Kısır döngü ticareti

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Ülkedeki haftanın en müjdeli haberi dış ticaret açığının gerilemiş olması… İthalatı da ihracatı da düşen, ama ithalatı ihracatından daha çok düştüğü için sevinen, buna karşılık yapısal sorununu konuşmayan başka bir ülke var mıdır? Cidden merak içindeyim.

Rakamlara hiç girmeyelim zira anlamı yok. Önemli olan nezlesi kanserinden daha hızlı iyileştiği için gözünü açan hastanın, yani Türkiye’nin bunu sevinecek bir haber olarak kamuoyuna duyurmasıdır. Klasik devekuşu sendromu…

Oysa hep altını çiziyoruz ki, Türkiye’nin dış ticaret açığı da, buna bağlı tetiklenen cari açığı da tamamen yapısal problemlerden kaynaklanıyor. Üretmek ve ihracat yapmak için ithalat yapmak zorunda olan bir bünyenin, fıkradaki gibi 5’e alıp 3’e satan, buna karşılık da sürümden kazandığını zanneden gizli müflisten hiçbir farkı yoktur.

Büyüme rakamları, kalkınma odaklı gelmese de, yüksek geldiğinde ortaya çıkan cari açığı gelişmenin bir nedeni gören zihniyet, bugünlerde dış ticaretin daralmasıyla ‘başardık’ edasıyla ortalarda dolaşıyor. Ortaya çıkan maliyeti de ‘enerji ithalatı yapıyoruz, ne yapalım’ diyerek kulp takıp, bahaneler üretiyor.

Elbette ithalat kalemleri içinde enerji hatırı sayılır bir yer tutuyor. Fakat verimli kullanım, yalıtım gibi önlemleri almayan, mevcut enerji kaynaklarını görmezden gelip, her yere doğalgaz döşeyen Türkiye’nin buna hakkı var mı takdirinize bırakıyorum.

Problemin çözümünü de nükleer olarak gösteriyorlar. Oysa biliyoruz ki, nükleerde Ruslar ile yapılacak olan yatırımda, bizim ne yönetimde, ne de teknolojide bir söz hakkımız olmayacak. Rusya ile yapılan anlaşma en sade anlatıp biçimiyle şudur: Rusya kendi ülkesinde üretip Türkiye’ye satacağına, Türkiye’de üretip Türkiye’ye satacak; bunun karşılığında bilgi paylaşımı bile yapmayacak. Çevresel atığı ve riski de bonus olarak bize kalacak.

Yani anlatmaya çalıştığım bu bir çarpık zihniyet meselesi… Aynısını otomotiv üretiminde de görmedik mi? Eğer siz bir strateji doğrultusunda ortaya çıkmaz ve ‘bir babayiğit’ aranıyor söylemleriyle sanayici ararsanız, başvuracağınız yer sanayici değil Red Kit’tir. Çünkü böyle biri ya hesap kitap bilmeyen bir çılgın ya da hırsızdır.

Bu ülkenin bakanı Nihat Ergün her fırsatta bir ifade kullanıyor. ‘Türkiye katma değerli üretime geçmek zorunda.’. Diyorum ya bakan doğru, kabine yanlış diye… Sadece bir bakan bu mantığa sahip olunca niyet politikaya dönüşmüyor.

Bazı arkadaşlar katma değer yaratmanın ne demek olduğunu da bilmiyorlar. Maliye Bakanı Şimşek ise galiba bunu vergi zannettiği için, her sıkıştığında KDV’ye, ÖTV’ye zam yapıyor. O zaman örneği otomotiv sektöründen verelim.

Mesela ülkede bir otomobil üretecekseniz, bunun teknolojisi, yazılımı, motoru, yani para kazandıran kısmı yerli ise kısmi katma değer yaratırsınız. Hele ki bu aracı markalaşarak dünyaya satabilir ve marka bedeli de alabilirseniz, mükemmel bir iş yaratmış olursunuz.

Bir de toplam katma değer yaratmak var. Eğer sizin böylesine üretim yapan bir sektörünüz var ise, burada yerli katkı payı oranını da yüksek tutuyorsanız, yani parça ve benzeri aksamları yurtiçinde yaptırıyorsanız, yaratacağınız iş hacmi ve istihdam ile toplam katma değeri bulursunuz.

Bitti mi? Hayır… Tüm bunların üzerine ana-yan sanayi ilişkisini doğru kurgulayıp, teknolojiyi beraber geliştirmeyi başarabilir, yan sanayiyi salt tedarikçi olmaktan çıkarıp, teknoloji gelişimine ortak bir hale kavuşturursanız, sattığınız ürün ülkeye yüksek katma değer yaratır.

Bunun dışında beyaz eşyada olduğu gibi, tüm aksamı Uzakdoğu’dan alıp, sonra onları burada montajlayıp, gelenin üzerine yüzde 10 koyarsanız, bugün olduğu gibi kendinizi kandırırsınız. Peki Türkiye’nin bunu, yani yüksek katma değerli üretimi yapması mümkün mü?

Elbette mümkün… Yeter ki işgücünüzü, öncelikli sektörlerinizi belirleyip, verimliliği, işçinin parasını kısmak olarak algılamaktan vazgeçip, altı delik çuvala para atar gibi teşvik dağıtmaktan vazgeçerek, planlı bir ekonomiye geçin.

Aksi takdirde böyle medyaya malzeme olursunuz. Size yaranmak için cari açık düşünce sevinç çığlıkları atarlar; çıkınca da ‘evet çıktı, ama’ diye başlayan cümlelerle haber yaparlar.

Çetin Ünsalan

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster