Cari açık 55 milyar doları aştı. Ne yazık ki Türkiye’de kimse meseleyi yeterince önemsemiyor. O kadar normalleştirildi ki, bir tarafta küçük bir serzeniş, diğer tarafta önemsememe duygusu içerisinde gündemin arasına sıkıştırılıp yok ediliyor.
Oysa cari açık, iki kelimeden fazla eder. Ülkenin şapkasını önüne koyup, düşünmesi gereken, yükselmesi kadar TL bazında artan maliyetinin de endişe yaratması gereken bir kavramdan bahsediyoruz. Ama cari açık deyip geçiliyor.
Öncelikle cari açık finanse edemediğiniz zaman çok tehlikelidir; ama finanse ettiğinizde de normal bir şey değildir. Türkçe tek kelime; ‘zarar’dır. İki kelime ‘gizli iflas’tır. Üç kelime ‘fakirlik kapıda bekliyor’ demektir. Dört kelime ‘üretip sattıkça batan ekonomi’ ifadesinin tercümesidir. Beş kelime ‘daha çok para bulmamız gerekiyor’ anlamına gelir.
Cari açık, önümüzdeki süreçte benzinden ekmeğe, iğneden ipliğe her şeye zam gelecek demektir.
Cari açık, enflasyon yükselecek, faizler artacak manasına gelir.
Cari açık, zarar eden bir ekonomiyle siyasi güç olamazsınız vurgusunun tercümesidir.
Cari açık, terörden ekonomiye mücadele ederken, daha maliyetli bir faturayla karşı karşıya kalacağız demektir.
Cari açık, üretip sattıkça zarar eden bir ekonomi, ihracatı arttıkça zararı büyüyen bir fotoğraf çekiyorsunuz anlamına gelir.
Cari açık, finansman ihtiyacınızın şiddeti arttıkça, dolar başta olmak üzere para biriminizin diğer para birimi karşısında değer kaybetmeye devam edeceğinin göstergesidir.
Cari açık, turizmden para kazanamamak demektir.
Cari açık, yurtdışı müşteriyle pazarlık yapma gücünü kaybetmek anlamını taşır.
Cari açık, sanal bir ekonomi içerisinde büyümenizin kalkınma değil, daha çok şişme ve patlama ile sonuçlanan bir hayal kırıklığı yaratmasının ipucudur.
Cari açık, işsizlik, hayat pahalılığı, üretememek, ürettiğini değerini satamamak, katma değer elde edememek, eğitimden sağlığa yeterli yatırımı yapamamak demektir.
Fakat herkes cari açık arttı ya da düştü diyerek işin içinden çıkıp, siyasilerin dar gündemleri gölgesinde kahvede, sokakta, iş yerinde, evde birbiriyle saçma bir tartışma içinde boğulup gidiyor.
Türkiye’nin bir an önce aklını başına alıp, gerçek gündemini konuşması, bilim ve akıl ışığında da süreci tersine çevirecek önerileri tartışması gerekiyor. Yoksa gemi battıktan sonra kimin kaptan olacağının önemi kalmıyor.
[email protected]