Son dönemlerde Yunanistan Türkiye’ye yönelik düşmanca faaliyetlerinde gemi azıya aldı. Hiçbir kural tanımadan Türkiye’nin stratejik çıkar alanlarına fütursuzca saldırıyor. AB-D, İsrail, Mısır, BAE gibi ülkeleri kışkırtıyor. Planlı ve sistematik eylemleri ile Türkiye’yi köşeye sıkıştırmayı hedefliyor. Yunanistan kurulduğu 1929 yılından itibaren topraklarını ve deniz sahasını Osmanlı Devleti ve Türkiye aleyhine en az 5 misli genişletti. Şimdi de Aydınlık’ın manşete taşıdığı, Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias’ın yaptığı devir-teslim konuşmasından, bu ülkenin karasularını ve deniz yetki alanlarını Türkiye hilafına genişletmek için hazırlıklarını tamamladığını anlıyoruz. Yunanistan adım atmak için en uygun zamanı bekliyor.
SALAM STRATEJİSİ
Türk basınına iliştirilen gazeteci tayfası Yunanistan’ı şirin göstermek için elinden geleni yapıyor. Türk turistleri Yunan adalarına yönlendiriyor. Ama Yunanistan, Türkiye’ye karşı değişmez politikası olan “Salam Stratejisini” uygulamaktan asla vazgeçmez. Türkiye’ye yönelik milli hedeflerini parçalara ayırır. Ana gövde hedef alınmaz, küçük bir parça seçilir, her parça için bir zaman dilimi belirlenir, parça güzelce kesilerek yutulur. Bir parça mideye oturmadan diğerine geçilmez! Eğer bir direnç oluşmuşsa, taktik olarak geri çekilerek oyalama muharebeleri verilir, direnç noktaları yıpratma kampanyaları ile yumuşatılır, karşı atakla o dilim de afiyetle mideye indirilir.
TÜRKİYE GÜÇLÜYKEN DOSTLUK MESAJI!
Türkiye’nin askeri ve ekonomik olarak güçlü olduğu dönemlerde, geri çekilerek barış ve dostluk temaları, kamuoyu kampanyaları ile öne çıkarılır, Türkiye’nin sıkıntıya düştüğü durumlarda ise arkaya Batılı emperyalist devletler ve diğer işbirlikçi ülkeler alınarak, sert ve düşmanca politikalar izlenir. Bugünlerde Yunanistan Türkiye’nin güneyindeki sorunları, ekonomik sıkıntıları ve diplomatik dağınıklığını fırsat görerek, kendi tabiriyle tarihi bir atağa geçmek için gün sayıyor. Çok yönlü dış politika izlediğini sanan AKP ve Dışişleri Bakanlığı ülkemizin bütün hayati ulusal sorun alanlarında yapayalnız! Çünkü jeopolitik ve stratejik derinlik yeterli değil! Ciddi devletler her türlü meseleye soyut kavramları bir kenara bırakarak jeopolitik gözlükle bakar. Süslü laflara karınları toktur.
Yunan Devleti’nin çok iyi bildiği bir başka husus da, “Türkiye’nin AB serüveninin bu ülke yararına sonuçlar doğuracağı” gerçeğidir. Bu nedenle, bu konuda karşıt görüşleri olan Güney Kıbrıslı Rum yetkililer, zaman zaman Atina’ya davet edilerek sertçe azarlanır! Bizdeki safdil gazeteciler de “Yunanistan, ülkemizin AB’ye üye olmasını destekliyor!” şeklindeki haber, yorum ve makaleleri ile bu ülkenin ekmeğine yağ sürer.
AH DAVUTOĞLU AH!
Atina’da 2010 yılından itibaren Türk-Yunan sorunları konusunda gizli ikili görüşmeler yapıldığını Yunan basınından öğrenmiştik. Türk gazeteleri Yunan basınını kaynak göstererek haberler yapmıştı. Acaba bu görüşmelerde Genelkurmay’dan bir temsilci var mıydı? Davutoğlu Atina’da neyi müzakere etti? “Ege’de hükümranlık haklarını asla tartışmam!” diyen Yunanistan ile ne gibi sonuçlara ulaştı ya da ulaşamadı!Her seviyedeki Yunan yetkili mikrofon gördü mü, nerede olursa olsun, ülkemizde bile, Türkiye ile tartışma konusu olan alanlarda bangır bangır bağırıyor, meydan okuyor! Türkiye’yi saldırganlıkla suçluyor, “Doğu’dan gelen tehdit, işgalci Türk askeri” diyor. Bizim yetkililerin demeçlerinde en küçük bir kararlılık ifadesi bile göremiyoruz.
NE YAPMALI?
Yunanistan’ın girişimlerine karşı atılacak ilk adım önce Ege sorunlarında Türkiye tezlerini net bir politika ile ortaya koymak, bütün dünyaya ilan etmek ve Türk milletini bu tezlerin arkasında mevzilendirmektir. Bu tezlerin belirlenmesinde Dışişleri Bakanlığı dışındaki devlet kurumları da aktif rol almalıdır. Bu kapsamda en önemli sorun sahası işgal edilen adalarımızdır. Ege’deki 152’nin üzerindeki ada, adacık ve kayalık üzerinde egemenlik haklarımız güçlü bir şekilde seslendirilmelidir. Bunda utanılacak, çekinilecek hiçbir şey yoktur. Sadece bu girişim tek başına Yunanistan’ı savunma konumuna düşürür.
Girit’in kuzeyinde Türkiye ait ada, adacıklar vardır. Meis için MEB talep edenlere verilecek en iyi cevap, Türkiye’nin de Girit’te benzer talepleri olacağıdır. Deniz bitti. Eyyamcılıkla gidecek bir yer kalmadı! Türkiye artık bütün kozlarını diplomatik cepheye sürmelidir.Deve kuşu gibi kafamızı kuma gömerek, Yunanistan’ın sinsi girişimlerini saklayarak, bir yere varamayız. Yunanistan ile ilgili her soruna, barış, dostluk, iyi niyet vesaire gibi soyut kavramları bir kenara bırakarak, somut çıkarlarımızı gözeten jeopolitik gözlükle bakmalıyız.
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr