Dilek Ergül İzmirli genç bir anne. Bir hayali vardı. Cumhuriyet kadınının Ata’sına layık olduğunu ispat etmek! Bunun için önüne büyük bir hedef koydu. Küçücük bir yelkenli tekne ile tek başına Atlas Okyanus’unu geçecekti. Bu rüyasını toplumsal bir sosyal proje ile birleştirdi. Bu cesur girişimi, aynı zamanda Darüşşafaka’da okuyan 10 kız öğrencinin 10 yıllık eğitim giderlerinin karşılanmasının da yolunu açacaktı.
Haziran 2014’te 9 metrelik yelkenli teknesi ile Fenerbahçe’den halatları fora etti. Denizde olabilecek her türlü felaket başına geldi. Atlas Okyanusu’na girdiği andan itibaren fırtınalar hiç peşini bırakmadı! Teknenin her geçen gün gücü tükenmeye başladı. Dümen, navigasyon sistemleri tahrip oldu. Dilek Hanım asla pes etmek istemiyordu. Ama 3100 deniz mili kat ettikten sonra küçücük teknenin artık bu yükü taşıyamayacağını anladı. Ve büyük bir üzüntü içerisinde teknesini terk etmek zorunda kaldı. Bir gemiye çıkarak son anda kurtuldu. Hayatta kalması mucize idi!
Yüreğini yelken yapan Dilek Hanım’a kulak verelim: “Okyanus bir semboldü. Sistemin çarklarına teslim olmadan, ev, araba, kariyer peşinde koşmadan, her şeyden vaz geçerek bu yolculuğa çıktım. 12 yaşındaki kızların gelin gitmesine, kızların okutulmamasına isyan ederek bu yolculuğa çıktım!” Kızlara bir öğüdü de vardı: “Hayalinizi kimsenin elinizden almasına fırsat vermeyin!”
Bu eli öpülesi İzmirli genç anne, Cumhuriyet’in en büyük gurur kaynaklarından birisiydi. Denizden imbatla gelen özgürlük rüzgârları ile ciğerlerini, efelerden aldığı ilhamla yüreğini beslemiş, rotasını Ata’sının çağdaş ve aydınlık yoluna çevirmişti. Peçe ve çarşafa hapsedilen kadını özgürleştiren Cumhuriyet’in yüz akı, onurlu bir simgesiydi.
Tülay Babuşcu da bir anne. Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olmuş. Balıkesir’de eczacılık yapmış. AKP’nin Balıkesir milletvekili. Kocası da ziraat mühendisi. Basında yer alan bilgilere göre, özel bitkiler üretiyor ve bunun ticaretini yapıyorlarmış. Bazı iddialara göre, İstanbul Belediyesi de dâhil bazı belediyelere lale satıyorlarmış!Piyasa koşulları ve mevcut rekabet kuralları çerçevesinde bu iş yapılıyorsa, diyecek bir şeyimiz olamaz! Konumuz da bu değil!
Babuşcu Hanım ilginç bir açıklama yapıyor. “600 yıllık İmparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi!” Hızını alamayıp, devam ediyor: “Arkadaşlar reklam arası bitti; film başladı ve 2023’te, isteseniz de istemeseniz de vizyona girecek!”
Eğitim düzeyi ve ticari başarısı göz önüne alındığında,Tülay Babuşcu’yu zeki biri olarak kabul etmeliyiz. Bu düzeydeki bir kişinin, “bulunduğu konuma Cumhuriyet sayesinde geldiğini bilmediğini” düşünemeyiz! Öyleyse bu açıklamalarında samimi olduğunu iddia etsek bile inandırıcı olmaz. Başka maksatlar aramalıyız. Haksızlık etmek istemem ama mevcut verilerle, “kişisel çıkarlarını genişletme amacından başka bir şey” akla gelmiyor.
Eğitimsiz ve bilgisiz bir kişinin doğal iç güdüleri ile yaptığı zalimlik, bu kötülüğü bilinçli olarak yapanlara göre daha insaflı olur. Baskı ve zorlama ile örtünmek zorunda bırakılan, sömürü yuvaları olan tekstil atölyelerinde bir lokma ekmeğe çalıştırılan türbanlı kadınlarımızı suçlayamayız! Onların dramını anlamalıyız! Ama bu bozuk ve vahşi düzeni, onların türbanını ve dini duyguları sömürerek kendileri için bir menfaat kapısı yapanların da karşına dikilmeliyiz!
Cumhuriyetin yarattığı iki farklı kişilik. Bir tarafta Dilek Ergül Hanım, diğer tarafta Tülay Babuşcu Hanım. Birisi Cumhuriyeti yükseltmek ve yüceltmek istiyor; diğeri Cumhuriyeti “90 yıllık bir reklam arası olarak” görüyor. Birisi Kuzey Kutbu; diğeri Güney Kutbu.
Birisi değerleri için ev, araba ve kariyerini elinin tersi ile itiyor; diğeri özel hedefleri için varlık nedeni Cumhuriyeti bile reklam arasına indiriyor. Birisi çocuğuna ilkeli, onurlu ve erdemli yaşamını miras olarak bırakacak, diğeri muhtemelen büyük iş yerlerinin anahtarlarını teslim edecek!
Cumhuriyetçi kesim Tülay Babuşcu’ya çığ gibi büyüyen dev bir tepki gösterdi. Ama Dilek Hanımefendi’yi sınırlı bir çevre dışında kimse tanımıyor. Sadece tepki göstererek hiçbir yere ulaşamayız. Bayan Babuşcu’ya yönelik yergilerin yüzde biri oranında Dilek Hanımefendi’ye övgüler yağdırabilseydik, bu davranışımızla Cumhuriyet için göğsünü siper edenleri, en azından iç dünyalarında mutlu ederdik.
Cumhuriyet için kalpleri çarpanlar, bu uğurda her şeylerini feda edenler hep yalnız mı yürüyecek? Bu bir kader mi?
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr