deki anayasa reformlarından sonra iki seçim yapıldı. İkisini de İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kazandı. Kralın desteklediği parti genelde 2. geliyor ve koalisyona katılıyor. Bu seçimlerde İslamcı hareketin sandalye sayısını azaltmak ve genel olarak büyük partiler yerine parçalı siyasi yapı ve zayıf koalisyon yapısı oluşturabilmek için düzenlemeler yapıldı. Parlamento koltuk sayısı çok oy alana göre değil kayıtlı seçmen sayılarına göre yapılacak. AKP’nin çok sayıda sandalyeyi düzenleme sebebiyle kaybetmesi zaten bekleniyordu.
8 EYLÜL 2021 SEÇİM SONUÇLARI:
Seçimin sonuçlarına göre son iki seçimin kazananı ve parlamentoyu kontrol eden AKP büyük kayıp yaşadı. 113 koltuk kaybederek 13 koltuğa düştü ve eridi. Tarım ve balıkçılık bakanı olan Aziz Akannuş (ing: Akhannouch)’un partisi 65 koltuk kazancı 102 koltuğa çıkarak birinci parti oldu ve önemli başarı yakaladı. Kralın desteklediği parti ile koalisyon yaparak başbakan olması bekleniyor. AKP parlamento hakimiyetini kaybetti. Aslında Fas seçimlerinde bir AKP var yani ılımlı İslamcılar bir de az veya çok krallık ile yakın çizgide olan “diğerleri” var. Seçimi “diğerleri’ kazandı. Zaten AKP kazansaydı dahi kralın geniş yetkilerinden dolayı gidişatta pek bir şey değişmeyecekti yani usulen bir seçim yapılmış oldu.
AKP’nin bu hezimetinin altına yatan ana sebep İsrail ile yapılan normalleşme anlaşması. Sözüm ona İslamcı parti nasıl olur da stadyumlar Filistin ile dayanışma şarkıları ile inlerken, Filistin Devleti kurulmadan İsrail’i tanır? AKP varlık sebebine ihanet mi etti?. Aslında anlaşmayı yapan Kral ama kabak mecburen iktidar partisinin başına patladı.
Fas’ta görüştüğüm, genelde emekçi kesimin ise bir kısmının seçimlerden hiç haberi yok. “Seçim sonuçları ne oldu?” diyorum, maç sonucu soruyorum sanıyor. Bir kısmının seçimler umurunda dahi değil ve fena halde politik sistemi reddetme eğilimindeler. Seçimlere katılım yüzde 50’leri ancak buluyor.
Aziz Akannuş yani başbakan olarak atanması beklenen kişi aynı zamanda Fas’ın ve Afrika’nın en zengin kişilerinden. Akwa holdinginin başında. Servetini petrol ve gaz işinden yapmış biri. Eşi de Fas’taki Amerikan, İspanyol ve Fransız konfeksiyon şirketlerinin ana bayisi ve Fas’taki bazı AVM’lerde hissedar. Akannuş krala yakın biri. Fas’da Ekonomi bakanlığı yapmış ve hali hazırda tarım ve balıkçılık bakanı. Akannuş’un başbakanlığında Fas’ın liberal ekonomi politikaları ile şirket şeklinde yönetilmesini bekleyebiliriz.
TÜRK MARKALARI
Fas’ta gözüme çarpan Türk markaları şunlar oldu: Koton, LCW, İstikbal, BİM, Hidromek, Flo, Defacto. Hidromek’in Agadir girişinde bir bayisi vardı diğerlerinin ise çeşitli AVM lerde mağazaları vardı. Bu mağazalardaki ( konfeksiyon) fiyatlar Türkiye mağaza fiyatlarının 40% kadar üzerinde. Her zaman mı böyleydi yoksa son gümrük düzenlemesi ile mi böyle oldu bilmiyorum.
FAS KRALLIĞI’NI VE CEZAYİR CUMHURİYETİ’Nİ BARIŞTIRMAK
Fas ve Cezayir papaz haldeler. Bu ikisi aslında kardeş halklar.Dili aynı, dini aynı, sömürgecilik tarihleri az çok aynı, coğrafyası, çölü, iklimi aynı.. İkisi de Arap ve Berber karışımı toplumlar. Arapça baskın dil ve Fransızca yaygın. Problem, birinin ABD yandaşı krallık, diğerinin bağımsız cumhuriyet olmasında.
Fas Krallığı, ABD’nin güdümünde. Askeri bütçesinin büyük kısmını ABD şirketlerine aktarıyor. Sokakta jandarması bile Amerikan Jeep’lerine biniyor. Agadir’da sahilde yürüyorsunuz, turistik tesislerdeki bayraklar Amerikan, Fransız, Hollanda ve Fas bayrakları... ( Oysa 1 tane Amerikalı turist görmedim). Fas, Fransa’dan bağımsızlığını savaş ile değil anlaşma ile kazanmış ve halen sömürge sistemi farklı şekilde devam etmekte. Fas bağımsızlığını kazandıktan (verildikten) sonra sınırlarını genişletmek için Fransa desteği ile Ekim 63’te Cezayir’e saldırıyor ve Kum Savaşı’nı yapıyorlar ( Büyük savaş değil, çöllük olan sınır bölgesinde birkaç ay süren çatışma denebilir, birkaç yüz kişi ölüyor, sınır değişmiyor). Bu çatışmada Cezayir’in yanında Mısır ve Küba duruyor.
Cezayir ise savaşarak ve büyük bedeller ödeyerek Fransa’dan bağımsızlığını kazanmış. (Menderes dönemi Türkiye’sinin Cezayir’in Fransa’dan bağımsızlığına karşı BM’de veto kullanması, bunca sene sonra hala bütün milletimizi utanca boğmaktadır). Cezayir, Arap sosyalizminin hala canlı olduğu bir ülke ve Rusya ile geleneksel olarak ilişkileri iyice. Silah alımları genelde Rusya’dan ve Fas’ın aksine en büyük ithalat partneri Fransa ve İspanya değil Çin.
Ekim 75’te, 2.Hasan Krallığı döneminde, 300 bin Faslı, İspanya kontrolünde olan, o dönemde dünyanın en büyük fosfat rezervleri bulunmuş olan ( ve Arap olmayıp berberi halkı olan) Batı Sahara’ya doğru kralın yönlendirmesiyle yürüyüşe geçiyor. ( Ordu değil, 300 bin sivil). Muhtemelen danışıklı dövüş şeklinde İspanya bölgeden çekiliyor. Moritanya ile Fas arasında bölge paylaşılıyor, daha sonra Moritanya direnişçilere ( Polisario Cephesi) yenilerek çekilince Fas direnişçileri gerileterek bölgeye hakim oluyor. Cezayir başından beri bu işgale karşı. Cezayir’in bu tutumu bugün de geçerli ve Polisario Cephesi’ni destekliyor.
Batı Sahara işgali konusu, Fas’ın başını çok ağrıtıyor. Afrika birliğinden çıkıyor ve uzun süre geri girmiyor. İşgali yakın zamanda tanıyan ülke ABD oldu. ABD’nin Batı Sahra’yı tanıması karşılığında Fas İsrail’i tanıdı, İsrail’e direk uçuşlar başlattı, temsilcilikler açıldı, ABD’den yeni F-16 uçakları satın alındı ve F-35 alınması için de kongreden onay geçti, anlaşmanın eli kulağında.
Son senelerde Cezayir ve Fas birbirine karşı kullanmak üzere on milyarlarca dolarlık silahlanma yarışına girmiş durumda. Biri ABD den, diğeri Rusya’dan silahları alıyor. ( Arada biz de Fas’a birkaç Bayraktar SİHA satmışız)
Cezayir gazını İspanya’ya bağlayan biri direk, biri Fas üzerinden iki aktif gaz boru hattı var ve Cezayir, Fas üzerinden olan hattın gelecek ay bitecek olan kontratını uzatmama kararı aldı. Bu da Fas’ın gaz tedariğinde sorun yaratacak ve boru hattı geçiş gelirini ortadan kaldıracak.
Fas ve Cezayir arasındaki 1400 km kara sınırının 94’ten beri kapalı olması ve diplomatik ilişki olmaması her iki ülkenin ekonomik büyümesini önemli ölçüde azaltıyor ve her iki ülke de bu izolasyondan ekonomik zarar görüyor.
İki ülke arasında orman yangını sabotajı iddiaları, Cezayir’deki Kabylie bölgesindeki Berberi ayrılıkçı hareketlerin, Kuzey Fas’ta Rif dağlık bölgesindeki benzer hareketlerin taraflarca desteklenmesi gibi tatsızlıklar mevcut.
Fas’ta sokakta vatandaşa sorduğunuzda Cezayirlileri kardeşleri olarak görüyorlar ve sorunun sadece politikacılar tarafından yapıldığını söylüyorlar (haklılar). Fas’ta konuştuğum herkes lafı er veya geç Erdoğan’a getiriyor. RTE hala iktidarda iken bu kredibiliteyi Kuzey Afrika’da etki artırmak için kullanmak gerekir.
