Gazze'de çatışmaların sonu bir türlü neden gelmiyor?

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Gazze’de çoğunluğu sivil olmak üzere yaklaşık 1.400 kişi hayatını kaybederken, binlerce yaralı varken, İsrail hastanelere bile bomba yağdırırken, dünyadaki duyarlı insanlar ayağa kalkmışken, Gazze’de ateşkese giden yolun önündeki engeller bir türlü kaldırılamıyor.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi’nin 22 Temmuz 2014’te bölgede bir araya gelmesi bile ateşkes sağlayamadı. Türkiye, İran, Ürdün, Katar ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerinin açık ve örtülü çabaları da şimdiye dek barış yönünde ciddi bir sonuç doğurmadı.

Gazze’deki çaresizler, “yanlış yerde, yanlış zamanda, yanlış adamlar” ile buluşan insanların dramını yaşıyorlar. Şimdi birer birer ateşkes için önem arz eden aktörlerin durumunu inceleyelim.

Bilindiği üzere HAMAS, Mısır’daki Müslüman Kardeşlerin Filistin kolu. Müslüman Kardeşler Mısır’da adeta yerle bir edildi. HAMAS en büyük desteğini kaybetti. Suriye’ye yaptığı ihanetten sonra İran HAMAS ile arasına mesafe koydu. HAMAS, Nisan 2014’te El Fetih ile bir milli mutabakat hükümeti kurmak için çalışmalar yaparken, İsrail bunu bahane ederek ABD önderliğinde yapılan barış görüşmelerini askıya aldı.

HAMAS içeride güç kaybederken, uluslararası arenada adeta dışlanma noktasına geldi. Bu nedenle, HAMAS’ın elinde İsrail düşmanlığını tetiklemekten başka silah kalmadı. Kendini içeride ve dışarıda rahat hissetmediği için kontrolsüz ve sonunu getiremeyeceği eylemlere girişiyor.

İsrail, 2006 yılında Lübnan’da Hizbullah’tan aldığı yenilgi sonrasında bölgede gücünü gösterecek fırsat kovalıyordu. HAMAS’ın terörist örgüt olarak damgalanması ve İsrailli üç gencin öldürülmesi, saldırgan ve şoven bir milliyetçi olan Başbakan Benyamin Netanyahu’ya istismar edebileceği bir alan yarattı. Netahyahu muhtemelen şu şekilde düşünüyor. “Bu harekât sonrasında İsrail’in imajı zaten yerle bir oldu. Hazır harekât bu noktaya gelmişken, HAMAS’ın en önemli askeri yeteneği olan füzelerini, füze atışı ve diğer maksatlar için kullandığı gizli tünellerini yok edeyim! HAMAS’a uzun süre kıpırdayamayacağı bir darbe indireyim.”

HAMAS’ın Filistin’in iç siyasetindeki rakibi El Fetih ve Başkanı Mahmud Abbas’ın ise hem HAMAS hem de İsrail’in yıpranması nedeniyle eli güçleniyor. Başkan Abbas, kendisini Filistin halkının tek ve gerçek lideri olarak tescil ettirecek bu süreçteki fırsatı kaçırmak istemiyor. Bir bölge lideri gibi sahneye çıkarak taleplerini daha yüksek ve daha geniş bir çerçevede sıralıyor.

Mahmud Abbas, HAMAS’ı füze atışlarına son vermeye, İsrail’i saldırılarını durdurmaya davet ederken, tüm Filistin halkı adına, ”Gazze’ye İsrail ve Mısır’ın uyguladığı ablukanın” son erdirilmesini talep ediyor. Bu konuda dünya kamuoyunu göreve çağırıyor. İsrail’i barış için masadan kaçan taraf olarak BM’ye şikâyet ediyor. Böylece, hem HAMAS’ın hem de İsrail’in elindeki silahları alarak, içerde ve dışarda güçleniyor.

ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın, İsrail’in bu vahşet girişimini önceden bildikleri ve yeşil ışık yaktıkları anlaşılıyor. Dört başkentten gelen mesajlara bakarsak, çatışmaların durdurulması yönünde bir kararlılıktan ziyade,“ne şiş yansın, ne kebap!”havası hâkim. Avrupa Birliği, taraflara itidal çağrısı yapıyor!

Türkiye ve Mısır gibi önemli bölge ülkeleri, sorunu iç politikada nasıl kullanabileceklerinin hesabı içindeler.

Tepkileri kuru gürültüden öteye geçmiyor. İran ise HAMAS’ın güvenilmezliği nedeniyle, bildiğimiz aktif dış politika vasıtalarını bir türlü hayata geçirmiyor ve soruna kendi yöntemleri ile müdahil olmuyor.

HAMAS, “Gazze ablukası kaldırılsın!” diyor, İsrail, “HAMAS’ın tüm füzelerini imha etmesini ve gizli tünelleri tahrip etmesini” talep ediyor, görüşmeler bir sonuca ulaşmadan çiklet gibi uzayıp gidiyor…

Bu nedenle, İsrail’in çocuk ve kadınları da öldürdüğü bu süreç, insanlığın gözü önünde beklenildiğinden daha uzun ve kanlı bir şekilde devam ediyor. Gazzeliler cehennemi bu dünyada yaşarken, sorunu çözecek aktörler ucuz politika oyunları ile bilerek veya bilmeden zebanilik görevini üstleniyorlar.

Uluslararası kuruluşlar, koca koca devletler sorunu çözemiyor; çocukların gözyaşını durduramıyor. Sorunu çözmek için insanlığın ortak vicdanını, küresel sömürücülerin cüzdanından kurtararak, harekete geçirmeliyiz. Bu da önümüzde uzun ve sancılı bir yolun bulunduğunu gösteriyor.

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster