Türkiye ekonomisinde kritik sektör tanımı yapmam gerekirse bugünkü koşullarda birinci sıraya tarımı, ikinci sıraya turizmi, üçüncü sıraya da yazılımı koyarım.
Süreç içinde ekonomik model, üretim yapısı, teknoloji üretkenliği değişirse, bunların sıralamadaki yerleri değişebilir.
Fakat asla değişmeyecek olan nitelikleri stratejik olma özellikleridir. Peki neden bugünkü koşullarda ilk üçte bunlar geliyor? Çünkü dış ticaret yapılarına baktığımızda fazla veren sektörler. Ayrıca bunlara gereken önemi vermezseniz hazır giyimden deriye, sanayi üretiminden finansa kadar birçok alt dalı da düzeltmeniz mümkün değil.
Ne yazık ki ilk iki sırada yer alan tarım ve turizm de hızla yabancılaşmakta ve kontrolden çıkmaktadır. Yazılımda ise, göstermediğimiz önem nedeniyle halen ciddi bir ağırlığımız yok.
Bazı okurlarımızın aklına turizm tesislerine verilen fütursuz iktiyazlar nedeniyle farklı fikirler gelecektir. Ama bu da turizmi otellerden ibaret sayan algının getirdiği çarpık sonuçtur.
Geçtiğimiz günlerde TÜRSAB Başkan adaylarından Hasan Erdem ile ekonomi basını olarak bir araya geldik. Anımsayacaksınız, TÜRSAB seçimleri, Türk Turizmi’ne ihanet edercesine güvenlik gerekçesiyle yönetim kurulu kararı alınarak ertelenmişti.
Şimdi adım adım seçimlere gidiyorlar. Erdem’in 32 tane projesi var. Fakat sohbet sırasında bu projelerden çok işin magazininin, yani başkanlık yarışında ‘kim ne dedi’ meselesinin öne çıkarılıyor olması, basın mensupları olarak da konunun ciddiyetini anlamaktan uzak olduğumuzu gösteriyor.
2017 yılında 47,1 milyar doları aşan cari açık için, şimdi dönüp turizm gelirine bakılacak. Bu sene yetersiz de, kazançlar düşük de olsa gelen her dolar açık kapatacak ve sonra herkes sırtını bu sektöre dönüp, 2018 sonunu bekleyecek. Çünkü ekmeden biçmeyi alışkanlık haline getirmiş Türkiye, turizmi gerçekten tartışmıyor.
Oysa Erdem’in sözlerinden anlıyoruz ki, 10 bini aşkın turizm acentesinden yarısı gizli iflas içerisinde… TÜRSAB kendi gelirlerini arttıracak modelleri bulmuş ama acenteleri ayağa kaldıracak sistemleri göz ardı etmiş. Hatta çalışma izinleri gelir kapısı olmuş ve sınırsız dağıtılıyor.
Tanesi 40 bin TL’den başlayan bu yetkinlik belgeleri, belli bir sayı/potansiyel hesabı olmadığından da haksız rekabete neden olurken, niteliksiz isimlerin de sektöre dahil olması sonucunu doğruyor. Oysa acentelerin tüm dünyada bu işin en kritik eşiklerinden biri olduğu bilinir.
Çünkü potansiyeliniz ve destinasyonunuz ne kadar yüksek olursa olsun, satılamadığı sürece kıymeti yok. Bu açıdan 32 tane projeyle çıkan Hasan Erdem’in anlattıklarından bir kaçı özellikle ilgimi çekti. Seçim yarışında kim kazanır bilemem, ama bu projelerin hayati olduğu açık.
Mesela Erdem’e, turizm acentelerinin genel kurulunu güvenlik gerekçesiyle ertelemesinin oluşturduğu hasarı nasıl telafi etmeyi planladıklarını sordum: AB başta olmak üzere uluslararası bir turizm lobisi kuracaklarını söyledi. Negatif algı operasyonlarına karşı bu çalışmanın kaçınılmaz olduğuna dikkat çekti. Karşılıklı gidip gelerek etkin bir toplantı ve tanıtım atağı planlıyorlar.
Ayrıca dramatik bir durum daha var. Tüm bunlar olmasa bile Türkiye’nin tanıtımıyla uğrayan kişi sayısı 3 ve sadece 3 ay çalışıyor. Bunu 12 aya yayacak 25 – 30 kişilik bir ekibin oluşturulmasından bahsetti.
Kritik noktalardan biri de milli booking çalışması… Türkiye çağın gereklerine ters düşerek şu an TÜRSAB düzeyinde yasaklama peşinde koşarken, bu da önemli bir bakış açısı bence.
Güçlü bir server, bilgi bankası, acenteleri kapsayan bir IP oluşumu üzerinden önce içeride, sonra uluslararası piyasada atağa geçilmesiyle, acentelerin de ekonomik fiyatlarla, ama para kazanarak iş yapmasını temin edecek bir projeden söz ediliyor. Açıkçası bu beni çok heyecanlandırdı.
Yine MEB ile ortak bir projeyle çocuklarımızın turizmin gerçekten ne olduğunu anlamasını sağlayacak eğitim programları da amaçlanıyor.
Hasan Erdem’in konuşmasında önemsediğim iki vurgu daha var: Bunlardan birincisi “Siyasiler sertleşebilir, ama turizmciler barış diliyle konuşmak zorundadır.” İkincisi de “Seçimden seçime hatırlanan bir yapıyız. Bu düzen değişsin istiyoruz.”
Seçimlerin sonucunda kim kazanır bilemem. Ama turizmin bu konularda uzlaşması ve çalışmaları hızlandırması gerekir.
Aksi takdirde bin 200 acente hak sahibiyken hac – umre çalışmasının 3-4 firmaya teslim edildiği, KOSGEB’in ‘para istemek dışında tek bir projeyle gelmiyorlar’ diye yakındığı, belge satışıyla delege oyunları ile rant peşinde koşulduğu ve turizmin acente ve otellerden ibaret görüldüğü yapıyla bu sektör elimizden kayıp gider.