Bir ülkenin ekonomik sorunları olabilir. Zamanında yaptığı hataların sonuçlarını da görebilir. Dünyadaki gelişmelerden, kendine özgü sorunlardan açmazlar yaşayabilir. Ama tüm bunlardan kötüsü ne biliyor musunuz? Yok saymak…
Hayali bir masal içerisinde, sahte başarı öyküleri yaratan, çok paralı adamlar ortaya çıkarıp zenginler yaratamayan, adrese teslim işler verecekleri firmalar ortaya çıkarıp onları işadamı yapamayan bir zihniyetin, kısıtlı bir grubun kendi içerisinde döndürdüğü ekonomik serap, bir ülkenin insanlarına, firmalarına ve geleceğine mal oluyor.
Sistem belli: Yandaşa ihale, sesini çıkarana Maliye, çıkarmayana salma…
Eğer bu ülke yaşayacağı bir olumsuzluktan çıkacaksa, ekonomisini tekrar ayağa kaldıracaksa çalışanı, işvereniyle ayakta kalacak firmalara ve borç batağına düşmemiş insanlara, düşene sahip çıkabilme kabiliyetini yitirmemiş ailelere ihtiyaç var.
Tüm bunlar için de son yıllarda yaşananları magazinleştirmek için icat edilmiş iyimserlik, kötümserlik oyununu bir kenara bırakıp gerçekçi olmamız gerekiyor. Gerçeklerle yüzleşmemiz, hatalarımızdan dönmemiz, sorunları kabul edip çözüm arayışına yönelmemiz şart.
Ülkede bazılarının gözüne perde inmiş, başarı palavrasının gölgesinde ekonomi yönetmeye çalışırken, hiçbir soruna neşter vurmadan psikolojiyle iktisadi bir sonuç almayı bekliyorlar. Oysa ekonomi biliminde böyle bir sonuç alındığı görülmemiştir.
Dış siyasette yapılan hatalardan dönmez iseniz, komşularınızla başta olmak üzere kimseyle ticaret yapamaz halinizi devam ettirirseniz, ülkenizde firmalarınızdan istihdamınıza kadar her şeyi kaybedersiniz.
Ekonomide tüketim odaklı büyümeden vazgeçip, gerçekçi, planlı ve geleceği kurgulayan bir yapıyı oluşturamazsınız ne borcunuzu ödeyebilirsiniz; ne de tasarruf eksikliğinden yakınabilirsiniz.
Şimdi ekonomi kurmayları çıkmış bir yanda karnından konuşup açmazları dile getiriyor; öte yanda aynı sistemi devam ettirebilmek adına mücadele veriyor. Sorunlarla yüzleşmiyor, sıkıntıları görmezlikten geliyor; almışlar beslemelerini de sosyal medyadan basına kadar arkalarına durum kurtarmaya çalışıyorlar.
Gerçek şu ki firmalarımızı kaybediyoruz. Ayakta sandıklarımız da çok ciddi bir gizli iflas içerisinde ‘inceldiği yerden kopsun’ tavrıyla durumu idame ettirmeye çalışıyor. Çıkın şu etrafınızda yarattığınız kısıtlı azınlığın içinden ve sokaktaki yangını görün.
İflas mahkemelerine başvurularda sadece araya karışan kötü niyetlileri görür ve gerçekten iflas edenlere gözlerinizi kapatırsanız; bugüne kadar yaptığınız hataların bin mislini hayata geçirmiş olursunuz.
Her geçen gün iflaslara bir yenisi eklenen ve ilk 1000 firmaya da sirayet eden sorunla ilgili bir ‘kral çıplak’ rapor daha açıklandı. Alacak sigortası konusunda faaliyet gösteren Euler Hermes’in tespitleri dikkate almaya değer.
Gıda, demir-çelik ve kimya sektörlerinin başı çektiği iflaslara artık gözlerini açıp, bakın. Neden mi? Bakın Euler Hermes'in Türkiye Genel Müdürü Özlem Özüner ne diyor:
“İflaslarda bu yıl yüzde 6 artış bekliyorduk. Bunu revize ediyoruz ve yüzde 15’e çıkaracağız. Çünkü Kasım-Aralık-Ocak ayları çok kötü geçti. Yılsonu 16 bin olan iflas sayısı beklentisini 17 bin 265'e revize ettik. Tatsız gidiyor.”
Bu sese, bu feryada kulak verin hayal tacirleri… Türkiye’nin bugüne kadar girdiği krizlerden çıkmasını sağlayan karıncalarını kaybediyoruz. Üstelik bu kez durum diğerlerinden farklı…
Daha önceki krizleri tek başımıza yaşadık ve çıkıp dünyada çıkış yolu aradık. Şimdi dünya da krizi konuşuyor. Çok geç olmadan yüzleşin gerçekle de ne yapabileceğimizi tartışalım.
Yoksa bu kafayla işsizlikten asayişe yepyeni ve büyüyen sorunlar kapımızı çalacak. Daha önce bir yazımda dile getirmiştim; tekrar hatırlatayım: Çölde gördüğünüz serabın, susuzluğa faydası yoktur.
Çetin Ünsalan