Hâkim Oktay Kuban Kimdi?
Bilindiği üzere, şerefli ve onurlu bir hukuk adamı olan Oktay Kuban, askerler hakkında verdiği tahliye kararları nedeniyle kara listeye alındı. Bu nitelikli hukuk adamına çocuk mahkemesini layık gördüler! Bu yiğit hâkimin taşınma esnasında bizzat taşıdığı çerçevelenmiş Atatürk tablosu ile basına yansıyan görüntüleri beni çok duygulandırmıştı. Gazeteden kestiğim bu fotoğraf özel Balyoz hatıralarım içerisinde çoktan yerini aldı.
Oktay Kuban, güneş tutulmasının yaşandığı ve adalet tanrıçası Themis’in ağır tecavüze uğradığı karanlık bir dönemin parlayan yıldızıdır. Adaletin şeref ve namusunu temsil etmiştir. Hukuk adamlarının masanın altına saklandığı bir dönemde bedel ödeyerek hukuk kavgası vermiştir.
Balkan Harbi hezimetinde nasıl Rauf Orbay’ın komutasındaki Hamidiye zırhlımızın başarıları ile teselli bulduysak, bu karanlık dönemde Oktay Kuban gibi bir avuç yiğit yargıcımızın kararları ile soluk alabildik. Tarih Baba sadece, Oktay Kuban, Şeref Akçay gibi onurlu hukuk kahramanlarını defterine kaydedecek, diğerlerini hatırlamak bile istemeyecektir.
Eskişehir Barosu’nda “Hukuk Devleti ve Hukuk Güvenliği” Paneli
Oktay Kuban’ın, Eskişehir Barosu’nun düzenlediği “Hukuk Devleti ve Hukuk Güvenliği” konulu panelde yaptığı konuşma, bir dönemin karanlık yüzünü açığa döküyor; hâlihazırdaki hukuk sistemimizin hal-i pür melalini ortaya koyuyor. Türk yargısının içinde bulunduğu acıklı durumu el feneri ile aydınlatıyor ve bizleri çıplak gerçekler ile baş başa bırakıyor. Sistemin içinde olan onurlu bir yargıcın söylediklerini ciddiye almak zorundayız. Sayın Kuban’ın çarpıcı tespitlerine birlikte göz gezdirelim:
Düşman Ceza Hukuku
Sokakta silahının namlusunda makul şüphe mermisi taşıyan bir polis, adliyelerde ise kendinden olmayana düşman ceza hukuku uygulayacak yargıçlar olduğu zaman hukuk güvenliğimiz tehlikededir. Bu ülke son 7-8 yıldır kendinden olmayanlara, kendi yarattığı düşman ceza hukukunu uygulayan bir süreç yaşadı.
Beşiktaş Adliyesi’nin Özel Hukuku
Beşiktaş Adliyesi’nde görev yaptığımda, bir savcı hâkimin kararına itiraz etmişti. İtiraz yazısında şu cümleler vardı: ‘Nöbetçi hâkimliğinizce verilen karar, Beşiktaş Adliyesi’ndeki teamül ve uygulamalara aykırıdır!’ Bakın o illegal yapı, hâkime ‘Senin kararın anayasaya, hukuka aykırı’ demiyor, ‘Çağdaş hukuk ilkelerine aykırı’ demiyor, ‘Benim hukukuma aykırı’ diyor. Ondan dolayı tehlikenin farkına varmamız lazım.
Ordusu Olmayanın Yurdu Olmaz!
Ordusu olmayanın yurdu olmaz. Bunlar ilk olarak Türk ordusunu hedef aldılar. Ve onlara karşı düşman ceza hukukunu uyguladılar. Diyarbakır DGM’de görev yaptığım zaman, Albay Cemal Temizöz Kayseri’den tutuklanarak Diyarbakır’a getirilmişti. O dosyayı inceledim, benim önüme gelmemesi için nöbetimi değiştirdi o illegal yapı! Olay tarihinde 12-13 yaşındaki kişileri gizli tanık olarak dinlemişler, gizli tanıkları aynı zamanda dosyanın sanığı yapmışlar.
Dosyadaki ‘Sokak lambası’ ve ‘Tükenmez kalem’ kod adlı gizli tanıklar, olayı yıllar sonra satır satır hatırlıyor, sayfalarca ifade veriyor. O ifadelere dayanarak o kurmay albayı tutukladılar. Orada görev yapan savcıya şu soruyu sordum: ‘Bu delillerle, bu soruşturmayı, bu şekilde yürütmek mümkün değil, hedefiniz ne?’ Cümle aynen şöyle,
‘Biz bu askerleri bu bölge halkının önünde yargılayacağız. İşte düşman ceza hukukunun izleri!
Hedef Suç Değil, Fail!
Düşman ceza hukuku, faili hedef alıyor, suçu değil. Suçun yasal unsurları oluşmuş mu, delilleri var mı araştırmıyor. Tamamıyla kişiyi yok etmek isteyen bir hukuk sistemi. Ergenekon davasını yargılayan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Meclis’ten çıkan yasayla kaldırılmış olmasına karşın karar vermeye kalktı ve kanunu tanımak istemedi. Tam bir cihatçı yargı!
Muharip (!) Hukukçuları (!) Koruma Mekanizmaları!
Düşman ceza hukukunda, toplumu hazırlanacak faşist tedbirlere alıştırmak için önder kişiler hedef alınır. Son 7-8 yıldır bu illegal yapı, bakın, kimleri hedef aldı. TCK’da, Tanık Koruma Kanunu’nda değişiklikler, en önemlisi o mahkemelerde görev yapan ve hukuksuz kararlara imza atan yargıçları yargılanmaktan koruyan, tazminat ödemekten koruyan yasak düzenlemeler yaptılar.
Ve o illegal yapının medya ayağını koruyan yasalar çıkardılar. O dönemde, o illegal yapının medya ayağını bir hatırlayın, nasıl yayınlar yaptılar, onların hepsi suçtu. Ve yüzlercesi hakkında dava açıldı, o davaları açanlardan birisi benim. O davaların hepsini kaybettim. Çıkardıkları yasayla basın suçlarına ceza davalarının ertelenmesi hükmünü getirdiler. Ve onları koruma altına aldılar. Özel yetkili mahkemelerin varlığı da zaten bunun göstergesi. Mahkemenin özeli olmaz
Düşman Ceza Hukuku Nasıl Çalıştı?
AİHM der ki, ‘Şüpheliyi tutuklamaya esas aldığın delilleri şüphelinin kendisinden saklayamazsın.’ O adliyede, o kısıtlama kararlarını kaldıran ilk yargıçtım ama kararı verdiğim günün akşamına hukuka aykırı bir şekilde o kararları kaldırttılar. Çünkü usul hukukunu kendilerine göre uygulamışlar, savcının böyle bir karara itiraz hakkı yok. Mahkemenin de bu kararı kaldırma yetkisi yok ama bu hukuksuzluklar kamuoyunun, HSYK’nın gözü önünde yaşandı. Bu hukuksuzluğa rağmen bu yapının tek bir savcısı, tek bir yargıcı hakkında tek bir soruşturma açılmadı. Ama sıra Oktay Kuban’a geldiğinde, hemen tayin çıkarmasını bildiler. Yüksek yargı bu konuda iyi bir sınav vermedi. HSYK gördü ama müdahale etmedi!
Düşman Ceza Hukuku İçin Rota Nasıl Çizildi?
Düşman ceza hukukunda uygulanan en önemli müesseselerden biri gizli tanık müessesidir. 2005 yılında yeni Ceza Kanunu yürürlüğe girdiğinde, apar topar bir Tanık Koruma Kanunu hazırladılar. Ve o kanun bu yargılama sürecinde insanların savunma hakkını ihlâl eder şekilde kullanıldı. Bir kişinin yargılandığı davada hem gizli tanık, hem sanık olması yargılama ilkeleriyle bağdaşmaz. Ve bu ülkenin parçalanması için ant içmiş ve bundan dolayı müebbet ağır cezasına çarptırılmış bir teröristi (Şemdin Sakık ) -ki o terörist yüksek güvenlikli bir cezaevinde- gizli tanık olarak dinlediler. Oradaki hangi can, hangi mal güvenliği tehlikede ki onu gizli tanık olarak dinliyorsun? Bunu kimse izah edemez! Bunu tek bir teori izah ediyor: Düşman ceza hukuku.
Düşman Ceza Hukukuna Hukukçular Direndi mi?
Yargı üç sacayağından oluşur; sav, savunma ve yargı. Bu süreçte hiç savunmanın eksikliği olmadı mı? Sadece yargıçlar, savcılar mı bu ilkeleri ihlâl etti? Bu süreçte hukuk güvenliği ayaklar altına alınırken 3-5 baro dışında, hukuksuzluğa tepki gösteren hukuk çevreleri olmadı.
Beşiktaş Adliyesi’nde Kafes davasında ilk duruşma, Kayseri Baro Başkanı Ali Aydın geldi, dilekçe verdi, ‘Ben bu davaya müdahil olmak istiyorum’ dedi ve gerekçesinde şunu söyledi: ‘Eğer bu hükümeti, bu teröristler yıksaydı, ben zarar görecektim, ondan dolayı zarar gören durumundayım, müdahil olmak istiyorum.’
Bakın zihniyete, hukuk güvenliği bundan dolayı tehlike altında. Daha sonra bunun karşılığını aldı, HSYK üyesi oldu. Reddi hâkim talebinde bulunurlar diye ben soramadım ve savcı arkadaştan yalvararak rica ettim: ‘Baro Başkanı’na şu soruyu sor.’ Yazdım, önüne koydum kürsüde, savcı arkadaş, mahkeme başkanı aracılığıyla dedi ki, ‘PKK terör örgütü 40 yıldır, bu ülkeyi parçalamak istiyor, hangi davasına müdahil oldun?’ O baro başkanından ses çıkmadı sonra, o duruşmadan ayrılıp gitti. Şimdi bu zihniyetteki barolar ve avukatlar olduğu sürece hukuk güvenliğimiz tehlikede olacak.
Beşiktaş Adliyesi’nde tahliye kararları verdim diye birçok baronun avukatı gruplar halinde, Denizli Barosu’ndan en az 50 avukat beni HSYK’ya, Adalet Bakanlığı’na şikâyet etti. Daha dosyayı görmemiş, görevi kötüye kullandığımı iddia ediyor. Ben hukukumuza sahip çıktım.
Hukuk Sistemi İçindeki Tehlike Devam Ediyor mu?
İllegal yapı hâlen hukuk sistemi içerisinde! İllegal yapı, öyle bir yapı ki operasyonel güce sahip. Hukuki ve siyasi operasyonlar yapıyor. Aldığı ihaleleri, adrese teslim yerine getiriyor. Bu yapı temizlenmedikçe hukuk güvenliğimiz tehlikede!
Son 7-8 yıldır, bu illegal yapı yargıladığı davalarda gerçeği değil, mahkûmiyeti aradı. Ve onun delillerini hazırladı. Bundan dolayı bu süreç mutlaka yargılanmalı! Ve bu süreç içerisinde yüksek yargıda olanlar, HSYK’da olanlar, yargıçlar, savcılar mutlaka bunun hesabını vermeli! Yani o süreci yargılamadan, o süreç aydınlatılmadan, o yargıçlar bu yargı sisteminden temizlenmeden hukuk güvenliğimiz tehlikededir!”
Sonuç ve Değerlendirme:
Bu onurlu hukukçumuz gördüğünüz gibi, lafı hiç eğip bükmeden meselenin bamteline basmış. Ayrıca başından geçen olaylar ve bizzat tanık olduğu çarpıklıkları dikkate alarak konuyu nesnel verilerle incelediğinden, tespitleri adeta nefes kesiyor. Şimdi de bu gözlemden naçizane sonuçlar çıkarmaya çalışalım:
Türk Silahlı Kuvvetlerini (TSK) zayıflatmak için hukuk bir silah olarak kullanıldı.
TSK’ya karşı bir düşman ceza hukuku hazırlandı.
Düşman Ceza Hukuku’nun işleyişini kolaylaştıracak yasalar art arda çıkarıldı.
Düşman Ceza Hukuku’nu uygulayacak muharip (!) hukukçular (!) yasalar çıkarılarak güvence altına alındı.
Anayasa ve yasalar yerine Düşman Ceza Hukuku uygulandı ve bu duruma HSYK, üst yargı ve Adalet Bakanlığı göz yumdu.
Düşman Ceza Hukuku’nu uygulayan muharip hukukçular hâlâ varlıklarını koruyorlar.
Bu nedenle, hukuk güvenliğimiz bugün de tehdit altındadır.
Hangi düzeydeki yargı kurumunda olursa olsun bu kötü niyetli hukukçular (!) yargı önüne çıkarılmalıdır.
Bu kadın/erkek muharip (!) hukukçular (!) temizlenmeden ve de ülke bu ağır ihanet ile hesaplaşmadan Türkiye’de hukuk güvenliği olmaz!
Türkiye bu lekeyi silmeden hiçbir alanda sağlıklı adımlar atamaz!
Aklıma Gelen Bazı Sorular:
Kafama uzun müddettir takılan konu ile ilgili birkaç soruyu ortaya atarak yazımıza noktayı koyalım:
Hizmet hareketini ve Zekeriya Öz dâhil yukarıdaki olaylara karışan hukukçular ve polisleri (!) övgü yağmuruna tutan CHP ve MHP’nin hukuk kurmayları bu söylenenlere katılıyor mu?
Oktay Kuban’a “Çete’nin Hâkimi” diyen zamanın Bakanı’nı nereye koyabiliriz?
Kuban’ın betimlemesi ile Düşman Ceza Hukuku için ilgili yasaları çıkaranlara nasıl bakmalıyız?
“Ergenekon ve Balyoz darbeydi ya da darbe hevesiydi” mealinde sözler sarf eden Devlet Bahçeli, Oktay Vural ve Celal Adan, MHP iktidar olursa sizce bu konuda nasıl bir tavır alır?
Adliye koridorlarında malum hareket için yeri göğü inleten CHP ya da MHP’nin iktidarında, Sayın Kuban’a göre, “halen tehlikede olan hukuk güvenliğimiz” için bir adım atılacağına inanıyor musunuz?
Kendi Ordusuna Düşman Ceza Hukuku uygulanırken, buna sessiz kalan bir Milli Meclis dünyanın herhangi bir ülkesinde görülmüş müdür? (Bu sorunun Türkiye ile hiçbir ilgisi yoktur.)
Önümüzdeki dönem ya da dönemlerde TSK’ya ve yurtseverlere yeniden Düşman Ceza Hukuku uygulanırsa, buna hangi milli kuvvetler karşı çıkacaktır? Bu kuvvetlerin içinde AKP, CHP, MHP ve HDP yer alacak mıdır?
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr