Herkes istihdam meselesine takılmış durumda. Hatta şu an TOBB üyelerinden artı 2 istihdam istendi.
Bir takım teşviklerden de söz edildi. Oysa bence asıl konuşulması gereken, şirketlerin mevcut istihdamı elde tutup tutamayacakları...
Elbette iyi niyetli yaklaşım sergilersek bu talep Türkiye’ye nefes aldırır. Fakat acaba 2018 yılında reel sektör bırakın yeni istihdam yaratmayı, mevcutlar için sümen altı ajandasında işten çıkarmaları konuşuyor mu, konuşmuyor mu?
Çünkü ödeme yapma ve alma problemleri dağ gibi birikirken, yükselen maliyetler karşısında daralan iç ve dış pazar gerçeğiyle birlikte meseleyi düşündüğünüzde, ürün fiyatlarına zam yapamadıkları görülüyor. Ortaya çıkan zamların da yüksek vadelerden ve bundan kaynaklanan faiz oranlarından oluştuğunu tahmin etmek güç değil.
Peki neden böyle bir kaygı taşıyorum? Kasım 2017 sonu itibariyle açıklanan Ekim ayı dış ticaret açığına baktığınızda 61 milyar doları aşkın bir gerçek gözleniyor. Bu geçen yılın ilk 9 ayına göre yüzde 32,1’lik bir artış anlamına geliyor. Fakat ürkütücü de olsa bu rakam buzdağının görünün yüzü.
Dış ticaret verilerini incelediğinizde ürkütücü olan iki madde var. Bunlardan birincisi mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış ithalatta miktar bazında yüzde 0,8’lik daralma gerçekleştiği. Bu iç piyasada sıkıntının ve durgunluğun tahmin edildiğinden büyük olduğunu gösteriyor.
İkinci ve özellikle altını çizmek istediğim başlık ise değer bazında ortaya çıkan rakamlar. Ama ona gelmeden önce adetsel rakamlara bakalım. Ekim’de bir önceki yıla göre miktar bazında, ihracattaki artış yüzde 5,8, ithalattaki artış ise yüzde 15,7…
Çok detaylara girmez de düz mantık anlamlandırırsak, sattığımız malın 2,5 katından fazlasını ithal etmişiz. Lakin bundan daha büyük tehlike değer bazındaki oranlar. Ekim 2017’de bir önceki yıla göre ihracat birim değeri yüzde 2,9 yükselirken, ithalatta bu oran yüzde 8 artış.
Yani bir önceki yıla göre gelirimizi 3 puan, giderimizi 8 puan arttırmışız. Bu aynı zamanda çok ciddi bir sermaye erimesi, ödeme güçlüğü ve sürdürülebilirlik sorunlarını ortaya çıkarıyor.
Peki TÜİK’in iyimser rakamlarına dayanıp bu kadar istatistikle ne anlatmaya çalıştım? Üretirken de, ürettiğimizi yurtdışına satarken de zarar ediyoruz. Satışımız arttıkça, zararımız da büyüyor. Yani işletmelerimiz gizli iflasa sürükleniyor. İşte bu, bütün dış ticaret açıklarından da daha tehlikeli ve hayati bir durum.
Üretim yapımızı değiştirmeden bunun üstesinden gelemeyiz. Bazılarının söylediğimizde takılmış plak muamelesi yaptığı envanter ihtiyacı bu nedenle önemli.
Bir ihtiyacı içeriden sağlama olanağın varken, ithal ediyorsan, kazanç elde edemediğin gibi, işletmelerinin batışını da önleyemezsin. Bu açığa acil neşter vurulmazsa, bırakın artı 2 istihdamı, sokaklardaki işsiz sayısı patlar.