Türkiye bu krizi çözebilir ve bu iş için en uygun pozisyonlanmış ülke Türkiye’dir. RTE’nin iki ülke liderini ( Fas Kralı ve Cezayir Cumhurbaşkanı) çağırması lazım. Beştepe olur veya Dolmabahçe olur fark etmez. Cezayir ile hem politik ilişki iyi hem halklar arası ilişki iyi yani davete icabette sorun olmaz. Fas Kralı ile muhtemelen ilişkiler limoni ancak halklar arası durum iyi. Toplantıda Fas Kralı masaya bir şey koymayacak sadece masadaki sunulan faydaları alacak bu yüzden gelmeme riski yok. Barışı elinin tersi ile iterse zaten halkına karşı zor duruma düşer. Kabaca şu kıvamda bir anlaşma yapılması lazım:
Fas, Cezayir’in iç işlerine karışmama sözü verecek, orman yangınıymış, Kabylie bölgesindeki ayrılıkçı hareketlermiş, bu konuları desteklemeyecek. Kabylie konusunda Afrika Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatının kararını destekleyeceğini ve sorun varsa çözümün orada aranacağını kabul edecek.
Cezayir tarafı, Batı Sahra konusunu provoke etmeyeceğini beyan edecek, işgali kabul etmeyecek ancak çözüm için Afrika Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı kapsamında çözümün aranmasını kabul edecek. Sınırlar açılacak, karşılıklı elçiler çalışmaya başlayacak, karşılıklı ticaret başlayacak, Fas üzerinden geçen gaz projesi en az 1 sene uzatılacak. Fas ve Cezayir arasındaki demiryolu hattında yük ve yolcu taşımacılığı seferleri başlayacak.
Bunlar barış için yapılması gereken minimum işler. Görüldüğü üzere bu kıvamda bir anlaşma ile Fas masaya hiçbir şey koymadan önemli bir ekonomik fayda elde edecek. Cezayir de aynı şekilde ekonomik fayda elde edecek. Yıllardır savunduğu bazı tezleri yumuşatması gerekecek ancak arada RTE olduğu için politikacılara bunun faturası olmayacaktır. Türkiye ise bu işten Kuzey Afrika’da ve genel olarak Afrika’daki “barış yapıcı” imajı ile politik puan kazanacak. Avrupa’nın Afrika’daki politik gücü bir nebze zayıflayacak, Türkiye’nin bir nebze artacak.
Bu anlaşmanın başarılması için masada Türkiye’nin taraflara vereceği temel mesaj: “Barış için ben ne gerekiyorsa yapacağım” mesajı olmalıdır. İki taraf direk ilişkiden kaçınırsa, sınırları ticaret için açmak istemez ise sınırda bir serbest bölge kurulur ve Türk firmaları ticarette aracı olarak iki tarafın dolayı İlişkisini sağlayabilir. TCDD iki taraf arasındaki mevcut hatta işletmecilik yapabilir. Diplomatik ilişki konusunda Türkiye her iki tarafa diyalog kolaylaştırıcı diplomat atayabilir. Sorunlu berberi bölgeleri için gerekirse gözlemci atayabilir. Orman yangını konusunda İHA’lar ve uydular ile gelişmiş erken tespit sistemlerini devreye alabilir. Türkiye ilgili sorunların çözümü konusunda stratejik ortağı olduğu Afrika Birliği ve üyesi olduğu İslam İşbirliği Örgütünde arabulucu rolleri üstlenebilir.
Bir de Cezayir ve Fas arasında “yapılsa ne iyi olur” denecek ilave fırsatlar var.
1) İki ülke arasındaki direk uçuşların başlatılması veya artırılması
2) Karşılıklı ticareti artırıcı gümrük tarifelerinin belirlenmesi
3) İki ülke limanları arasında deniz ticaretini kolaylaştırıcı anlaşmaların devreye alınması
4) İsrail firmasının sosyal medyayı ve telefon görüşmelerini dinleyen casus yazılımı Pegasus’un müşterisi olan Fas Kralı’nın Cezayirli politikacıları ve kendi saray ve siyaset çevresini dinlediği haberleri basına yansıdı. Cezayirli politikacılara ve vatandaşlara karşı bu casusluk faaliyetlerinin durdurulması gerekiyor.
5) Sipariş edilmiş ancak teslim alınmamış silah siparişlerinin iptal edilmesi. Özellikle Fas’ın ABD’den milyarlarca dolarlık helikopter, savaş uçağı siparişinin iptal edilmesi. Fakir Fas halkının milyarlarca dolarının Amerikan silah tüccarlarına kaptırılmasının anlamı yoktur. Karşılığında iki ülke arasında “saldırmazlık” türü bir anlaşma Türkiye garantörlüğünde imzalanabilir.
Cezayir ve Fas ilişkisinden bağımsız olarak Türkiye, Fas politikaları konusunda neler yapabilir?
FAS POLİTİKA ÖNERİLERİ:
1) Fas halkı İstanbul’u ziyaret etmek istiyor. THY’nin Kazablanka ve Marakeş uçuşları var ancak önemli bazı Fas şehirlerine İstanbul’un hala direk bağlantısı yok. Fas halkının İstanbul’a gelmesi için bu bağlantılar gerekli. Agadir bağlantısı en önemlisi daha sonra Rabat/Sale, Tanger ve Fes geliyor.THY yeni uçak yatırımı yapmadan, mevcut uçakların havalimanında “yatış süresini” azaltarak bu hatları geç saatlerde ve düşük frekansta dahi olsa devreye alabilir.
2) Ben İstanbul’dan Marakeş e üçtüğunda uçağın ancak çeyreği dolu idi. Marakeş gibi büyülü ve uluslararası çekim merkezi olan şehir uçuşunda, aktarma yolcusuyla dahi uçağın doldurulamaması anlaşılır şey değil. THY nin mega hub modelinin esprisi tam olarak bu durumlarda uçakların boş uçmaması ve yüzlerce destinasyondan aktama yolcu ile hatların beslenebilmesi. Nerede bu yolcular? Türklere vize de istenmiyor.. Üstelik Marakeş deki yerliler İstanbul’a gitmek istiyor ama uçak biletlerinin pahalılığından şikayetçiler.. Diğer tarafta uçaklar boş uçuyor.. Havalimanı işletme masrafları havalimanına gelen yolculara eşit bölünüyor ancak bu adil mi? Yıllık 40 bin dolar geliri olan Fransız ile 5000 dolar geliri olan Faslının aynı İstanbul terminal ücretini ve aynı uçak bilet parasını ödemesi adil mi? Bu konularda hem Türkiye, hem Fas tarafınca havacılık maliyet kalemlerinin incelenmesi ve akıllıca düzenlenmesi gerekli.
3) Türk milletinin son yıllarda uluslararası politikaya ilgisi arttı. Medyada bu gelişime destek verdi. Bunlar toplumsal kalkınmada ve milli birliği sağlamada önemli gelişmeler. Magreb bölgesi politikalarına da milletin ilgisini artırmak, bölge haberleri, tartışma programları, basılı yayınlar ile desteklemek gerekli. Magreb bölgesine etki etmek konusunda Türkiye’nin rakibi Fransa’dır. Türkiye bu bölgeye ilgisini artırmalı, daha çok turist göndermeli, işadamı göndermeli, gazeteci göndermeli, yatırım yapmalı, Fransa’ya daha dişli bir rakip olmalı ve Fransa’yı bölgeye aynı etki seviyesini koruyabilmesi için daha çok kaynak aktarmaya zorlamalıdır.
4) Fas Kralı birçok Fransız ve Amerikalı firmasının Fas bölgesinde ticari ortağı. Krallık Fas’ta belki birkaç sene içinde yıkılacak veya daha sembolik bir yapıya dönüşecek belki onlarca sene devam edecek bilemiyoruz. Her iki durumda da Türkiye’nin kazanacağı bir politika gerekli ve Fas Kralı ile yakın ilişkiler kurulması ve ticari işbirlikleri yapılması bu açıdan anlamlı olabilir.
5) Fas’ın ithalatının 30% kadarı İspanya ve Fransa’dan yapılmakta, sadece 5% kadarı Türkiye’den yapılmaktadır. Bu oranı en az 10% seviyesine çıkartacak şekilde ticaret ve rekabetçilik gücü artırılmalıdır. Özellikle Akdeniz’deki küçük ve ucuz limanlarda ticaret yapılmasının sağlanacağı bir model iş görebilir. ( Çin dev gemiler ile dev limanlarda pahalı ve yavaş operasyon yapmak zorunda çünkü Süveyş kanalından küçük gemi geçirmek ekonomik olmuyor)
6) Fransa hemen tüm markaları ile Fas pazarında. Total’den Carrefour’a, LaFarge’dan Renault’a, Danone, Decathlon, Orange telecom, en büyük üç Fransız bankası vs. hepsi Fas’da mevcut. Özellikle Carrefour, Auchan gibi perakendeciler üzerinden yüzlerce Fransız üreticisinin mali pazarlanıyor. Türkiye’den BİM var ancak BİM üzerinden Türk tedarikçilerinin desteklenmesi için daha büyük mağaza formatlarının yaygınlaştırılması gerekli.
7) Agadir gibi tatil bölgelerinde hem inşaat sektörü hareketli hem otelcilik hizmetleri konusunda fırsatlar mevcut. Türkiye küçük kuru yük ve konteyner gemilerini Fas limanlarına düzenli seferler kapsamında yanaştırabilirse inşaat sektörümüze bu bölgede ekmek çıkacaktır.
8) Fransızlar Fas’ın hızlı tren hattını kurdular ve bu hattı uzatma çalışması yapıyorlar. Tanca, Rabat ve Kazablanka hızlı tren ile bağlandı ve hat Marakeş’e uzatılmakta. En önemli şehirleri yakında bağlanmış olacak. Bunlar akıllıca projeler. Hızlı tren derken bizdeki gibi hızlı tren demiyorum. 320 km/h yapan trenler bunlar yani sahici hızlı tren. Türkiye, hızlı trenin kendisini henüz yapamıyor dahi olsa, hat ve elektrifikasyon mühendislik hizmetlerini yurtdışına satabiliyor olmalı. Fas ekonomisinin sekiz katı büyüklüğündeki Türkiye ekonomisinin hala İzmir, Antalya gibi en önemli şehirlerine hızlı treni bağlayamamış olmasını bu bağlamda sorgulamalıyız. ( Hatta Antalya’ya normal tren dahi bağlanamadı).
9) Fas’ın en büyük futbol takımı olan Raja Kazablanka takımı dahil olmak üzere stadyumlarda on binlerce taraftar ile söylenen Filistin ile dayanışma şarkıları, siyasetçilerin hırsızlığının yolsuzluğunun eleştirildiği şarkılar, toplumsal baskıların eleştirildiği şarkılar “siyasi uyarı” niteliğinde. Bir yandan Fas yönetimi İsrail ve Amerika ile safları sıkılaştırıyor bir yandan statlarda Filistin şarkıları söyleniyor.. Bu durum böyle devam edebilir mi? Faslılar için futbol önemli bir sosyal fenomen. Türk takımları ile Mağrip takımları arasında dostluk maçları düzenlenmesi uygun olacaktır. ( Hatta Fas, Cezayir ve Türkiye birkaç da oyuncu değiştirerek üçlü bir dostluk turnuvası yapabilir.)
10) Yeni atanacak başbakan A. Akannuş iş dünyasına yakın, tarım, balıkçılık, petrol ve gaz işlerini bilen birisi. Bu konularda Türk firmaları ile işbirliği potansiyeli olabilir. Tarım konusunda Fas’daki en büyük problem sulama sistemleri ve su kaynakları konusu. Bu konularda Fas’ın İsrail bağımlılığını azaltacak politikalar devreye alınabilir.
11) Batı Afrika ülkeleri ve Fas için çok önemli bir proje Nijerya gazinin Fas üzerinden İspanya’ya aktarılması projesi. Nijerya gazını Avrupa’ya taşıyacak olan trans Sahara projesinin Nijer ve Cezayir üzerinden geçmesi planlandı. Bu proje güvenlik sorunları sebebiyle gecikmeli durumda ve son yıllarda bu projeye alternatif olarak Batı Afrika ülkelerinden dolaşarak İspanya’ya ulaşacak bir gaz hattı projesi gündemde. Türkiye’nin TPAO üzerinden Nijerya gazi boru hattı projelerine ortak olması bölgedeki etkinin artırılması için faydalı olabilir.
12) Marakeş’deki Riad olarak adlandırılan özel mimarili ( İç avlu, çiniler, köşe koltukları, ahşap kapı pencere ve demir sürgüler, havuz, bitkiler, merdivenler, teras vs.) yapıların İstanbul’da hem butik otel olarak hem sosyal alan tasarımı olarak büyük talep göreceği aşikar. Yapı yönetmeliğimizde bu tür estetik yapıların inşa edilebilmesi için düzenlemeler düşünülebilir. ( İç avlu kullanımlarının ve genel olarak Riad tasarımlı yapıların imar alanı hesabında dezavantaj yaratmaması gibi)
13) Fas’ta geçen para dirhem. 1 dirhem yaklaşık 1 TL. Bozuk para olarak 5 dirhem ve 10 dirhemlik madeni paralar yaygın. Türkiye’de neden 10 ve 5 TL madeni paramız yok? Döviz maliyeti olan, hızlı yıpranan banknotlar yerine dayanıklı ve yerli imalat madeni para neden kullanılmıyor?
14) Fosfat rezervleri konusunda Fas ve işgali altındaki Batı Sahra, Dünya rezervlerinin 75% gibi inanılmaz miktarına sahip. Fosfat demek gübre demek yani tarım demek. Türkiye dünyanın önemli fosfat ithalatçıları arasında. Fosfat tedariği politikaları konusunda Fas ile ilişkiler gözden geçirilebilir.
15) Madem Fransız ve Amerikalılar Faslıları bu kadar seviyor neden vize engeli ile ülkelerinden uzak tutuyorlar? Oysa Fas gençliği işsizlikten kırılıyor ve Avrupa’ya, Amerika’ya göçmek istiyor. Buyursunlar açsınlar sınırları, milyonlarca Faslı gençte “müttefik” ülkeleri rahatça ziyaret edebilsin. Avrupalı, Amerikalı vizesiz Fas’a geliyor ama Faslı Avrupa’ya gideceği zaman 7 ceddinin bilgisi ve banka hesapları soruluyor. Bu konularda Fas içinde gerekli farkındalık çalışmalarının yapılmasında fayda olabilir.
16) Fas, Batı Sahara’da Polisario hareketi ile mücadele ederken Fransız ve İsrail dronlarını kullanıyor idi. Bayraktar TB2 satışı ile Türk dronaarı da devreye alınmış olundu. Bu satışın Türkiye ile çok iyi ilişkileri olan Cezayir’in hoşuna gittiğini sanmıyorum. Ayrıca Polisario hareketinin Fas tarafından bombalanması Türkiye’nin ne kadar çıkarına? Satış bedeline baktığımızda öyle çok matah rakamlar da değil. Sedat Peker’in Fas üzerinden BAE’ye geçtiği biliniyor ve satış anlaşması bu doenmde yapıldı. Türkiye’nin tek bir suçlunun iadesi gibi basit bir konuda önemli jeopolitik çatışmaların muhtemelen yanlış cephesinde pozisyonlanması sağlıklı bir politik seçim midir? Ayrıca sonuca bakıyoruz hem Türkiye bu satış ile Cezayir ve Polisario cephesini karşısına almış hem Sedat Peker BAE’ye teslim edilmiş. ( Aydınlık’a göre 56 yılındnaberi Fas, İsrail’in K.Afrika’daki operasyonları için merkez olarak kullanılıyor ve bu kaçırma Mossad işi. Bk. Ek1).
17) Fas ve Türkiye arasında 2004’te imzalanan STA ile beklendiği üzere Türkiye ticaret fazlasını artırdı. Özellikle Türk konfeksiyon firmaları Fas’ta zincir mağazalar açtılar ve başarılı oldular. Ancak Türkiye’ye bu anlaşmanın revizesi dayatıldı ve konfeksiyon ürünlerinde yapılan onca yatırımdan sonra 2020’de tekrar gümrük vergileri yükseltildi. Peki bunca firmanın yaptığı yatırım ve kaybettikleri rekabet gücü ne olacak? Türkiye AB ile yaptığı STA ‘nın karşılığında on milyarlarca dolar açık verdi, büyük miktarda serveti Avrupa’ya akıttı ve hala anlaşmayı düzeltemedi. Oysa Türkiye lehine çalışan anlaşmalar çok kolay bozulabiliyor. Birilerinin ülkeyi fakirleştiren bu beceriksizliğin hesabını vatandaşa vermesi gerekli. Ayrıca davul zurna ile yapılan anlaşmaların sessiz sedasız değil, yine davul zurna ile düzeltilmeleri uygun olur.
18) Türk kahvesi kültürü Fas’a gelmemiş. “Kafe Amerikano” ise gelmiş. Bu eksikliğin düzeltilmesi için oteller başta olmak üzere gerekli pazarlama faaliyetleri yapılmalı.
19) THY eğer futbola pazarlama bütçesi ayırmak istiyorsa, Avrupa kulüpleri değil Afrika kulüplerine pazarlama bütçesini aktararak daha büyük fayda elde edebilir. TFF’nin de genç Afrikalı futbolcu yeteneklerin Türk kulüplerinin yabancı kontenjanına ve yetiştirme kadrolarına alınmasında, orta yaşlı Avrupalı isimlere nazaran pozitif ayrımcılık yapması faydalı olabilir.
KRALLIK
Fas dışından biri olarak ben Fas’taki ekonomik ve siyasi problemleri ülkenin üst yönetim organı olarak Krallığa bağlama eğilimindeyim. Ancak konuştuğum kadarıyla Faslılarda durum tam böyle değil. Ortada politikacıların yolsuzluk ve yozlaşmasından şikayet var ancak konu Krala kadar uzatılmıyor. En azından Kralın resimlerinin altında klimalı odada konuşurken uzatılmıyor. Biraz “O iyi ama çevresi kötü” söylemi mevcut. Belki Kral’ın peygamber soyundan olduğu kabulü ile ilgili veya belki de bu işin arkasında başarılı toplum mühendisliği projeleri var ve olumlu işler krala, olumsuz işler milletvekillerine, bakanlara yükleniyor. Belki de gerçekten Krala karşı büyük bir sevgi var bu bulutlu bir konu pek anlayamadım doğrusu.
Bir de olaylara Kraliyeti savunan bir pencereden bakmayı deneyelim. Bu perspektife göre mevcut Kral M6 babasından çok daha yumuşak başlı ve halk için çalışan bir kral. Otoyollar, hızlı tren hatları ile şehirler birbirine bağlanıyor, tekstil gibi geleneksel bir endüstrinin yanında otomotiv montaj işi çok büyüdü ve hatta fosfat ihracını da geçerek ülkenin bir numaralı ihraç sektörü oldu, turizme büyük önem veriliyor ve iyi gidiyor, iç güvenlik hayli başarılı şekilde ülkede güvenliği sağlıyor..
M6’nın babasının insan hakları sicili hayli sorunluydu. Ancak bu bölgede, hele ki soğuk savaş döneminde kabul etmek lazım kral olmak ta kolay değil. Babasını önce 71’de Libya destekli askeri darbe teşebbüsü ile indirmeye çalıştılar sonra 72’de kendi (Fas) savaş uçakları Kralın uçağına havada saldırdı ve Kral delik deşik uçağın kokpitine geçip “ateşi kesin gaddar oldu” anonsu yaparak kurtuldu. Baba Kral, muhaliflerini ortadan kaldırmada da hünerliydi. 65’te Mossad operasyonu ile Paris’te politik rakibi Mehdi Ben Barka ortadan kaldırıldı. Binlerce Fas vatandaşı baskı ve zulüm yaşadı. Uzun sözün kısası Fas Krallığı’nın ABD, Batı ve İsrail ile müttefikliğe varan ilişkileri dünden bugüne oluşmadı, Krallığın kuruluşundan beri mevcut. Cebelitarık boğazına hakim, Atlantik ve Afrika’nın stratejik bir köşesinde Müslüman bir toplumun Batı’nın kontrolünde kalması önemli.
Soru şu.. Acaba M6’ya hem Müslüman dünya ve kendi halkı ile hem doğu ulusları ile daha iyi ilişkiler kurma ve bölgede ABD’nin jandarmalığını yapma durumundan vazgeçme fırsatı verilse bu fırsatı değerlendirir mi? Muhtemelen Fas için en sağlıklı gelişim yolu bu yol. Türkiye, Cezayir başta olmak üzere Fas’ın komşu ve kardeş ülkelerinin Fas Krallığını daha dengeli politikalar yürütmesi konusunda cesaretlendirmesi ve “kuşatılmış, ABD’ye mahkum “ psikolojiden çıkmasına yardımcı olması lazım.
FAS VE YAHUDİLER
Fas’ın bugününü anlamak için ve İsrail’e karşı olan bazı Arap ülkelerinden ayrışan tutumunu anlamak için 1940’lara gitmek gerekiyor. İsrail kuruluşu öncesinde, Müslüman ağırlıklı ülkeler içindeki en büyük Yahudi nüfusu Fas’ta. ( 250 bin civarı). Bugün ise 3-5 bin kişi kalmış durumda. Kimi İsrail’in kuruluşu sırasında, kimi sonraki dönemlerdeki İsrail-Arap savaşları sırasında yoğun olarak İsrail’e ve kısmen Fransa’ya göç ediyorlar. İsrail Devleti bir dönem Fas’tan göçecek her Yahudi için Fas’a para ödüyormuş. Bugün itibariyle İsrail nüfusunun 5% kadarı Fas kökenli ve içlerinde önemli mevkilerde devlet adamları da mevcut.
