İnşaat sektörünün belli başlı projeleri temsil edip, sonra sektörün iyi olduğunu anlatan kişilerin başında gelen isim: Ali Ağaoğlu… Aslında sayıları iki elin parmaklarını geçmeyecek firmalardan sadece birinin temsilcisi…
Şimdi rant vergisi tartışmalarına çok kızmış. Düşünülen tüm düzenlemelerin ekonomiyi baltalamak için yapıldığını iddia ediyor.
Peki ama sormak gerekmiyor mu? Hangi ekonomiyi ya da kimin ekonomisini? Çünkü kime satıldığı tam belli olmayan, alanlara ‘nereden buldun’ diye sorulmayan milyon dolarlık dairelerin emlak sahasını da, inşaatın tamamını da temsil ettiğini söylemek güç.
Hazine arazilerinin üzerine kurulan, bankaların ne kadar risk aldığını bilmediğimiz şekilde kredilendirdiği, satış fiyatı trilyonluk yapılarla, orta gelir grubunun ihtiyacı olan konut ve iş yeri talebinin örtüşmediği de gün gibi aşikâr…
Türkiye’nin ekonomisini, inşaata orada da birkaç firma üzerine kurup, inşaatı lokomotif yapmanın sonuçlarını önümüzdeki aylarda yaşayacağız. Ama söylendiği gibi sektör gerçekten iyi durumda mı tartışılır.
Eğer emlak konusunun başkenti sayılan İstanbul’da, İstanbul Emlakçılar Odası aylarca tapuya gitmeyen üyeleri olduğunu söylüyorsa; milyonluk bir yapı stoğu oluştuysa, Anadolu’nun muhtelif kentlerinde TOKİ marifetiyle yapılan konutlar, alıcı bulamadığından açık arttırmayla satılıyorsa, sektörün durumu iyi değildir.
Belki burada sadece lüks yapılara imza atan, imara uymazsa, imarı kendine uyduran bazı projelerden bahsetmek mümkün olabilir. Doğal olarak da yüksek fiyatlı bu binaların nasıl yapıldığına ve kimlerin aldığına bakmak gerekir.
Madem ülkenin Maliye’si, küçük esnafa kaynağı belli olmayan harcama konusunda baskı yapıyor; o zaman dış kaynak kullanımıyla toprağa gömülen milyonları kimin, hangi parayla tükettiğine bakılmasından daha doğal ne olabilir?
Ağaoğlu demiş ki: ‘Buna rant vergisi demek doğru değil. Rant, haksız kazanç demektir.’ Şimdi bunun üzerine roman yazılır ama sadece üç nokta koyayım; söyleneceklerde eksik bir şey kalmasın.
Ağaoğlu yine devam etmiş: “Bir yumurta satmamış adam kural koyuyor.” Peki o zaman adama sormazlar mı, çeltik tarlasına bina dikmekle övünen müteahhit oluyorsa, yumurta satmayan ilke koyamaz mı?
Bir kişinin ilmini bilmesi, dünyayı takip etmesi, işinin uzmanı olması, güncel hayatla iç içe olması yeterlidir. Dünyada sadece alanlar ve satanlar olmaz. Bir de alanın ve satanın kurallar içinde ekonomi yapması sağlayan uzmanlar olur.
Fakat Ali Ağaoğlu direkt meseleye satış odaklı yaklaşmış. Oysa biliyoruz ki bu ülkede, elinizdeki yumurtayı emaneten alıp, 100 metre ötede size omlet olarak satanlar tarafından yönetiliyoruz. Ama Ağaoğlu yine de satış konusunda ısrarlıysa, bir de şu fıkrayı okusun; yoksa filmin sonunda topluca, alay edercesine zikrettiği 46’lık olacağız.:
“Adam iş hanındaki çaycıya sorar: ‘Bir günde kaç demlik satıyorsun?’ Çaycı: ‘Aşağı yukarı on demlik satarım.’ Adam ‘on beş demlik satmak ister misin’ deyince çaycı atılır: ‘Tabi.’ Adamın cevabı nettir: ‘Öyleyse bardakları tam doldur.’