ABD ve AB bugünlerde PKK’yı temize çıkarmanın tatlı telaşı (!) içinde. Bahaneleri hazır! Ne yapalım, İslam Devleti’ne karşı (eski adıyla IŞİD) bir tek onlar sonuç alıcı şekilde savaşabiliyorlar. Suriye’de PYD’nin (PKK’nın Suriye kolu) başarısını gördük. Ne Irak Ordusu ne de Barzani’nin Peşmergeleri İslam Devleti (İD) karşısında tutunabildi! Bu nedenle, PKK’yı da aralarına katarak daha güçlü bir şekilde İD’ye karşılık vermeliyiz!
Genel politika bu. Hükümetlere yakın kaynakların sızdırdığı haberler de bu yönde. Ama resmi düzeyde ABD ile PKK arasındaki bağları, metres ilişkisine benzetebiliriz. Gizli gizli, bazı genel başkanlar ile olduğu gibi otel odalarında değil, yeşil dağların kuytu yamaçlarında buluşuyorlar.
PKK sözcüleri: “Biz Sincar dağına havadan atılan ABD’li danışmanlarla insani krizi değerlendiriyoruz. Çeşitli konularda her yönüyle yapıcı tartışmalar (constructive discussions) yaptık!”
ABD sözcüsü Bayan Marie Harf: “Biz PKK’yı terörist bir örgüt olarak görüyoruz ve terörist örgütle iş yapmayız! Biz Irak güvenlik güçlerine ve Kürt kuvvetlerine yardım ediyoruz!”
Söylenenler böyle ama Batılı güvenlik uzmanları, PKK’nın ABD askeri güçleri ile yakın bir işbirliğine girdiğini, yer, olay ve zaman vererek yazmaya başladı. PKK mensubu Kavar Singali’nin elinde Amerikan yapımı M-16 tüfeği ile verdiği şu demeci naklediyorlar: “Gördünüz, Irak ordusu çöktü, Peşmerge yenildi. Cihadistleri arka arkaya mağlup edebilen bölgedeki tek güç biziz! Bizden çok korkuyorlar.”
France Press haber ajansı yayımladığı Irak’taki askeri konvoy fotoğrafının altına şu notu düşmüş: “Kürtler son günlerde ABD hava gücü ve sancılı bir müttefik olan PKK ile irtibatlı gerillaların desteği ile toprak kazandı. (Kurds gained ground in recent days with the help of U.S. airstrikes and guerrillas linked to the Kurdistan Workers’ Party, or PKK, a controversial ally.)”
Sancılı/tartışmalı müttefik terimini şu nedenle kullanıyorlar.
Aslında hem Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) hem de onun rakibi olan, Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), PKK’nın hiçbir alanda öne çıkmasını ve kendilerine rakip olmasını arzu etmiyorlar. Çünkü güçlenen PKK’nın sözde Kürdistan’ın yönetiminde pay sahibi olabileceğinden endişe ediyorlar. Ama konjonktürel gelişmeler ve daha da önemlisi ABD’nin bastırması ile bir araya geliyorlar.
Batılı bir güvenlik uzmanının şu yorumu da bir hayli ilginç ve dikkat çekici: “ABD ve Batılı müttefikleri, yasalar gereğince terörist örgütlere silah veremez ve onları eğitemezler ama gelin görün ki kendilerini bir anda ortak düşman olan İD ile aynı safta savaşırken buldular!”
Washington Enstitüsü Yakın Doğu bölümünden Michael Knights ise şunları söylüyor: “ABD tabi ki teröristle iş yapmaz. Fakat göz yumacağı, görmezlikten geleceği o kadar çok şey var ki!” Batı her zamanki Batı. Çıkar gördü mü yasa, anayasa, hak, hukuk, kural tanımıyor! Herkesi kör, âlemi sersem sanmaya bayılıyorlar!
Batı’nın Irak’taki harekâtın içine PKK’yı sokması, ona hava desteği bile sağlaması, askeri malzeme yardımı yapması hiç de hayra alamet değil. Diğer taraftan, özellikle Avrupa’daki çevreler gizli kapaklı yaptıkları işleri artık açıkça deklare ediyorlar. Şunu söylüyorlar: “Türkiye PKK ile resmen barış görüşmeleri ve pazarlık yapıyor. Açılım yasaları çıkardılar. Öcalan’ı bile sürecin içine soktular. Şimdi Türkiye bunları yaparken, biz hâlâ nasıl olur da PKK’yı terörist bir örgüt olarak damgalarız. Artık bu durumu düzeltmenin zamanı geldi!”
Sis perdesi içinde karmaşık olayların ardındaki gerçekleri ararken, Yunanistan’ın kuruluş sürecini unutmamalıyız
. O dönemde de Avrupa, siyaset adamları, sanatçıları ve şairleri ile medeniyetin beşiği olarak gördüğü Yunanistan’ı barbar Türklerin (!) elinden kurtarmak için kampanyalar düzenlemişti.
Aslında eylem jeopolitik bir nitelik taşıyordu. Hedef, hem sahte bir Avrupa tarihi yaratmak hem de Avrupa’nın güneydoğu sınırlarına kalıcı bir nitelik kazandırmaktı. Başarılı da oldular. O sınırlar bugün için de geçerli. Tarihlerini Helenizm ile başlatıyorlar.
Avrupalılar propaganda savaşında, Lord Byron olarak tanınan George Gordon Byron (1788-1824) gibi ünlü şair ve yazarlarını bu yönde kullandılar. Byron, bağımsızlık savaşına katılmak için Yunanistan’a geldiğinde, Aristo’ları, Platon’ları, Sokrates’leri bulacağını sanıyordu. Ama karşısında cahil ve vahşi Yunan köylülerini buldu. Hayal kırıklığını içine attı ve 1824 yılında Yunanistan’ın Mesolongi bölgesinde hastalık nedeni ile vefat etti.
Aslında Lord Byron, Avrupa’da tartışmalı bir şahsiyetti. Özel hayatının skandallarla dolu olması, ödemediği borçları, biseksüel yapısı ile uzak durulan bir kişiydi. Ancak Helen topraklarında (!) bir dava (!) uğruna ölümü, onu bir anda Yunanistan’ın bağımsızlığı için kamuoyu oluşturmanın bir numaralı vasıtası yaptı.
Bugün de Batı, etnik kimliği tartışmalı olan Selahaddin Eyyubi’ye (1138-1193) dayandırarak, sahte bir Kürt tarihi yaratmak istiyor. Tıpkı geçmiş dönemde Yunanistan da olduğu gibi, burada da esas olan, Batı ve İsrail’in jeopolitik çıkarları. PKK ile metres ilişkisinin, kısa süre içinde söz yüzükleri takılarak resmiyet kazanmasına kimse şaşırmamalı! Tüm bu gelişmelerin Türkiye’ye etkilerini, fırsat çıktığında başka bir yazı ile inceleriz…
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr