2020 yılının Nisan ayı; yani pandeminin en sert yaşandığı dönemlerden biri. Bu süreçte ekonomi durmuş; sağlığa hizmet veren bir kaç kalem ve önceki siparişlerini teslim etmek zorunda olan kısıtlı sayıda fabrika dışında her yer kapalı.
Hizmet sektörü, neredeyse tamamen sıfırı çekmiş. Her ne kadar elektronik ticaret üzerinden bir coşku verilse de, normal süreç içerisindeki hacmin çok altında kaldığımız açık. Yine bu dönemde işten çıkarmalar yasaklanmış. Ama biliyoruz ki ücretsiz izin ile başlayan bir süreçte çoğu insan işini kaybetmiş.
Kayıt dışı çalışanların durumu zaten vahim. Gündelik para kazananlar ise, sıfır noktasında. 10 sene öncesinden değil, birkaç ay öncesinden bahsediyorum. Her şeyin çabuk unutulduğu ülkemde, hafızanın bu kadar kısa bir zaman öncesi için yerinde olacağını varsayıyorum.
Haziran başında normalleşmeye geçilmesine rağmen, tam randımana dönmeyen bir dönemin içindeyiz. Turizm başta olmak üzere hizmet sektörü kötü dönemlerinin bile çok ötesinde. İhracat yüzde 40’lara varan bir azalış yaşamış.
Sadece bizde değil, tüm dünyada bir resesyondan bahsediliyor; maliyetler artıyor; ama iş hacmi pandemi öncesindeki durumu bile yakalayamıyor. Zaten bu nedenle işten çıkarmalar bir dönem daha uzatılıyor.
Ama kimse iflasların hesabını yapmıyor. Daha yeni 56 yıllık bir firmanın, üstelik marka olmuş bir firmanın iflas onayını yaşadık. Bunları canınız sıkılsın diye paylaşmıyorum. Lakin vicdanınıza sesleniyorum. Böylesi bir ortamda işsizliğin azalması mümkün mü?
TÜİK bunu başardı. Yıllık bazda artış verse bile, Nisan 2020 itibariyle işsizliğin 427 bin kişi azaldığını açıkladı. Bu kişi sayısı size anlam ifade etmeyebilir. O yüzden muhakemeyi şöyle yapmanızı öneririm. Her yıl üniversiteden mezun olup, iş talebiyle ortaya çıkan genç sayısının neredeyse yarısı. Bundan sonrası bence kişilerin aklıyla alay etmeye girer.
Sorunları ortaya koyup, çözüm yollarını tartışacağımıza saçma bir rakam üzerinden işsizliğin düştüğüne inanmamız isteniyor. Bence artık sınırlar aşıldı. Çünkü bir gömleğin düğmesini yanlış iliklediyseniz, sonunu getiremezsiniz. O zaman da gerçek dışı ifadeyi, bir başka dışı ifadeyle örtmeye çalışırsınız. Tıpkı fıkradaki gibi:
“Bir kazanın kaymakamını yemeğe çağırırlar. Yemeğe kaymakam yazı işleri müdürünü de yanına alarak gider. Bunun nedeni kaymakamın fazla palavra atmasıdır.
Kaymakam yazı işleri müdürüne gitmeden önce şöyle der: Ben fazla atarsam ayağıma ip bağlayacağım, ipin bir ucunu sana vereceğim. Sen de çekersin, ben de anlar söylediklerimi düzeltirim.
Yemekten sonra av muhabbeti açılır ve bizim kaymakam dayanamayıp av maceralarını anlatmaya başlar: Bir gün dağda avlanırken önüme 50 kurt çıktı ve ben çiftemi çekip 30 tanesini vurdum.
Yazı işler müdürü ipi çeker. Kaymakam: ‘30 tane yoksa bile 20 tane vardı’ der. Yazı işleri müdürü yine ipi çeker kaymakam: ‘20 tane yoksa bile 15 tane vardı’ diye düzeltir. Yazı işleri müdürü ipe asılıp çekmeye devam edince kaymakam sinirlenir ve ‘Koparsan bile 15’in altına inmem’ der.”
[email protected]