D.Trump, bazı Arap ülkeleri ve İsrail’in ilişkilerinin normalleştirilmesi için kesenin ağzını açmıştı. Fas’ta bu trene atladı. Zaten gizliden gayet iyi olan ilişkiler konu komşuya da resmen ilan edilmiş oldu.
Geçende Marakeş’te Berberi bir Faslı ile Berber kültürü hakkında konuşuyordum. Konuştuğum diğer Berberiler Sahara ve Kuzey Afrika’nın yerel halkı ve kökenlerinin bu bölge olduğunu söylüyordu. Bu işe Berberilerin kökenlerinin Yemen olduğunu söyledi. Abecelerinin Yahudi abecesine benzediğini söyledi. Acaba Berberilerin kimliği konusunda bir sosyal mühendislik çalışması mı yapılmış? Berberilerin bir kısmının kendilerini Yahudilik ile ilişkilendirme çabası doğal bir fenomen mi? Günün sonunda Kuzey Afrika ülkelerindeki etki mücadelesinde Berberi halkının desteği belki de en önemli husus olacak.
Mustafa Kemal’in İtalyanlara karşı Trablus cephesinde büyük başarı ile örgütlediği çeşitli kavimler sayesinde bölgede önemli çatışmaların kazanıldığını hatırlamakta fayda var.
Biraz yazının politik seviyesini düşürelim ve turistik bilgiler verelim.
MARAKEŞ VE AGADİR
THY Fas ta sadece Kazablanka ve Marakeş’e direk uçuyor. Kazablanka büyük şehir, Marakeş ve Agadir turistik merkezler.
Agadir bildiğimiz Antalya kıvamında. Uzun ve geniş kumsal, arkasında bir sürü otel. Şehir Berberi şehri. Fiyatlar Türkiye ile hemen hemen aynı. Bölge argan ağaçları ve yağı ile ünlü. Yakınındaki Taroudant şehrinde eski Fransız başkanı J. Chirac’ın oteli “La Gazelle D’Or” ( Altın Ceylan) var.
Asıl olay Marakeş’te. Özel bir şehir. Küçük çocuklu aileler ile gitmeye pek uygun değil. Berberi şehri ancak Arap etkisi yüksek. Marakeş’e gidenlerin önemli bölümü şehirden nefret ediyor ve bir daha gelmiyor. Küçük bölümü ise çok seviyor ve sık sık geliyor. Turistlere yürüyen para torbası muamelesi yapılıyor ve ısrarlı bir ürün satma ve kazıklama güdüsü var. Türk olduğunuzu öğrenince kazıklama güdüsü azalıyor. Taksi dahil hiçbir şeyin standart fiyatının olmaması ve pazarlık usulü olması yorucu bir durum. Bu şehre Arapça veya Fransızca bilen birileri ile veya tur ile gitmekte fayda var. “Medina” denen eski şehir merkezinde “Riad” denen otele çevrilmiş eski asilzade evlerinin mimarisi İstanbul’da bir çok bölgeye uyarlamaya müsait ve hayli özel yapılar. Marakeş’te baskın turist grubu Fransız ve Hollandalılar. Riadların birçoğu Fransızlara ait.
Fas hükümetinin turistik potansiyeli gelire dönüştürmek için her şeyi yaptığını söyleyebiliriz. Çöl safarileri, Berberi çöl köylerinde konaklama, atv ve buggy gezileri, kumsallar, otantik yemekler, Atlas Dağı yürüyüş gezileri, turiste satılabilecek türde halı, kilim, incik boncuk satışı, çeşitli park ve atraksiyon biletleri, otel geceleme vergisi, sahilde şezlong, her fırsatta turist kazıklama vs. yapılabilecek her şey yapılıyor.. Turiste satılacak ürün ve hizmetler genelde turist fiyat tarifesine uygun satılıyor. Aslında bir dönem Türkiye’nin halinden pek de farklı olmadığını söyleyebiliriz. Uyuşturucu konusuna fazla değinmeyeceğim ancak uyuşturucu problemi çözülmüş bir problem değil. Güvenlik konusu ise çözülmüş bir problem. Ülke polis devletine yakın bir seviyede, yollarda polis kontrol noktaları var. Marakeş’den Agadir’a kadar 3,5 saatlik yolda 4 kontrol noktasından geçtik. Şehir giriş çıkışları ve Atlas dağı geçişlerinde kontroller var. Turistler için güvenlik sorunu yok zaten turiste saldırmanın bir motivasyonu da yok.. Bir gün şiddet olursa, zengin ve fakir arasındaki farktan, belirli kesimlere baskıdan ve yöneticilerin beceriksizliğine olan tepkiden olabilir.
Ekler: