Trump, durup durup yeni bir gündemle ortaya çıkıyor. Çin ve AB ile markalar üzerinden ticaret savaşına giren ABD’nin bu tavırları aslında, yaratılmak istenen beklentinin aksine korumacılığın ve ticari rekabetin boyutlarının artarak kızışacağını bize anlatıyor.
Bir tarafta kaynak sıkıntısı büyüyen, öte tarafta AB pazarı bağımlılığı yükselen, sattığı üründe katma değer sorununu bir türlü aşamayan ve en önemlisi şu an göz ardı edilse de stoktan ihracat yapan Türkiye yeni bir sorunla daha karşı karşıya...
ABD, Türkiye’yi Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi Programı’ndan çıkarmak istediğini açıkladı. Bunun Türkçe tercümesi girmeye çalıştığımız Amerikan pazarına artık gümrük duvarlarının üzerinden atlayarak sızmaya çalışacağımız.
ABD pazarında ne kadar olduğumuz ayrı bir tartışma konusu olsa da, bilhassa yazılım başta olmak üzere bazı sektörlerimiz adına potansiyel bir özellik taşıdığına vurgu yapmak gerekir. Daha önce çelik gibi bazı sektörlerde yaptırımlar konuşulurken, şimdi uluslararası rekabette tarife dışı engel olarak nitelendirebileceğimiz bu yaklaşım, düşünüldüğünden daha anlamlı.
Bizimle beraber Hindistan’ın da Turmp’ın mektubunda yer alması, sanki bana yazılım sektörü odaklı bir önlem olduğu izlenimini veriyor. Yanılıyor olabilirim ama her şeyden önce bunun sonuçları olacağını düşünmek gerekir.
Elbette işin jeopolitik dünya dengeleri açısından bir aba altından sopa gösterme durumu da var. Yani Ortadoğu’da yaklaşımlarımızda, ABD kibarca yeni bir uyarı yaptı. Üstelik bu eğiliminin gerekçesini de ‘biraz alaycı’ bir biçimde gerçekleştirdi.
Gerekçe olarak dedi ki: “Türkiye artık gelişti. Gelişmekte olan ülkeler ile aynı haklara sahip olmasına gerek yok. Madem yeterince güçlü artık rekabet etsin.” İşin en yalın anlatımı bu. Oysa çok iyi biliyoruz ki gerçek böyle değil. Ama bunun gerekçe olarak gösterilmesi, “seni dolarımla döverim’den çok farklı bir anlam taşımıyor.
Diyelim ki ABD pazarına girişimiz zorlaştı. Ne olur? Öncelikle bu diğer pazarlarda da tartışılmaya açılmamız sonucu getirir. Ayrıca gelişmekte olan ülkeler sınıfından gelişmiş ülkeler sınıfına geçmemizin yolunu açar.
Bu ilk planda sevinilecek bir durum olarak gözükse de, gerçekle bağdaşmayacağı için reel sektörünüzün rekabet edebilirliğinden, bazı uluslararası konularda size salma çıkarılmasına kadar sonuçları da beraberinde getirir.
Nitekim sürekli geliştiğimizi anlatan iktidardan da hemen bu tavra itiraz geldi. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan yapılmak istenenin iki ülkenin ticaret anlaşmalarında gösterdiği tavırla çeliştiğini söyledi. Yani ‘aslında biz o kadar da gelişmedik’ demeye çalıştı.
Güler misin, ağlar mısın ama Trump’ın bu konuda uygulamaya geçmek yerine, sadece eğilim göstermesi sanki yeni bir talep ve pazarlığın habercisi gibi. Bakalım bu iş, başımıza ne işler açacak?
Çetin Ünsalan